İçinde akı olan 6 harfli 22 kelime var. İçerisinde AKI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında akı olan kelimeler listesine ya da Sonu akı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A I K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
AKI
2 Harfli Kelimeler
AK
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- RAZAKI
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalınca kabuklu, iri ve uzunca taneli, şekeri çok bir tür üzüm
-
[isim]
Kalınca kabuklu, iri ve uzunca taneli, şekeri çok bir tür üzüm
- AKIMLI
- ...
- AKIŞLI
-
-
[sıfat]
Akışı olan
-
[sıfat]
Akışı olan
- KAKIMA
-
-
[isim]
Kakımak işi
-
[isim]
Kakımak işi
- YAKICI
-
-
[sıfat]
Yakma özelliği olan, yakan
- "Sanki sesleri güneşin yakıcı aydınlıklarını ürpertiyor." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Yakı yapan veya satan kimse
-
Etkili, dokunaklı
-
Başka bir maddeyle birleşerek o maddenin yanmasını sağlayan (madde)
- "Oksijen yanıcı değil, yakıcıdır."
-
[sıfat]
Yakma özelliği olan, yakan
- RAKICI
-
-
[isim]
Rakı yapan veya satan kimse
-
Rakı içen kimse
-
[isim]
Rakı yapan veya satan kimse
- AKIŞMA
-
-
[isim]
Akışmak işi
-
Kulağa hoş gelen veya kolayca söylenen seslerin özelliği
-
[isim]
Akışmak işi
- TAKILI
-
-
[sıfat]
Takılmış, tutturulmuş, asılmış
- "Bütün dava şimdi Trakya'daki bu sınırlama keyfiyetine takılı kalmıştı." (Ali Naci Karacan)
-
[sıfat]
Takılmış, tutturulmuş, asılmış
- ŞAKIMA
-
-
[isim]
Şakımak işi
-
[isim]
Şakımak işi
- AKIBET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir iş veya durumun sonu, sonuç
- "Sen akıbetini pek hak etmemişe benziyorsun." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Ben Kristof Kolomb'un akıbetine uğramak istemiyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[zarf]
Sonunda, önünde sonunda
- "Akıbet, iş düzelecek."
-
[isim]
Bir iş veya durumun sonu, sonuç
- AKITMA
-
-
[isim]
Akıtmak işi
-
Hayvanların, özellikle atların alınlarında bulunan ve burunlarına doğru uzanan beyaz leke
-
Un, süt, yağ, yumurta, şeker veya pekmezle yoğrularak cıvık bir duruma getirilen hamurun kızgın sac üzerinde pişirilmesiyle yapılan bir çeşit tatlı
-
Enli bilezik
-
[isim]
Akıtmak işi
- KAKINÇ
-
-
[isim]
Öfke, kızgınlık
-
[isim]
Öfke, kızgınlık
- AKIMCI
-
-
[isim]
Belli bir akıma bağlı kişi
- "Akımcı ve kuramcılar."
-
[isim]
Belli bir akıma bağlı kişi
- ÇAKILI
-
-
[sıfat]
Çivi, kazık vb. bir şeyle tutturulmuş
- "Duvara çakılı büyük rakkaslı saati tamire götüren hademe, Reşat'ın omzuna adamakıllı bindirmiş." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Çakılmış, bir şeye bağlı
- "Genç kadın forsaların çakılı bulunduğu oturak dairesini görmeyi merak ediyordu." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
- "O günkü sözleri çakılı kaldı bende." (Necati Cumalı)
-
Yeri değişmez, sabit
- "Çakılı top."
-
[sıfat]
Çivi, kazık vb. bir şeyle tutturulmuş
- AKINTI
-
-
[isim]
Akma işi
- "Musluğun akıntısı bir türlü kesilemedi."
- "Ancak bugün anlıyoruz ki Mithat Paşa'dan beri o kırkyıllık davada beyhude akıntıya kürek çekmişiz." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Havanın veya suyun herhangi bir yöne doğru yer değiştirmesi, akım, cereyan
- "Bataklıklardan kurtulduktan sonra, akıntıyı takip ederek bir köye giriyordum." (Ömer Seyfettin)
-
Eğiklik, eğim, meyil
- "Bu damın akıntısı az gelmiş."
-
Çam türü ağaçlarda bulunan reçinenin eriyerek akması olayı
-
Sıvı yapıştırıcıların ağaç yüzeylerine gereğinden çok sürülmesi ile oluşan durum
-
Hastalık sebebiyle vücudun herhangi bir yerinden sulu madde akması
- "Ertesi sabah, sol kulağımda ağrı ile beraber akıntı başladı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Akma işi
- ÇAKICI
-
-
[isim]
Bıçakçı
- "Çocukların velileri arasında birçokları iplikçi, boyacı, ipekçi, dokumacı, havlucu, çakıcı gibi muhtelif sanatları gösteriyordu." (Hamdullah Suphi Tanrıöver)
-
[isim]
Bıçakçı
- BAKICI
-
-
[isim]
Bakma işiyle görevlendirilen kimse
- "Ustanın anası yatalak oldu, yanına başka bir bakıcı kocakarı tuttum." (Aka Gündüz)
-
Genellikle çocuk, yaşlı ve hastalara bakma işiyle görevli kimse
-
Yeme içme, barınma ve eğitim karşılığında bakıcılık görevi yapan kimse
-
Bir şeyi satın almayı düşünmeden yalnızca bakarak ilgilenen kimse
- "Anlaşılıyor, alıcı değil, bakıcısın. Alıcı suratı yok sende pek." (Haldun Taner)
-
Kayırıcı
-
Yabancı ülkede bir aile yanında kalarak eğitimini sürdüren ve aynı zamanda o evin çocuklarına bakan kimse
-
Falcı
- "Bakıcılara, niyet kuyularına, Tezveren Dede'ye gitti." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Bakma işiyle görevlendirilen kimse
- AKILCI
-
-
[sıfat]
Akılcılıktan yana olan, usçu, rasyonalist (kimse)
-
Akılcılıkla ilgili
-
[sıfat]
Akılcılıktan yana olan, usçu, rasyonalist (kimse)
- AKILLI
-
-
[sıfat]
Gerçeği iyi gören ve ona göre davranan, akil
- "Akıllı geçinen kadınlardan beklenebilecek tepkileri vermedi hiç." (Refik Erduran)
- "Mesut olmak için akıllı olmak kifayet eder, baht, talih bunlar boş şeydir!" (Memduh Şevket Esendal)
-
[ünlem]
Karşısındakinin düşüncesizliğini belirtmek için söylenilen uyarma sözü
-
Düşüncesiz, aptal
- "Akıllıya bak, bu işten kendisine bir pay çıkarmak istiyor."
-
[sıfat]
Gerçeği iyi gören ve ona göre davranan, akil
- AKITIŞ
-
-
[isim]
Akıtma işi veya biçimi
-
[isim]
Akıtma işi veya biçimi