İçinde ab olan 5 harfli 85 kelime var. İçerisinde AB bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ab olan kelimeler listesine ya da Sonu ab ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ABONE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Süreli yayınları, parasını önceden ödeyerek alma işi, sürdürümcü
-
Bir şeyi sürekli olarak kullanmak için hizmeti verenle sözleşme yapan kimse
- "Bu derginin üç bin abonesi var."
-
[sıfat]
Bir yere gitmeyi alışkanlık durumuna getiren (kimse)
-
[isim]
Süreli yayınları, parasını önceden ödeyerek alma işi, sürdürümcü
- TABAN
-
-
[isim]
Ayağın alt yüzü, aya
- "Her akşam gazete başına kırk para kazanmak için şehrin dört bir köşesinden buraya kadar taban tepmek..." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Boyları bosları bile taban tabana zıttı." (Haldun Taner)
- "Haydi bakalım, tabana kuvvet!"
- "Sanki yerden taş aldığımı, hayır eğildiğimi görmüş gibi tabana kuvvet kaçıyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı
- "En iyisi, çantayı da tabancayı da atıp tabanları yağlamaktı." (Tarık Buğra)
-
Ayakkabının alt bölümü
-
Kaide
-
Bir şeyin en alt bölümü
-
Değerlendirmede en alt derece
-
Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime katılmadan etkili olan kitle
- "Partinin tabanının istekleri doğrultusunda..."
-
Temel, temel ilke, baz
-
Bir ırmağın en derin olan orta yeri
-
Dikey duran direk, çubuk, seren vb.nin alt bölümü
-
Bir cismin veya bir biçimin yüksekliğini ölçmek için aşağıdan yukarıya doğru başlama noktası olarak alınan yüzey veya çizgi, kaide
- "Piramidin tabanı. Üçgenin tabanı."
-
Tarlanın düz ve verimli kesimi
-
Kılıç vb. yapımında kullanılan iyi cins demir
-
[isim]
Ayağın alt yüzü, aya
- KABİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Olabilir, mümkün
- "Ben onu bir göreyim, dedi, kabil mi?" (Peyami Safa)
- "Şu sırta kadar çıkmazsak kabil değil, faciayı tamamıyla göremezsiniz, diyor." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Olabilir, mümkün
- NABIZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalp atışının sağladığı kan basıncından dolayı atardamarlara ve özellikle bilekteki atardamara parmakla basıldığında duyulan kımıldama
- "Nabzı durdu, nefesi durdu galiba." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Başına gelmeyen bela kalmadı. Azıcık nabza göre şerbet versen, başına bu dertler gelmezdi." (Aydın Boysan)
- "Doktor, hallacın yanına vardı. Nabzını tuttu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Milletin sesini işitmek, nabzını yoklamak, meselesini ve durumunu kaynakta öğrenmek istiyordu." (Tarık Buğra)
-
Eğilim, düşünce, niyet
- "Viyana'da hayat sevincinin nabzı kahvelerde atar." (Haldun Taner)
-
[isim]
Kalp atışının sağladığı kan basıncından dolayı atardamarlara ve özellikle bilekteki atardamara parmakla basıldığında duyulan kımıldama
- GABON
- ...
- TABAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yiyecek koymaya yarar, az derin ve yayvan kap
- "Kadın masaya tabak, kaşık koyuyor." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Bu kabın alacağı miktarda olan
-
[isim]
Yiyecek koymaya yarar, az derin ve yayvan kap
- SABAN
-
-
[isim]
Çift süren hayvanların koşulduğu demir uçlu tarım aracı
-
[isim]
Çift süren hayvanların koşulduğu demir uçlu tarım aracı
- KABLO
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Elektrik akımı iletiminde kullanılan ve yalıtkan bir madde ile sarılı bulunan metal tel
- "Telgraf kablosu."
- "Telefon kablosu."
-
[isim]
Elektrik akımı iletiminde kullanılan ve yalıtkan bir madde ile sarılı bulunan metal tel
- SABIR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi, dayanç
- "İki, üç akşamda bir, odasına uğrar, onun o sonu gelmez askerlik hatıralarını büyük bir sabırla dinlemeye koyulurduk." (Haldun Taner)
- "Sabrı tükenmiş olanlardan birkaçı, birden söze başlamak istedilerse de reis izin vermedi." (Memduh Şevket Esendal)
-
Olacak veya gelecek bir şeyi telaş göstermeden bekleme
-
[isim]
Acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi, dayanç
- HABER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık
- "Çırağın bir şeyden haberi yok." (Memduh Şevket Esendal)
- "Sizden haber almayalı bir seneden fazla oldu ." (Peyami Safa)
- "Kayıkları olmayanlar mahalledeki en alışık oldukları kira sandallarına haber gönderirler." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Bu haberi patlatacak olan gazete en az bir hafta gündemi belirlemiş olacak." (Ahmet Ümit)
-
İletişim veya yayın organlarıyla verilen bilgi
- "Televizyonda dünya haberlerini izledi."
- "Günlerden beri artan iştahsızlık ve derin yorgunluk fena günlerin yaklaştığını haber vermiş olabilirdi." (Peyami Safa)
-
Bilgi
- "Sanattan haberi yok."
-
Yüklem
-
[isim]
Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık
- ABOSA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Gemide hareket hâlindeki halatın veya zincirin bir an durdurulması için verilen komut
-
[isim]
Gemide hareket hâlindeki halatın veya zincirin bir an durdurulması için verilen komut
- SABAH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sabahleyin
- "Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bu koskoca şehirde açlıktan ölecek değilim ya? Sabah ola hayrola. Bir çaresini bulurum elbet." (Orhan Hançerlioğlu)
- "Akşama doğru birdenbire ağırlaştı. Altı saatten beri kendini bilmiyor. Sabaha çıkmayacak." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Hiç uyuyamadım. Her dakika gelip kaldıracaklar sanıyorum. Ama işte sabahı ettik." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Sabah ezanı
-
Sabah namazı
- "Sabahı kıldım."
-
[zarf]
Güneşin doğduğu andan öğleye kadar geçen zaman
- "Bütün ev işlerini sabah bitirdim."
-
[isim]
Sabahleyin
- TABLA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Satıcı vb.nin kullandığı tahtadan tepsi
- "Bir hurmacının tablasında üstlerine vuran güneş ışığıyla parıldayan hurmalara imrenmiş." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Bir tepsinin aldığı miktarda olan
- "Bir tabla balık döküldü."
-
Soba, mangal vb. şeylerin altına konulan metalden veya tahtadan yapılan tepsiye benzer altlık
-
Bir şeyin düz ve geniş bölümü
- "Hokka takımı tablası. Çadır direği tablası."
-
Küllük
- "Tablada ruj izli sigara artıkları var." (Refik Halit Karay)
-
Ağaçtan veya ağaç ürünlerinden hazırlanmış, büyük yüzeyli düzgün parça
-
Genellikle Hindistan, Pakistan'da kullanılan, darbukaya benzer bir tür çalgı
-
Makaraların yüzlerini oluşturan dış bölümleri
-
[isim]
Satıcı vb.nin kullandığı tahtadan tepsi
- HABİP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sevgili
-
[isim]
Sevgili
- KABZA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Silah, kılıç vb. şeylerde tutulacak yer, tutak, sap
- "Kabzası altın kakmalı palası elinden düşmüştü." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
[isim]
Silah, kılıç vb. şeylerde tutulacak yer, tutak, sap
- ABULİ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İrade yitimi
-
[isim]
İrade yitimi
- ABANA
- ...
- ABRAŞ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Alaca benekli
- "Abraş at."
-
Klorofil azlığından dolayı açık renkte lekeleri olan (bitki yaprağı)
-
Çarpık, eğri, düzgün olmayan
-
Ters, kaba, görgüsüz (kimse)
-
Çilli, çopur yüzlü, gözleri açık renk olan, çapar (kimse)
-
[isim]
Atın tüysüz yerlerinde görülen uyuza benzer bir hastalık
-
[isim]
Cildin rengini bozup beyaz benekler ve lekeler yapan hastalık
-
[isim]
Deseni ve atkısı bozuk halı
-
[sıfat]
Alaca benekli
- AKABE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tehlikeli, sarp ve zor geçit
-
[isim]
Tehlikeli, sarp ve zor geçit
- KABIZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dışkının katılığı yüzünden büyük abdest bozamama veya güçlükle bozma durumu, peklik, kabızlık, ishal karşıtı
-
Azrail tarafından ruh teslim alınma, ölme
-
Alma
-
Kavrama, el ile tutma
-
[isim]
Dışkının katılığı yüzünden büyük abdest bozamama veya güçlükle bozma durumu, peklik, kabızlık, ishal karşıtı