İçinde ama olan 5 harfli 35 kelime var. İçerisinde AMA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ama olan kelimeler listesine ya da Sonu ama ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A A M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
AMA
2 Harfli Kelimeler
AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ŞAMAR
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Açık elle yüze vurulan tokat, beşkardeş
                    
                    - "Çavuş onun omzuna kuvvetli bir şamar indirdi." (Reşat Enis)
- "Sağ avcumun bir şamar patlatmak için nasıl kaşındığını hâlâ unutmuyorum." (Tomris Uyar)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Açık elle yüze vurulan tokat, beşkardeş
                    
                    
- YAMAÇ
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Dağın veya tepenin herhangi bir yanı
                    
                    - "İndiğimiz yamacın eteğinde küçük ve eski bir köy var." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
 
- 
                    
                        Ön, kat, huzur
                    
                    - "Kız, hele beri gel yamacıma." (Haldun Taner)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Dağın veya tepenin herhangi bir yanı
                    
                    
- TAMAM
- 
    Kelime Kökeni : Arapça - 
                    
                        Bütün, tüm
                    
                    - "Paranın tamamını verdim."
- "Vakit tamam oldu."
 
- 
                    
                        Eksiksiz
                    
                    - "Bu kitap tamam değildir."
 
- 
                    
                        Yanlış ve yalan olmayan, doğru
                    
                    
- 
                    
                        Tamamlanmış, bitmiş
                    
                    - "Haydi Abbas, vakit tamam / Akşam diyordun işte oldu akşam." (Cahit Sıtkı Tarancı)
 
- 
                        [edat]
                    
                        Evet
                    
                    
- 
                        [ünlem]
                    
                        Beğenilmeyen bir iş veya öneri karşısında söylenen bir söz
                    
                    - "Tamam, başka işimiz kalmadı da şimdi onunla uğraşacağız!"
 
 
- 
                    
                        Bütün, tüm
                    
                    
- YAMAN
- 
    - 
                        [sıfat]
                    
                        Güç, etki veya beceri bakımından alışılmışın üzerinde olan (kimse)
                    
                    - "Sen yaman bir inkılapçı olacaksın Yıldız." (Aka Gündüz)
 
- 
                    
                        Kötü, korkulan (kimse)
                    
                    
- 
                    
                        Alışılmadık, olağanın dışında
                    
                    - "Köhne çatısı yaman bir gürültü ile birdenbire sarsıldı." (Ercüment Ekrem Talu)
 
 
- 
                        [sıfat]
                    
                        Güç, etki veya beceri bakımından alışılmışın üzerinde olan (kimse)
                    
                    
- IRAMA
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Iramak işi
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Iramak işi
                    
                    
- HAMAL
- 
    Kelime Kökeni : Arapça - 
                        [isim]
                    
                        Taşıyıcı
                    
                    - "Hamalın biri, sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu." (Haldun Taner)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Taşıyıcı
                    
                    
- SAMAN
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Ekinlerin harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalan, hayvanlara yedirilen ufalanmış sapları
                    
                    - "Saman altından su yürüten, ürkek, kaypak görünüşlü insanoğlunu tanımışlığı var." (Yahya Kemal)
- "Saman gibi bir yaşamdı günlük yaşamım ama her şey dışarıdan bakılınca hiç de kötü değildi." (Erhan Bener)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Ekinlerin harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalan, hayvanlara yedirilen ufalanmış sapları
                    
                    
- TAMAH
- 
    Kelime Kökeni : Arapça - 
                        [isim]
                    
                        Açgözlülük
                    
                    - "Kalpler soğuk; gözler, tamah ve ihtiras ile yanıyor." (Memduh Şevket Esendal)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Açgözlülük
                    
                    
- ÇAMAT
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Avlanılmış balıkları elde taşımaya yarar çengel askı
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Avlanılmış balıkları elde taşımaya yarar çengel askı
                    
                    
- ATAMA
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Atamak işi, tayin
                    
                    - "Personel atama işlemleri Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir." (Anayasa)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Atamak işi, tayin
                    
                    
- UZAMA
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Uzamak durumu
                    
                    - "Seyahatin uzaması ihtimali de çoktur." (Refik Halit Karay)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Uzamak durumu
                    
                    
- KAMAN
- ...
- NAMAZ
- 
    Kelime Kökeni : Farsça - 
                        [isim]
                    
                        İslamın beş şartından biri olan ve Müslümanların günde beş vakit, dinî bakımdan belirlenen kurallara göre yapmak zorunda oldukları ibadet, salat
                    
                    - "İki rekât namazı nerede olsa kılarız." (Peyami Safa)
- "Bu adamlar birer ikişer gidip bir odada namazlarını kıldılar, gene geldiler." (Memduh Şevket Esendal)
- "Arabalar uzaktan görününce köyüne, adamına göre kâh derviş, kâh sofu olur, hemen namaza dururdu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bir akşam uyudu / Uyanmayıverdi / Aldılar götürdüler / Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü." (Orhan Veli Kanık)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        İslamın beş şartından biri olan ve Müslümanların günde beş vakit, dinî bakımdan belirlenen kurallara göre yapmak zorunda oldukları ibadet, salat
                    
                    
- ZAMAN
- 
    Kelime Kökeni : Arapça - 
                        [isim]
                    
                        Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit
                    
                    - "Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." (Ömer Seyfettin)
- "Nihayet yalnız kaldığım bir zamanı avlayarak yanıma yaklaşıyor." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Kaybolmuş şeyleri bulurum ama sen zamanı geçirmişsin, saatini bulamadım." (Abdülhak Şinasi Hisar)
 
- 
                    
                        Bu sürenin belirli bir parçası, vakit
                    
                    - "Efendiler, az söylemek çok yapmak zamanı gelmiştir." (Atilla İlhan)
 
- 
                    
                        Belirlenmiş olan an
                    
                    
- 
                    
                        Çağ, mevsim
                    
                    - "Gül zamanı. Çocukluk zamanı."
 
- 
                    
                        Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler, vakit
                    
                    
- 
                    
                        Dönem, devir
                    
                    - "Eski müdür zamanında hayli şımarmış olan bu miskin ve ukala herifi sepetledi." (Haldun Taner)
 
- 
                    
                        Bir süre ile ilgili durum ve şartlar
                    
                    - "Sigarasını efkârlı olduğu zamanlar yaptığı gibi sık nefeslerle çabuk çabuk içiyordu." (Haldun Taner)
 
- 
                    
                        Olayların oluş ve akış sırasını belirleyen, düzenli ve dönemli gök olaylarını birim olarak kullanan sanal bir kavram
                    
                    
- 
                    
                        Fiillerin belirttikleri geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, geniş zaman kavramı
                    
                    - "Geldi, gelmiş, geliyor, gelecek, gelir."
 
- 
                    
                        Yer kabuğunun geçirdiği gelişimde belirlenen ve fosillere göre dörde ayrılan geniş evrelerden her biri
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit
                    
                    
- FLAMA
- 
    Kelime Kökeni : İtalyanca - 
                        [isim]
                    
                        İşaret olarak veya çeşitli amaçlarla kullanılan küçük bayrak
                    
                    
- 
                    
                        Mühendislerin, haritacıların kullandığı renkli belirtme sırığı
                    
                    
- 
                    
                        Mızrak ucuna takılan küçük bayrak
                    
                    
- 
                    
                        İki veya üç köşeli, küçük boyutlu bayrak
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        İşaret olarak veya çeşitli amaçlarla kullanılan küçük bayrak
                    
                    
- ARAMA
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Aramak işi, taharri
                    
                    
- 
                    
                        Saklanan sanığın ve suç belgelerinin elde edilmesi için bir kimsenin evinde, iş yerinde, üzerinde veya eşyasında yapılan araştırma işlemi
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Aramak işi, taharri
                    
                    
- RAMAK
- 
    Kelime Kökeni : Arapça - 
                        [isim]
                    
                        "Bir şeyin olmasına çok az kalmak" anlamına gelen ramak kalmak deyiminde geçer
                    
                    - "Gerçekten deli olmama ramak kalmıştı." (Ahmet Mithat)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        "Bir şeyin olmasına çok az kalmak" anlamına gelen ramak kalmak deyiminde geçer
                    
                    
- DRAMA
- 
    Kelime Kökeni : Latince - 
                        [isim]
                    
                        Dram
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Dram
                    
                    
- YAMAK
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Bir işte yardımcı olarak çalışan erkek
                    
                    - "Eli yüzü düzgün, işgüzar bir yamağı mektupçu efendinin yanına kapılandıracaklar..." (Ercüment Ekrem Talu)
 
- 
                    
                        Yeniçeri Ocağında topçu ve humbaracı gibi askerî kuruluşlarda aday olarak bulunan kimse
                    
                    
- 
                    
                        Birinin etkisinde kalarak onun sözünden çıkmayan kimse
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Bir işte yardımcı olarak çalışan erkek
                    
                    
- ONAMA
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Onamak işi, uygun bulma, tasvip
                    
                    - "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmî ve özel herhangi bir işle görevlendirilemez." (Anayasa)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Onamak işi, uygun bulma, tasvip
                    
                    
