İçinde aç olan 4 harfli 25 kelime var. İçerisinde AÇ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında aç olan kelimeler listesine ya da Sonu aç ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ARAÇ
-
-
[isim]
Bir iş yapmakta veya sonuçlandırmakta, gücünden yararlanılan nesne
-
Kişiler veya nesneler arasında bağlantı sağlayan şey, vasıta
- "Dil, anlaşmayı sağlayan bir araçtır."
-
Taşıt
- "Taşıt araçlarına hiç binmez, yaz kış asker postalları ile kilometrelerce yolu yaya yürürdü." (Haldun Taner)
-
[isim]
Bir iş yapmakta veya sonuçlandırmakta, gücünden yararlanılan nesne
- AKAÇ
-
-
[isim]
Bir yerde birikip kalan sıvıları, bir işlem sonunda geriye kalan artıkları, gereksiz nesneleri dışarıya akıtmak için kullanılan boru vb. araç
-
Kanal, ark, su yolu
-
Yer altı su oluğu
-
[isim]
Bir yerde birikip kalan sıvıları, bir işlem sonunda geriye kalan artıkları, gereksiz nesneleri dışarıya akıtmak için kullanılan boru vb. araç
- SAÇI
-
-
[isim]
Gelinin başından aşağı saçılan çiçek, şeker, arpa, para vb. şeyler
-
Düğün armağanı
-
[isim]
Gelinin başından aşağı saçılan çiçek, şeker, arpa, para vb. şeyler
- ULAÇ
-
-
[isim]
Zarf-fiil
-
[isim]
Zarf-fiil
- AÇKI
-
-
[isim]
Bir cismin yüzeyi üzerinde sert bir madde veya bir araç sürterek onu düzleştirip parlatma, perdah
-
Demircilikte delik büyütmekte kullanılan araç
-
Anahtar ve her türlü açma aracı
-
[isim]
Bir cismin yüzeyi üzerinde sert bir madde veya bir araç sürterek onu düzleştirip parlatma, perdah
- AÇIT
-
-
[isim]
Bir duvarda açık bırakılmış bulunan kapı, pencere, kemerleme vb. açıklık
-
[isim]
Bir duvarda açık bırakılmış bulunan kapı, pencere, kemerleme vb. açıklık
- SMAÇ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Voleybol ve teniste topu yukarıdan aşağıya doğru sertçe yere vurma, küt (II)
-
Basketbolda yakın mesafeden topu sertçe sepete geçirme
-
[isim]
Voleybol ve teniste topu yukarıdan aşağıya doğru sertçe yere vurma, küt (II)
- AÇAN
-
-
[isim]
Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı
-
[isim]
Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı
- MAÇO
- ...
- KAÇI
-
-
[zamir]
Ne kadarı, kaç kişi
- "Bunların kaçı sana ait?"
- "Kaçına belge verilecek?"
-
[zamir]
Ne kadarı, kaç kişi
- İLAÇ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir hastalığı iyi etmek veya önlemek için türlü yollarla kullanılan madde, em, deva
- "Hani eskiden cahillere davultozuyla minaregölgesinden ilaç yapıp paralarını alıverenler varmış." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Doktor geldi, ilaç yazdı..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Çare, önlem
- "Böylesi zor bir iş için çalışmak bana ilaç gibi geliyordu." (Cahit Uçuk)
-
[isim]
Bir hastalığı iyi etmek veya önlemek için türlü yollarla kullanılan madde, em, deva
- PAÇA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Pantolon, don, şalvar vb. giyeceklerde bacakların çıktığı aşağı bölüm
- "Paçaları sıvadı, bir beygir kiralayıp köy köy dolaştı." (Ercüment Ekrem Talu)
- "Varımızı yoğumuzu teknenin oturmamış tarafına aktararak paçayı kurtardık." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Kasaplık hayvanların kesilmiş ayağı
-
Bu ayaktan yapılan çorba
-
[isim]
Pantolon, don, şalvar vb. giyeceklerde bacakların çıktığı aşağı bölüm
- AÇIM
-
-
[isim]
Açma, açılış, küşat
- "Abdülhak Hamit köşesinin açım töreni yapıldı."
-
[isim]
Açma, açılış, küşat
- İZAÇ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bunaltma, tedirgin etme, baş ağrıtma, can sıkma
- "Bu vaka Bilal'i, uşakların izacından tamamen kurtardı." (Halide Edip Adıvar)
- "Fısıltıları bu sakin adamı gıdıklıyor, izaç ediyor." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Bunaltma, tedirgin etme, baş ağrıtma, can sıkma
- AÇMA
-
-
[isim]
Açmak işi
-
Orman içinde ağaç kesme veya yakma yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi
-
Bir çeşit susamsız, kalınca, yağlı çörek
-
[isim]
Açmak işi
- AÇIŞ
-
-
[isim]
Açma işi veya biçimi
-
[isim]
Açma işi veya biçimi
- AĞAÇ
-
-
[isim]
Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki
- "Neredesin yahu, seni bekleye bekleye ağaç olduk."
-
[sıfat]
Bu gibi bitkilerin gövdesinden ve dallarından yapılan
- "Ağaç tekne."
-
Direk
-
[isim]
Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki
- ÇAÇA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Ticaret gemilerinde eski ve usta gemici
-
Genelev işleten kadın, abla, mama
-
[isim]
Ticaret gemilerinde eski ve usta gemici
- AÇIK
-
-
[sıfat]
Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı
- "Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Çıktık açık alınla on yılda her savaştan."
- "Yakalanan veya tutuklanan kişinin durumu, soruşturmanın kapsam ve konusunun açığa çıkmasının sakıncalarının gerektirdiği kesin zorunluluk dışında, yakınlarına derhâl bildirilir." (Anayasa)
- "Mantıksal bir dille açığa vurduğu bu harika önerinin aksayan bir yanı vardı." (Nadir Nadi)
-
Engelsiz
- "Açık yol."
- "Bazı ihtiyarlar bütün hislerini açığa vuran ikinci bir nevi çocukluğa düşerler." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Örtüsüz, çıplak
- "Açık baş."
-
Boş
- "Kâğıtta açık yer kalmadı."
-
Görevlisi olmayan, boş (iş, görev), münhal
- "Açık kadro."
-
Aralığı çok
- "Açık adımlarla."
-
Çalışır durumda olan
- "Bazı dükkânları açık olan caddeden sola saptılar." (Ömer Seyfettin)
-
Kolay anlaşılır, vazıh
- "Açık konuşma zamanının artık geldiğine kani idim." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Gizliliği olmayan, olduğu gibi görünen
- "Bu adamın her işi açıktır."
-
Her türlü düşünceyi hoşgörüyle karşılayabilen, etkisinde kalabilen
- "... her çeşit kafa ve gönül fırtınalarına açık bir adamdı o." (Tarık Buğra)
-
Rengi koyu olmayan, koyu karşıtı
- "Açık sarı saçlı, zayıf bir kadın keman çalıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla anlatan (kitap, resim, film vb.)
-
[isim]
Denizin kıyıdan uzakça olan yeri
- "Limanda bilinen gemiler, oysa açıklardadır." (Behçet Necatigil)
-
[zarf]
Doğru olarak, açıkça
- "İnsan mağlubiyetini bu kadar açık kabul eder mi?" (Mahmut Yesari)
-
[isim]
Bir gereksinimin karşılanamaması durumu
- "Bütçe açığı."
- "Ülkenin doktor açığı."
-
[isim]
Belli bir yerin biraz uzağı
- "Tren yolu nehrin açığından geçer."
-
[sıfat]
Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı
- FAÇA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
İskambil destesinin en altındaki kâğıt
-
Yüz, çehre, surat
-
Giysi
-
Yüklü geminin bordasındaki su düzeyi ile boş geminin bordasındaki su düzeyi arasında kalan bölüm
-
[isim]
İskambil destesinin en altındaki kâğıt