İçinde aşı olan 7 harfli 73 kelime var. İçerisinde AŞI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında aşı olan kelimeler listesine ya da Sonu aşı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A I Ş Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
AŞI
2 Harfli Kelimeler
AŞ
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YARAŞIK
-
-
[isim]
Yaraşma, uyma, uygunluk
-
[isim]
Yaraşma, uyma, uygunluk
- BULAŞIK
-
-
[isim]
Yiyecek veya içecekle kirletilmiş mutfak eşyası veya kap kacak
- "Tava indirilir, tepsilere dökülür, tepsiler güneşe konur, yıkanacak bulaşıklar kuyu başına götürülür." (Memduh Şevket Esendal)
-
İz, etki, kalıntı
- "Daha balayının bulaşığı geçmedi." (Burhan Felek)
-
[sıfat]
Kirli
- "Bulaşık kap."
-
[sıfat]
Düzensiz, karışık
- "Bu karmakarışık ve bulaşık âlemi kendi hâline bırakırdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Yapışkan, sulu
- "Bulaşık adam."
-
[isim]
Yiyecek veya içecekle kirletilmiş mutfak eşyası veya kap kacak
- SAVAŞIM
-
-
[isim]
Herhangi bir amaca erişmek, bir güce karşı koyabilmek amacıyla bir kişi veya grubun sürekli çabası, mücadele
- "Bir polemikçi, bir savaşım insanı değildi." (Haldun Taner)
- "Sen ancak iyi savlar için savaşım vermekte rahat ederdin." (Haldun Taner)
-
[isim]
Herhangi bir amaca erişmek, bir güce karşı koyabilmek amacıyla bir kişi veya grubun sürekli çabası, mücadele
- BAŞIBOŞ
-
-
[sıfat]
Bir şeye veya kimseye bağlı olmayan
- "Başıboş yaşayışa alışkın değildir." (Haldun Taner)
- "Durgun sular, başıboş bıraktığım sandalı / Yalıların önünden geçirdi yavaş yavaş." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Bağlanmamış, serbest bırakılmış
- "İstanbul'un başıboş köpekleri rahatça ömür sürmektedirler." (Salâh Birsel)
-
Yönetimsiz, baskısız, denetimsiz bir biçimde
- "Günün birçok saatlerinde dar sokaklarda başıboş dolaşır, eski Anadolu evlerini seyrederdim." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
[zarf]
Kendi isteğine göre, hiçbir etki altında kalmadan
-
[sıfat]
Bir şeye veya kimseye bağlı olmayan
- DAĞBAŞI
-
-
[isim]
Issız yer
- "Dağ başında gece yarısı beni kim görmek isteyebilir?" (Memduh Şevket Esendal)
-
Devletin koyduğu yasaların işletilmediği yer
-
[isim]
Issız yer
- GÖZYAŞI
-
-
[isim]
Gözyaşı bezlerinin salgıladığı, bazı etkilerle akan duru sıvı damlacıklarından her biri, yaş (II)
- "Her kadının gözyaşını dindireceğine kaniydi." (Peyami Safa)
-
[isim]
Gözyaşı bezlerinin salgıladığı, bazı etkilerle akan duru sıvı damlacıklarından her biri, yaş (II)
- ÇAMAŞIR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İç giysisi
- "Çamaşırı ile yarı açık duran bacakları kan içindeydi." (Memduh Şevket Esendal)
- "Kaynanam da yıkar ama iki gün de çamaşır ertesi olur yatar." (Memduh Şevket Esendal)
-
Kirli eşyaları yıkama işi
- "Artık benim gündelikle çamaşıra, ortalık temizlemeye gitmemden başka çare kalmadı." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
İç giysisi
- KAŞITMA
- ...
- KUŞBAŞI
-
-
[sıfat]
Küçük bir kuşun başı büyüklüğünde doğranmış (et vb.)
- "Kuşbaşı et."
-
[sıfat]
Küçük bir kuşun başı büyüklüğünde doğranmış (et vb.)
- POTBAŞI
- ...
- BİNBAŞI
-
-
[isim]
Orduda rütbesi yüzbaşı ile yarbay arasında bulunan ve asıl görevi tabur komutanlığı olan subay
-
[isim]
Orduda rütbesi yüzbaşı ile yarbay arasında bulunan ve asıl görevi tabur komutanlığı olan subay
- KUMBAŞI
-
-
[isim]
Kumsal
-
[isim]
Kumsal
- ALMAŞIK
-
-
[sıfat]
İki veya daha çok şeyin sıralanmasında karşılıklı değil, aralıklı olarak sağda ve solda yerleşmiş olan
-
Almaşlı olarak işleyen, mütenavip, alternatif
-
[sıfat]
İki veya daha çok şeyin sıralanmasında karşılıklı değil, aralıklı olarak sağda ve solda yerleşmiş olan
- TAŞIMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere götürmek
- "Hastayı ekseriya yakın kasabaya kadar sırtta taşırlardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Üstünde bulundurmak
- "Boynunda asılmış gümüş bir köstek taşırdı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Bir nesnenin ağırlığını yüklenmek
- "Değirmenin üstünde ise değirmen koluyla birleşen çarkı taşıyan bir çanak bulunur." (Salâh Birsel)
-
Boru, kanal vb. ile sıvı maddeleri bir yerden başka bir yere aktarmak
-
[nsz]
Giymek
- "Devlet üniforması taşıyordu." (Haldun Taner)
-
Sahip olmak, özellik olarak bulundurmak
-
Katlanmak, üstlenmek, yüklenmek, çekmek
-
[nsz]
Duymak, hissetmek
- "İçlerinde her şeye karşılık bir suçluluk duygusu taşırlar." (Tarık Dursun K)
-
[-i]
Bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere götürmek
- TAŞINTI
-
-
[isim]
Sel suları ile taşınmış taş, toprak
-
[isim]
Sel suları ile taşınmış taş, toprak
- ŞAŞIRMA
-
-
[isim]
Şaşırmak işi
-
[isim]
Şaşırmak işi
- YANAŞIK
-
-
[sıfat]
Yanaşmış bir durumda olan
-
[sıfat]
Yanaşmış bir durumda olan
- TAŞIYIŞ
-
-
[isim]
Taşıma işi veya biçimi
-
[isim]
Taşıma işi veya biçimi
- TAŞINMA
-
-
[isim]
Taşınmak işi
-
[isim]
Taşınmak işi
- MIHBAŞI
- ...