İçinde arma olan 8 harfli 40 kelime var. İçerisinde ARMA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında arma olan kelimeler listesine ya da Sonu arma ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A A M R Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
4 Harfli Kelimeler
ARMA
3 Harfli Kelimeler
AMA, ARA, RAM
2 Harfli Kelimeler
AM, AR, MA, RA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YALVARMA
-
-
[isim]
Yalvarmak işi
- "Sesin bu kadar yalvarmaya benzer, hüzne benzer perdesi olmasa..." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Yalvarmak işi
- YAŞARMAK
-
-
[nsz]
Islanmak, nemlenmek
-
Yaşla dolmak
- "Anam beni çok bekleyecek diye gözleri yaşardı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Islanmak, nemlenmek
- FARMASON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Mason
-
[sıfat]
Dinsiz, imansız
-
[isim]
Mason
- BOLARMAK
-
-
[nsz]
Bol duruma gelmek
-
[nsz]
Bol duruma gelmek
- YARMALIK
-
-
[isim]
Yarma yapmak için ayrılmış buğday vb
-
[isim]
Yarma yapmak için ayrılmış buğday vb
- POLARMAK
-
-
[-i]
Polarma olayına uğratmak
-
[-i]
Polarma olayına uğratmak
- HARMANCI
-
-
[isim]
Harman işi ile uğraşan kimse
-
[isim]
Harman işi ile uğraşan kimse
- MORARMAK
-
-
[nsz]
Mor bir renk almak
-
Herhangi bir sıkıntı, darbe veya hastalıkla vücudun bir yeri mor renk almak
- "Parça parça morarmış yüzüyle ateş püskürüyordu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Herhangi bir söz ve davranıştan bozulmak
-
Mahcup olmak
-
[nsz]
Mor bir renk almak
- BOZARMAK
-
-
[nsz]
Boz renge girmek
- "Eski bozarmış çarşaf yatağın ortasında toplanmıştı." (Ayla Kutlu)
-
Renk değiştirmek, rengi atmak
-
[nsz]
Boz renge girmek
- KARMAŞMA
-
-
[isim]
Karmaşmak işi
-
[isim]
Karmaşmak işi
- KURTARMA
-
-
[isim]
Kurtarmak işi
-
[isim]
Kurtarmak işi
- KARMALIK
-
-
[isim]
Karma olma durumu
- "Meclisin bütün karmalığı bu yuvarlak sofranın etrafında idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Karma olma durumu
- KARARMAK
-
-
[nsz]
Rengi karaya dönmek, siyahlaşmak
-
Işık sönmek, kısılmak veya gücü azalmak
- "Hava iyice kararmış, caddenin bütün elektrikleri yanmıştı." (Peyami Safa)
-
Ateş sönmeye yüz tutmak
-
Kederlenmek, canı sıkılmak
-
Niteliğini yitirmek
- "Eşsiz hafızası sönüyor, sağduyusu kararıyordu." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Rengi karaya dönmek, siyahlaşmak
- ZIBARMAK
-
-
[nsz]
Ölmek, gebermek
- "Kulağından tutup atarız içeriye, zıbarana kadar kalır orada." (Tahsin Yücel)
-
Uyumak, çok içip sızmak
-
[nsz]
Ölmek, gebermek
- ÇIKARMAK
-
-
Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak
- "Cebinden maroken kaplı bir defter çıkardı." (Ömer Seyfettin)
-
[-i]
Sonunu getirmek
- "Bu para ile ayı çıkarırız."
-
[-i]
Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek
-
[-i]
Bulmak, ortaya koymak
- "Yalanını çıkarmak. Yanlışını çıkarmak."
-
[-i]
Hatırlamak
- "Adamı nereden tanıdığımı tam olarak çıkarmaya çalıştım." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Döküntülü bir hastalığa tutulmak
- "Çiçek çıkarmak."
-
[-i]
Çok hoşlanmak
- "Lezzetini çıkara çıkara hikâyesine devam ediyordu." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek
- "Öfkesini benden çıkardı."
-
[-i]
Sağlamak, elde etmek
- "Ekmeğini taştan çıkarmak."
-
[-i]
Gibi göstermek, bir davranış yüklemek
- "Birini hırsız çıkarmak. Suçlu çıkarmak."
-
Sindirim yolundan dışarı atmak
-
İlgisini keserek uzaklaştırmak
-
[-i]
Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak
- "İhtiyar hatun, onun ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp çekilip gitmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Yayımlamak
- "Gençlerin tenkitlerini gördü, yeni çıkardıkları edebiyat tarihlerini karıştırdı." (Orhan Seyfi Orhon)
-
[-i]
Gidermek
- "Lekeyi çıkarmak."
-
[nsz]
Sebep olmak, yol açmak
- "Bir dedektif bürosu açmış, hükûmet zorluk çıkardığından kapatmıştı." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Yapmak, üretmek
- "Bu terzi çok iş çıkarıyor."
-
[-e]
Sunmak
- "Konuklara çerez çıkardı."
-
[-e]
Göstermek
- "Sosyeteye bir ustabaşıyı kocam diye çıkaracaksın." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Bir şeyi bir örneğe göre yapmak
- "Yeni öğrendiği bir tangoyu piyanoda tek parmakla çıkarmaya çalışan İlhami..." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Yollamak, göndermek
- "Bir adam çıkarıp oğlunu yanına getirtti."
-
[nsz]
Yükü boşaltmak
- "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Resim yapmak
-
[nsz]
Fotoğraf çektirmek
-
[-i]
Söylemek
- "Bu dedikoduyu ortaya mutlak bizim arkadaş çıkarmıştır." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[-i]
Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek
-
Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak
- KUBARMAK
-
-
[nsz]
Hindi veya güvercinin tüyleri kabarmak
-
Çalımlı bir tavır takınmak
-
[nsz]
Hindi veya güvercinin tüyleri kabarmak
- SARARMAK
-
-
[nsz]
Sarı olmak, rengi sarıya dönmek
- "Her sabah ağaçların sararan yapraklarıyla pek güzel olan karşıki dağlara bakarak uyanıyorum." (Memduh Şevket Esendal)
- "Sokakları dolduran sayılmaz şapkaların zalimce, kurnaz ve namussuz gölgelerinde sararmış solmuş." (Ömer Seyfettin)
-
Korku, üzüntü, coşku vb. sebeplerle yüzün rengi solmak
- "Malı mülkü varken, hiçbir sıkıntısı yokken üzüntüsünden zayıflıyor, sararıp soluyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Sarı olmak, rengi sarıya dönmek
- PARMAKSI
-
-
[sıfat]
Elin parmaklarını andırır biçimde olan
-
[sıfat]
Elin parmaklarını andırır biçimde olan
- KARMAŞIK
-
-
[sıfat]
İçinde aynı cinsten birçok öge bulunan, birbirine az çok aykırı birçok şeyden oluşan, mudil
- "Karmaşık bir sorun. Karmaşık bir düşünce."
-
Çözeltide kendisini oluşturan parçalara iki yönlü olarak ayrışan (iyon veya birleşik), kompleks
-
Ögelerinin veya gerekli işlemlerin sayısının çokluğu, çeşitliliği yüzünden anlaşılması, yapılması güç olan, komplike
-
[sıfat]
İçinde aynı cinsten birçok öge bulunan, birbirine az çok aykırı birçok şeyden oluşan, mudil
- SUVARMAK
-
-
[-i]
Hayvana su vermek, su içirmek
- "Bülbülü suvardım altın tasınan / Gurbete yolladım kara yasınan." (Halk türküsü)
-
[-i]
Hayvana su vermek, su içirmek