İçinde am olan 8 harfli 632 kelime var. İçerisinde AM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında am olan kelimeler listesine ya da Sonu am ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ARKALAMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Arkalamak işi, yardım, müzaheret
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Arkalamak işi, yardım, müzaheret
                    
                    
 - GAGALAMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Gagalamak işi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Gagalamak işi
                    
                    
 - HAMALLIK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Taşıyıcılık
                    
                    
- "Çocuk tam yedi ay hamallık yaptı." (Sait Faik Abasıyanık)
 
 - 
                    
                        Hamala verilen para, hamaliye
                    
                    
 - 
                    
                        Kaba ve ağır iş
                    
                    
 - 
                    
                        Gereksiz yere yüklenme
                    
                    
- "Böyle güzel havada palto giymek hamallıktır."
 
 - 
                    
                        Zihni gereksiz bilgilerle doldurma
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Taşıyıcılık
                    
                    
 - MUHAMMES
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [sıfat]
                    
                        Beş parçası olan, beşli
                    
                    
 - 
                        [isim]
                    
                        Beşgen
                    
                    
 - 
                        [isim]
                    
                        Beşli
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Beş parçası olan, beşli
                    
                    
 - UYARLAMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Uyarlamak işi, adaptasyon
                    
                    
 - 
                    
                        Bir eseri çevrildiği dilin, konuşulduğu toplumun yaşayışına, inançlarına uyarlama
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Uyarlanmış, adapte
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Uyarlamak işi, adaptasyon
                    
                    
 - GAMETSİZ
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Gameti olmayan
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Gameti olmayan
                    
                    
 - KASALAMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Kasalamak işi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Kasalamak işi
                    
                    
 - TAMTAKIR
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        İçinde bulunması gereken şeylerden hiçbiri bulunmayan, bomboş
                    
                    
- "Bir zamanlar hazinemiz tamtakırdı, sıçan düşse başı yarılırdı." (Talât Halman)
 - "Ne sağyağ kaldı ne zeytinyağı ne pirinç ne şeker ne fasulye, kiler tamtakır oldu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
 - "Sütnine yukarı çıktığı zaman ne görsün? Sandık tamtakır kuru bakır." (Reşat Nuri Güntekin)
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        İçinde bulunması gereken şeylerden hiçbiri bulunmayan, bomboş
                    
                    
 - TAVLAMAK
 - 
    
- 
                        [-i]
                    
                        İşlenilecek bir nesneye gereken ısıyı veya nemi sağlamak, tav vermek
                    
                    
 - 
                    
                        Yolsuz ve kolay kazanç umudu vererek dolandırmak
                    
                    
 - 
                    
                        Ümit vererek kandırmak, kendine bağlamak, aldatmak
                    
                    
 - 
                    
                        Karşı cinsin gönlünü çelmek, kandırıp elde etmek
                    
                    
- "Hiçbir namuslu insan kendisine gönül vermiş bir kızdan, tavladım, diye söz etmez." (Orhan Kemal)
 
 
 - 
                        [-i]
                    
                        İşlenilecek bir nesneye gereken ısıyı veya nemi sağlamak, tav vermek
                    
                    
 - HAMALİYE
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Hamal ücreti, hamallık
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Hamal ücreti, hamallık
                    
                    
 - OYALAMAK
 - 
    
- 
                        [-i]
                    
                        Belirli bir süre birinin dikkat ve ilgisini başka bir şey üzerine çekmek, meşgul etmek
                    
                    
- "Gazino varmış / Denize karşı / Beni oyalarmış / Dükkânlarıyla çarşı." (Behçet Necatigil)
 
 - 
                    
                        Vakit kazanmak için aldatmak
                    
                    
 - 
                    
                        Eğlendirmek, hoşça vakit geçirtmek
                    
                    
- "Biz onu eğlendirdiğimiz kadar o da bizi oyalamıştı." (Falih Rıfkı Atay)
 
 - 
                    
                        Bekletmek
                    
                    
 
 - 
                        [-i]
                    
                        Belirli bir süre birinin dikkat ve ilgisini başka bir şey üzerine çekmek, meşgul etmek
                    
                    
 - GRAMERCİ
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Dil bilgisi uzmanı olan kimse
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Dil bilgisi uzmanı olan kimse
                    
                    
 - MARNLAMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Marnlamak işi veya durumu
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Marnlamak işi veya durumu
                    
                    
 - MUAMMALI
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Bilmeceli
                    
                    
- "Bu muammalı İhsan Efendi'yi İstanbul'un hangi köşesinde aramalı?" (Peyami Safa)
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Bilmeceli
                    
                    
 - PUANLAMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Puanlamak işi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Puanlamak işi
                    
                    
 - YAĞLAMAK
 - 
    
- 
                        [-i]
                    
                        Yağ sürmek
                    
                    
 - 
                    
                        Sürtünen iki yüzey arasına, kaymayı kolaylaştırmak için yağlı bir madde sürmek
                    
                    
 - 
                    
                        Dalkavukça övmek, yağ çekmek
                    
                    
 
 - 
                        [-i]
                    
                        Yağ sürmek
                    
                    
 - İSTİFHAM
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Soru
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Soru
                    
                    
 - NAMAZLIK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Seccade
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Namaz kadar süresi olan, süren
                    
                    
- "Bir namazlık saltanatın olacak / Taht misali o musalla taşında." (Cahit Sıtkı Tarancı)
 
 - 
                    
                        Namazda okunan kısa dualar
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Seccade
                    
                    
 - ORANLAMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Oranlamak işi, tahmin, kıyas
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Oranlamak işi, tahmin, kıyas
                    
                    
 - PATLAMAK
 - 
    
- 
                        [nsz]
                    
                        Nesneler, iç basıncın etkisiyle ve çoğunlukla büyük ses çıkararak dağılmak, infilak etmek
                    
                    
- "Dinamit patladı."
 - "Patlama, geliyorum!"
 
 - 
                    
                        Yırtılıp açılmak
                    
                    
- "Gözlerim gene ayakkabılarıma kaydı, yanları patlamıştı." (Orhan Kemal)
 
 - 
                    
                        Yarılmak
                    
                    
- "Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
 
 - 
                    
                        Görünür duruma gelmek, ortaya çıkmak, yeşermek
                    
                    
- "Tomurcuklar patladı."
 
 - 
                    
                        Top, taşıt lastiği vb. şeyler değişik nedenlerle havası inmek
                    
                    
 - 
                    
                        Ansızın tehlikeli bir şey meydana gelmek
                    
                    
- "Fırtına patladı."
 
 - 
                    
                        Çok sıkılmak, sıkıntı ve sabırsızlığını belli etmek
                    
                    
- "Sanıyorum ki istimi fazla gelmiş kazanlar gibi hırslarından patlayacaklar." (Osman Cemal Kaygılı)
 
 - 
                    
                        Aşırı tepki göstermek
                    
                    
 - 
                    
                        Ansızın bir gürültü duyulmak
                    
                    
 - 
                    
                        Herhangi bir durum veya bir değerin yitirilmesine yol açmak, mal olmak
                    
                    
 
 - 
                        [nsz]
                    
                        Nesneler, iç basıncın etkisiyle ve çoğunlukla büyük ses çıkararak dağılmak, infilak etmek