İçinde arma olan 8 harfli 40 kelime var. İçerisinde ARMA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında arma olan kelimeler listesine ya da Sonu arma ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A A M R Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
4 Harfli Kelimeler
ARMA
3 Harfli Kelimeler
AMA, ARA, RAM
2 Harfli Kelimeler
AM, AR, MA, RA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- MORARMAK
-
-
[nsz]
Mor bir renk almak
-
Herhangi bir sıkıntı, darbe veya hastalıkla vücudun bir yeri mor renk almak
- "Parça parça morarmış yüzüyle ateş püskürüyordu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Herhangi bir söz ve davranıştan bozulmak
-
Mahcup olmak
-
[nsz]
Mor bir renk almak
- KOPARMAK
-
-
[-i]
Kopmasını sağlamak, kopmasına yol açmak
- "O koskoca lenduha gibi gövdenle ipi koparırsın da başımıza iş çıkarırsın!" (Osman Cemal Kaygılı)
-
[nsz]
Daldan, ağaçtan alıp toplamak
- "Yorulunca omzuma çıkar, çiçek koparmak isterse beni çağırır." (Halide Edip Adıvar)
- "Sana karşı içimde iki katlı bir ana yüreği var. İşte onu koparıp atamıyorum." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Birden ve güçlü bir biçimde başlamak veya başlatmak
- "Zehra birdenbire iki avucunu da yüzüne kapadı, kısa ve keskin bir çığlık kopardı." (Peyami Safa)
-
Zor kullanarak almak
-
[-den]
Güçlükle elde etmek
- "Bir kızla buluşmuşken bir başkasından söz ya da telefon numarası kopardığı oluyordu." (Necati Cumalı)
-
Birlikte koşan yarışçıyı üstün bir çaba ile hızlanıp geçmek
-
[-i]
Kopmasını sağlamak, kopmasına yol açmak
- KABARMAK
-
-
[nsz]
Ağırlığı artmadan hacmi büyümek
- "Ekmek iyi kabardı."
-
Yağışlardan veya kaynamaktan taşmaya yüz tutmak
- "Çay birdenbire kabararak şosenin rampalarını aşar ve epeyce zararlara sebep olur." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Niceliği artmak, büyümek
- "Masraf kabardı."
-
Şişmek, genişlemek
- "İhtiyarın zayıf damarları kabarmış kıllı elleri dizlerinin üstündeydi." (Peyami Safa)
-
Hayvanların tüyleri dikilmek
-
Kumaş üzerinde tüyler oluşmak, havlanmak
- "Bu kumaş çabuk kabardı."
-
Islanıp veya ısınıp yerinden kurtulmak
- "Masanın kaplaması kabardı."
- "Dolabın boyası kabardı."
-
Deniz dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak
-
Bulanmak
-
Öfke, sevgi vb. duygular gittikçe güçlenmek
- "Bu olayı duyunca delikanlının yüreği öç alma duygusuyla kabarır." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Kafa tutmak, öfkelenip üstüne yürüyecek gibi davranmak
-
Böbürlenmek, gururlanmak
- "Kumandan, atını şahlandırarak hurra hurra diye kendisini alkışlayan keyifli halka boyun kırarak kabarıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Ağırlığı artmadan hacmi büyümek
- SIRTARMA
-
-
[isim]
Sırtarmak işi
-
[isim]
Sırtarmak işi
- SUVARMAK
-
-
[-i]
Hayvana su vermek, su içirmek
- "Bülbülü suvardım altın tasınan / Gurbete yolladım kara yasınan." (Halk türküsü)
-
[-i]
Hayvana su vermek, su içirmek
- KURTARMA
-
-
[isim]
Kurtarmak işi
-
[isim]
Kurtarmak işi
- YAŞARMAK
-
-
[nsz]
Islanmak, nemlenmek
-
Yaşla dolmak
- "Anam beni çok bekleyecek diye gözleri yaşardı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Islanmak, nemlenmek
- ÇALARMAK
-
-
[nsz]
Ekinler veya meyveler olmaya, olgunlaşmaya yüz tutmak
-
[nsz]
Ekinler veya meyveler olmaya, olgunlaşmaya yüz tutmak
- KARMAŞMA
-
-
[isim]
Karmaşmak işi
-
[isim]
Karmaşmak işi
- KIZARMAK
-
-
[nsz]
Kırmızı veya ona yakın bir renk almak
- "Nihat, yüzü kızarmış, alçak sesle söylendi." (Peyami Safa)
-
Bazı sebze ve meyveler olgunlaşmaya başlamak, olgunlaşmak
- "Domatesler kızardı."
-
Utanç, öfke vb. duyguların etkisiyle, kanın yüze hücumu sonucu yüz kırmızı bir renk almak
- "Ben utancımdan kulaklarıma kadar kızardım." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yiyecekler tavada kızgın yağ içinde veya ateşte kırmızılaşarak pişmek
- "Sofrada tarhana çorbası, kızarmış tavuk, bulgur pilavı vardı." (Yahya Kemal)
-
[nsz]
Kırmızı veya ona yakın bir renk almak
- ARMADURA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Gemide direklere takılı halatları bağlamak için küpeştenin iç tarafında bulunan delikli ve çubuklu levha
-
[isim]
Gemide direklere takılı halatları bağlamak için küpeştenin iç tarafında bulunan delikli ve çubuklu levha
- POLARMAK
-
-
[-i]
Polarma olayına uğratmak
-
[-i]
Polarma olayına uğratmak
- KUBARMAK
-
-
[nsz]
Hindi veya güvercinin tüyleri kabarmak
-
Çalımlı bir tavır takınmak
-
[nsz]
Hindi veya güvercinin tüyleri kabarmak
- HARMANCI
-
-
[isim]
Harman işi ile uğraşan kimse
-
[isim]
Harman işi ile uğraşan kimse
- KARMAŞIK
-
-
[sıfat]
İçinde aynı cinsten birçok öge bulunan, birbirine az çok aykırı birçok şeyden oluşan, mudil
- "Karmaşık bir sorun. Karmaşık bir düşünce."
-
Çözeltide kendisini oluşturan parçalara iki yönlü olarak ayrışan (iyon veya birleşik), kompleks
-
Ögelerinin veya gerekli işlemlerin sayısının çokluğu, çeşitliliği yüzünden anlaşılması, yapılması güç olan, komplike
-
[sıfat]
İçinde aynı cinsten birçok öge bulunan, birbirine az çok aykırı birçok şeyden oluşan, mudil
- KAYTARMA
-
-
[isim]
Kaytarmak işi
- "Kaytarmaya kalkıştım mı öfkeleniyor, çıkışıyor bana." (Tomris Uyar)
-
[isim]
Kaytarmak işi
- AKTARMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi bir yerden, bir kaptan başka bir yere veya kaba geçirmek
-
[-i]
Bir şeyin yolunu, yönünü değiştirmek
-
[-den]
Bir dilden başka bir dile çevirmek, tercüme etmek
-
Bir lehçeyi başka bir lehçeye uyarlamak
-
Toprağı altı üstüne gelecek biçimde iyice bellemek
-
İletmek, bildirmek
- "Derdini size aktarıp arınmış, sizi zehirleyip bırakmıştır." (Haldun Taner)
-
Bir tekniğe göre biçimlendirmek, uyarlamak
-
Bir kitabı başından sonuna kadar okumak
-
[-i]
Çatı kiremitlerinin kırık ve bozuk olanlarının yerlerine sağlamlarını koymak
- "Kiremitleri aktarmak."
-
[-i]
Alıntılamak
- "Onun yerine Salah Birsel'in bir şiirini aktaracağız." (Salâh Birsel)
-
[-i]
Bir şeyi bir yerden, bir kaptan başka bir yere veya kaba geçirmek
- JANDARMA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Yurt içinde genel güvenliği ve kamu düzenini korumakla görevli, yasa ve nizamların koyduğu hükümlerin yürütülmesini ve bunlara dayanan hükûmet emirlerinin yerine getirilmesini sağlayan silahlı askerî kuvvet
-
Bu kuvvette görevli olan kimse
-
[sıfat]
Açıkgöz
-
[isim]
Yurt içinde genel güvenliği ve kamu düzenini korumakla görevli, yasa ve nizamların koyduğu hükümlerin yürütülmesini ve bunlara dayanan hükûmet emirlerinin yerine getirilmesini sağlayan silahlı askerî kuvvet
- ÇIKARMAK
-
-
Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak
- "Cebinden maroken kaplı bir defter çıkardı." (Ömer Seyfettin)
-
[-i]
Sonunu getirmek
- "Bu para ile ayı çıkarırız."
-
[-i]
Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek
-
[-i]
Bulmak, ortaya koymak
- "Yalanını çıkarmak. Yanlışını çıkarmak."
-
[-i]
Hatırlamak
- "Adamı nereden tanıdığımı tam olarak çıkarmaya çalıştım." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Döküntülü bir hastalığa tutulmak
- "Çiçek çıkarmak."
-
[-i]
Çok hoşlanmak
- "Lezzetini çıkara çıkara hikâyesine devam ediyordu." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek
- "Öfkesini benden çıkardı."
-
[-i]
Sağlamak, elde etmek
- "Ekmeğini taştan çıkarmak."
-
[-i]
Gibi göstermek, bir davranış yüklemek
- "Birini hırsız çıkarmak. Suçlu çıkarmak."
-
Sindirim yolundan dışarı atmak
-
İlgisini keserek uzaklaştırmak
-
[-i]
Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak
- "İhtiyar hatun, onun ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp çekilip gitmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Yayımlamak
- "Gençlerin tenkitlerini gördü, yeni çıkardıkları edebiyat tarihlerini karıştırdı." (Orhan Seyfi Orhon)
-
[-i]
Gidermek
- "Lekeyi çıkarmak."
-
[nsz]
Sebep olmak, yol açmak
- "Bir dedektif bürosu açmış, hükûmet zorluk çıkardığından kapatmıştı." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Yapmak, üretmek
- "Bu terzi çok iş çıkarıyor."
-
[-e]
Sunmak
- "Konuklara çerez çıkardı."
-
[-e]
Göstermek
- "Sosyeteye bir ustabaşıyı kocam diye çıkaracaksın." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Bir şeyi bir örneğe göre yapmak
- "Yeni öğrendiği bir tangoyu piyanoda tek parmakla çıkarmaya çalışan İlhami..." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Yollamak, göndermek
- "Bir adam çıkarıp oğlunu yanına getirtti."
-
[nsz]
Yükü boşaltmak
- "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Resim yapmak
-
[nsz]
Fotoğraf çektirmek
-
[-i]
Söylemek
- "Bu dedikoduyu ortaya mutlak bizim arkadaş çıkarmıştır." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[-i]
Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek
-
Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak
- SARMAŞAN
-
-
[sıfat]
Sarılgan
-
[sıfat]
Sarılgan