İçinde akı olan 6 harfli 22 kelime var. İçerisinde AKI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında akı olan kelimeler listesine ya da Sonu akı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

A I K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

3 Harfli Kelimeler

AKI

2 Harfli Kelimeler

AK

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

AKIŞLI

  1. [sıfat] Akışı olan

KAKINÇ

  1. [isim] Öfke, kızgınlık

AKINCI

  1. [isim] Düşman ülkesine akın yapan savaşçı
    • "Pencap vadilerine yerleşen akıncılar ana yurtlarını unutuverdiler." (Hüseyin Cahit Yalçın)
  2. İleri uç oyuncusu

ÇAKICI

  1. [isim] Bıçakçı
    • "Çocukların velileri arasında birçokları iplikçi, boyacı, ipekçi, dokumacı, havlucu, çakıcı gibi muhtelif sanatları gösteriyordu." (Hamdullah Suphi Tanrıöver)

AKIŞMA

  1. [isim] Akışmak işi
  2. Kulağa hoş gelen veya kolayca söylenen seslerin özelliği

KAKIMA

  1. [isim] Kakımak işi

AKITAÇ
...
YAKICI

  1. [sıfat] Yakma özelliği olan, yakan
    • "Sanki sesleri güneşin yakıcı aydınlıklarını ürpertiyor." (Ömer Seyfettin)
  2. [isim] Yakı yapan veya satan kimse
  3. Etkili, dokunaklı
  4. Başka bir maddeyle birleşerek o maddenin yanmasını sağlayan (madde)
    • "Oksijen yanıcı değil, yakıcıdır."

AKITIŞ

  1. [isim] Akıtma işi veya biçimi

AKILLI

  1. [sıfat] Gerçeği iyi gören ve ona göre davranan, akil
    • "Akıllı geçinen kadınlardan beklenebilecek tepkileri vermedi hiç." (Refik Erduran)
    • "Mesut olmak için akıllı olmak kifayet eder, baht, talih bunlar boş şeydir!" (Memduh Şevket Esendal)
  2. [ünlem] Karşısındakinin düşüncesizliğini belirtmek için söylenilen uyarma sözü
  3. Düşüncesiz, aptal
    • "Akıllıya bak, bu işten kendisine bir pay çıkarmak istiyor."

AKITMA

  1. [isim] Akıtmak işi
  2. Hayvanların, özellikle atların alınlarında bulunan ve burunlarına doğru uzanan beyaz leke
  3. Un, süt, yağ, yumurta, şeker veya pekmezle yoğrularak cıvık bir duruma getirilen hamurun kızgın sac üzerinde pişirilmesiyle yapılan bir çeşit tatlı
  4. Enli bilezik

AKIBET

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Bir iş veya durumun sonu, sonuç
    • "Sen akıbetini pek hak etmemişe benziyorsun." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Ben Kristof Kolomb'un akıbetine uğramak istemiyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. [zarf] Sonunda, önünde sonunda
    • "Akıbet, iş düzelecek."

AKIMCI

  1. [isim] Belli bir akıma bağlı kişi
    • "Akımcı ve kuramcılar."

AKIMLI
...
RAZAKI

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Kalınca kabuklu, iri ve uzunca taneli, şekeri çok bir tür üzüm

AKILCI

  1. [sıfat] Akılcılıktan yana olan, usçu, rasyonalist (kimse)
  2. Akılcılıkla ilgili

ÇAKILI

  1. [sıfat] Çivi, kazık vb. bir şeyle tutturulmuş
    • "Duvara çakılı büyük rakkaslı saati tamire götüren hademe, Reşat'ın omzuna adamakıllı bindirmiş." (Yusuf Ziya Ortaç)
  2. Çakılmış, bir şeye bağlı
    • "Genç kadın forsaların çakılı bulunduğu oturak dairesini görmeyi merak ediyordu." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
    • "O günkü sözleri çakılı kaldı bende." (Necati Cumalı)
  3. Yeri değişmez, sabit
    • "Çakılı top."

RAKICI

  1. [isim] Rakı yapan veya satan kimse
  2. Rakı içen kimse

AKINTI

  1. [isim] Akma işi
    • "Musluğun akıntısı bir türlü kesilemedi."
    • "Ancak bugün anlıyoruz ki Mithat Paşa'dan beri o kırkyıllık davada beyhude akıntıya kürek çekmişiz." (Yahya Kemal Beyatlı)
  2. Havanın veya suyun herhangi bir yöne doğru yer değiştirmesi, akım, cereyan
    • "Bataklıklardan kurtulduktan sonra, akıntıyı takip ederek bir köye giriyordum." (Ömer Seyfettin)
  3. Eğiklik, eğim, meyil
    • "Bu damın akıntısı az gelmiş."
  4. Çam türü ağaçlarda bulunan reçinenin eriyerek akması olayı
  5. Sıvı yapıştırıcıların ağaç yüzeylerine gereğinden çok sürülmesi ile oluşan durum
  6. Hastalık sebebiyle vücudun herhangi bir yerinden sulu madde akması
    • "Ertesi sabah, sol kulağımda ağrı ile beraber akıntı başladı." (Reşat Nuri Güntekin)

BAKICI

  1. [isim] Bakma işiyle görevlendirilen kimse
    • "Ustanın anası yatalak oldu, yanına başka bir bakıcı kocakarı tuttum." (Aka Gündüz)
  2. Genellikle çocuk, yaşlı ve hastalara bakma işiyle görevli kimse
  3. Yeme içme, barınma ve eğitim karşılığında bakıcılık görevi yapan kimse
  4. Bir şeyi satın almayı düşünmeden yalnızca bakarak ilgilenen kimse
    • "Anlaşılıyor, alıcı değil, bakıcısın. Alıcı suratı yok sende pek." (Haldun Taner)
  5. Kayırıcı
  6. Yabancı ülkede bir aile yanında kalarak eğitimini sürdüren ve aynı zamanda o evin çocuklarına bakan kimse
  7. Falcı
    • "Bakıcılara, niyet kuyularına, Tezveren Dede'ye gitti." (Ömer Seyfettin)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü