İçinde an olan 4 harfli 82 kelime var. İçerisinde AN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında an olan kelimeler listesine ya da Sonu an ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HANİ
-
-
[zarf]
"Nerede, ne oldu, nerede kaldı" anlamlarında kullanılan bir soru sözü
- "Çoban kaval çaldı sordu bülbüle / Sürülerim hani, ovam nerede?" (Ziya Gökalp)
- "Garson, hani ya kahve nerede ? Bir saattir bekliyorum." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Arkasından, hanidir gizlediği ağır bir suçu itiraf edermiş gibi fısıltıyla ekledi." (Atilla İlhan)
-
Karşıdakinin daha önceden bildiği bir şey kendisine hatırlatılmak istenildiğinde kullanılan bir söz
- "Nevin geçen sene kolunda bir ağrı duymuştu hani." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Verilen sözü hatırlatan sözün başına getirildiğinde sitem anlatan bir söz
- "Hani uykun vardı?" (Orhan Kemal)
-
Bazen "bari" anlamında kullanılan bir söz
- "Hani, benim kim olduğumu bilmese."
-
"Doğrusunu söylemek gerekirse, kaldı ki, üstelik" anlamlarında kullanılan bir söz
- "Benim sormam hani yarenlik olsun, anlarsınız ya!" (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
"Nerede, ne oldu, nerede kaldı" anlamlarında kullanılan bir soru sözü
- OĞAN
- ...
- BANK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Çoğunlukla parklarda ve bahçelerde oturulacak sıra
-
[isim]
Çoğunlukla parklarda ve bahçelerde oturulacak sıra
- KANA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Geminin çektiği suyu göstermek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konulan işaretler
-
[isim]
Geminin çektiği suyu göstermek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konulan işaretler
- TANE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Herhangi bir sayıda olan, adet
-
Bazı bitkilerin tohumu
- "Bu küllerin içinde, kavrulmuş buğday taneleri ... görüyorum." (Memduh Şevket Esendal)
-
Çekirdekli küçük meyve
- "Üzüm tanesi. Nar tanesi."
-
[isim]
Herhangi bir sayıda olan, adet
- ELAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Şimdi, şu anda, hâlâ, henüz, daha
- "Zaten evlerinde elan sinide, yer sofrasında yemek yiyorlar." (Refik Halit Karay)
-
[zarf]
Şimdi, şu anda, hâlâ, henüz, daha
- GANG
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir maden cevherini, bir değerli taşı saran değersiz madde
-
Maden cevher damarının işletilemeyen değersiz bölümü
-
[isim]
Bir maden cevherini, bir değerli taşı saran değersiz madde
- ANCA
-
-
Böylece, bu biçimde
- "Yürü anca gidersin!"
- "Gitmem Hasan, gitmem... Artık anca beraber, kanca beraber." (Osman Cemal Kaygılı)
-
O kadar, öyle
-
Böylece, bu biçimde
- BANA
-
-
[zarf]
Ben zamirinin yönelme durumu ekli biçimi
- "Bana bak, karışmam sonra!"
- "Bu yaptığını babana söylemezsem bana da adam demesinler."
- "Daha nice manevi trenlerimizi yıllar yılı taşlayanlar var da bana mısın demiyoruz." (Haldun Taner)
-
[zarf]
Ben zamirinin yönelme durumu ekli biçimi
- ANAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Anüsle ilgili
-
[zarf]
Anüs yoluyla
-
[sıfat]
Anüsle ilgili
- ŞANO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Tiyatro sahnesi
- "Bir sevdiğim, şanoda şarkı söyler / Biri yanı başımda / İçer içer, ötekini kıskanır." (Orhan Veli Kanık)
-
[isim]
Tiyatro sahnesi
- İLAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Duyuru
- "Afişte, ilanda yazılı vakit gelmemiş de olsa perde açılacak demekti." (Tarık Buğra)
- "Dün, bütün akşam gazetelerine ilan verdim." (Ömer Seyfettin)
-
Açıkça bildirme, açıkça duyurma
- "Cumhuriyetin ilanı."
- "Mahkemede senetle kendi kızı olduğunu dünyaya ilan etti." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Duyuru
- KANT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Şeker ve limonla içilen sıcak su
-
[isim]
Şeker ve limonla içilen sıcak su
- ŞANS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi veya kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç, kut, baht, talih, felek
- "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti." (Refik Halit Karay)
- "Şansı yaver gittiği takdirde orta boylu, uzun saçlı esmerine kavuşabilecekti." (Ayşe Kulin)
-
[isim]
Rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi veya kötü durumlar hazırladığına inanılan doğaüstü güç, kut, baht, talih, felek
- İNAN
-
-
[isim]
İnanma işi
- "İnan olsun, ben bunu biliyordum."
- "Gazeteciler mübalağacıdırlar, sözlerine pek inan olmaz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir kimse veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman, itikat
- "... kendi paylarına düşen fedakârlığı, devlet, millet uğrunda inanla, güvenle, umutla bir daha tazeliyorlardı." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
[isim]
İnanma işi
- MANA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Anlam
- "Ne halk buyruğun tutarsın ne kul sözün işitirsin / Hiç bilmezsin mana nedir, ne dilde çağırmak gerek." (Yunus Emre)
- "Kızın adını Emel koydu. Oğlanınkini Fethi ... Sanki bundan emelini fethetmiş manası çıkıyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Anlam
- GANİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Zengin, varlıklı
- "Sen bir gani sultansın / Canlar içinde cansın." (Yunus Emre)
-
Bol, çok
-
[sıfat]
Zengin, varlıklı
- ANTİ
- ...
- ANKA
- ...
- ANAÇ
-
-
[isim]
Yemiş verecek durumdaki ağaç
- "Bir yıllanmış ağaca anaç derler, babaç demezler." (Burhan Felek)
-
Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan
-
[sıfat]
İri, kart
- "Ön sıranın başına oturmuş, iki anaç kız, baş başa konuşuyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Kurnaz
-
[sıfat]
Deneyli, bilgili
-
[sıfat]
Başına buyruk
-
[isim]
Yemiş verecek durumdaki ağaç