İçinde an olan 7 harfli 806 kelime var. İçerisinde AN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında an olan kelimeler listesine ya da Sonu an ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ALLANMA
-
-
[isim]
Allanmak işi
-
[isim]
Allanmak işi
- BULANIŞ
-
-
[isim]
Bulanma işi veya biçimi
-
[isim]
Bulanma işi veya biçimi
- EDİBANE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Terbiyeli, nazik
-
[zarf]
Edebiyatçıya yakışır biçimde
-
[sıfat]
Terbiyeli, nazik
- KAPANIK
-
-
[sıfat]
Kapanmış
-
Sisli, bulutlu
- "Bütün varlığı bu kapanık havada tıpkı bahçenin son gülleri gibiydi." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
İç karartıcı, ruh sıkıcı
- "Yağmurlardan, rutubetten içinde paslı, kapanık ve sıkıntılı bir duygu belirmişti." (Halide Edip Adıvar)
-
Kaçınık
-
[sıfat]
Kapanmış
- SANDUKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Mezarın üzerine yerleştirilmiş, tabut büyüklüğünde tahta veya mermer sandık
- "Büyük demir parmaklıklı bir türbenin içinde yeşil sandukalarına örtülmüş beyaz yazma yemenileriyle yatan iki mezar vardı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Mezarın üzerine yerleştirilmiş, tabut büyüklüğünde tahta veya mermer sandık
- SIYANET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Koruma
-
[isim]
Koruma
- TOPATAN
-
-
[isim]
Güzel kokulu, sarı renkte, uzunca bir kavun türü
-
[isim]
Güzel kokulu, sarı renkte, uzunca bir kavun türü
- ANZAROT
-
Kelime Kökeni : Ermenice
-
[isim]
Sıcak ülkelerde yetişen bodur bir ağaç (Sarcocolla)
-
Bu ağacın yara tedavisinde kullanılan reçinesi
-
Rakı
- "Tam eğleneceğimiz sırada anzarot bitti." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Sıcak ülkelerde yetişen bodur bir ağaç (Sarcocolla)
- FRAGMAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tanıtma filmi
-
[isim]
Tanıtma filmi
- KAPANTI
-
-
[isim]
Patlayıcı ünsüzün oluşmasından önceki boğumlanma noktasının kapanması
-
[isim]
Patlayıcı ünsüzün oluşmasından önceki boğumlanma noktasının kapanması
- KAYAĞAN
-
-
[sıfat]
Üzerinde kolaylıkla kayılan, kaypak
- "Kayağan bir toprak."
-
[sıfat]
Üzerinde kolaylıkla kayılan, kaypak
- LANOLİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yapağıdan elde edilen, eczacılıkta ve parfümeride kullanılan, sarımtırak renkte bir yağ
-
[isim]
Yapağıdan elde edilen, eczacılıkta ve parfümeride kullanılan, sarımtırak renkte bir yağ
- AGREMAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Uygunluk
-
[isim]
Uygunluk
- MEYHANE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İçki satılan ve içilen yer, içki yeri
- "Çiçek Pasajı, sade Beyoğlu'nun değil belki dünyanın da en civcivli meyhanesi idi." (Haldun Taner)
-
Kabare
-
[isim]
İçki satılan ve içilen yer, içki yeri
- TAYLAND
- ...
- URGANCI
-
-
[isim]
Urgan yapan veya satan kimse
-
[isim]
Urgan yapan veya satan kimse
- ASANSÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İnsanları, yükleri bir yapının bir katından ötekine veya yüksek yerlere çıkarıp indiren, elektrikle işleyen araç
-
[isim]
İnsanları, yükleri bir yapının bir katından ötekine veya yüksek yerlere çıkarıp indiren, elektrikle işleyen araç
- HAYMANA
-
-
[isim]
Hayvanların serbestçe salındığı çayırlık
-
Tembel
-
[isim]
Hayvanların serbestçe salındığı çayırlık
- TANIDIK
-
-
[sıfat]
Tanışılıp konuşulan (kimse), bildik, tanış
- "Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı." (Ahmet Haşim)
-
Daha önceden bilinen, görülen, aşina
- "Yanaştığımız iskeleden birtakım dost ve tanıdık çehreler bana doğru uzanmış, gülümsüyor..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Sırrı Bey, bu iki ada hemen tanıdık çıktı ve artık oturduğu koltukta büsbütün uzanarak -Bekliyoruz paşam- dedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Tanışılıp konuşulan (kimse), bildik, tanış
- YABANCI
-
-
[sıfat]
Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi
- "Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok." (Ruşen Eşref Ünaydın)
- "Çocukluğumdan beri aşina olduğum ses bana yabancı geldi." (Halide Edip Adıvar)
- "Yabancısı olmadığımız ikinci kattaki küçük odaya yerleştik." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge
- "Ben, yabancı bir adam, neme lazım, hiç sesimi çıkarmadım." (Memduh Şevket Esendal)
-
Tanınmayan, bilinmeyen, yad
- "Yabancı müşteri giremezdi kapısından. Gelenler hep edebiyat adamlarıydı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Aynı türden, aynı çeşitten olmayan
- "Yağın içinde yabancı maddeler var."
-
Bir konuda bilgisi, deneyimi olmayan
- "Bu uygulamanın yabancısıyım."
-
Belli bir yere veya kimseye özgü olmayan
- "Yabancı arabalar buraya park edemez."
-
[sıfat]
Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi