İçinde s olan 3 harfli 89 kelime var. İçerisinde S harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında s harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu s harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SIK
-
-
[sıfat]
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
- "Ağaçları sık bir bahçe. Sık saç."
-
Çok bulunan, çok rastlanan
-
[zarf]
Kısa zaman aralıklarıyla, az aralıklarla
-
[zarf]
Aralıksız olarak, aralarında az aralık bırakarak
- "Çiçekleri çok sık diktik."
-
[sıfat]
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
- SIĞ
-
-
[sıfat]
Derinliği az, dibi yüzeyine yakın olan (göl, deniz, akarsu vb.)
- "Mercan adaları sığ bir kayalığın etrafını alırlar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Ayrıntıya inmeyen, yeterli olmayan, yüzeyde kalan
- "Sığ düşünce."
-
[sıfat]
Derinliği az, dibi yüzeyine yakın olan (göl, deniz, akarsu vb.)
- SİH
- ...
- SOY
-
-
[isim]
Bir atadan gelen kimselerin topluluğu, sülale
- "Bizler hadi neyse böyle biraz gülünç bir adamın hafif adına katlanalım ama yarın, bizim soyumuzdan kimlerin yetişeceğini kim bilir." (Memduh Şevket Esendal)
-
Cins, tür, çeşit
-
[sıfat]
İyi ve üstün nitelikleri bulunan
-
Manzum söz
- "Boy boyladı, soy soyladı." (Dede Korkut)
-
[isim]
Bir atadan gelen kimselerin topluluğu, sülale
- SEN
-
-
[isim]
Teklik ikinci kişiyi gösteren söz
- "Nihayeti bulunmaz bir sen ben davasına düşmüşler." (Ömer Seyfettin)
- "Kuşağından mendilini çıkarıp göz yaşlarını sildi. -Ya Rabbi sen bilirsin, ya Rabbi sen bilirsin diye söylendi." (Memduh Şevket Esendal)
- "Başını kaldırdı, seni seni diyerek başını sallayıp gülümsedi." (Haldun Taner)
-
[isim]
Teklik ikinci kişiyi gösteren söz
- SİN
-
-
[isim]
Ölü gömülen yer, gömüt, mezar, kabir, metfen, makber
- "Sana ibret gerek ise / Gel göresin bu sinleri." (Yunus Emre)
-
[isim]
Ölü gömülen yer, gömüt, mezar, kabir, metfen, makber
- SAK
-
-
[sıfat]
Uyanık, gözü açık, müteyakkız
-
Uykusu hafif
-
[sıfat]
Uyanık, gözü açık, müteyakkız
- İRS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalıtım
-
[isim]
Kalıtım
- SAÇ
-
-
[isim]
Baş derisini kaplayan kıllar
- "Muntazam taranmış, noksansız, sarı, genç saçlar..." (Ahmet Haşim)
- "Kıbrıs'ta parti politikası da bir ara, ana vatandaki gibi saç saça baş başa idi." (Talât Halman)
- "Eğer bu patırtıdan, ikindi uykusu başına sıçrayan imam aşağı koşmasa iki kadın, avluda saç saça baş başa dövüşeceklerdi." (Halide Edip Adıvar)
- "Matmazelin saçı başı birbirine karışmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Baş derisini kaplayan kıllar
- SAV
-
-
[isim]
İleri sürülerek savunulan düşünce, iddia, dava
- "Eleştiricilerimiz nasıl olur da böyle bir savda bulunabilirler?" (Necati Cumalı)
-
Tanıtlanması gereken önerme, tez
-
Haber, söz
-
Atasözü
-
[isim]
İleri sürülerek savunulan düşünce, iddia, dava
- TIS
-
-
[isim]
Kaz, kedi, yılan vb.nin çıkardığı ses
-
[isim]
Kaz, kedi, yılan vb.nin çıkardığı ses
- SAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çölde esen rüzgâr, sam yeli
-
[isim]
Çölde esen rüzgâr, sam yeli
- MAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Emme, emerek içine çekme, soğurma
-
[isim]
Emme, emerek içine çekme, soğurma
- PİS
-
-
[sıfat]
Leke, toz veya kirle kaplı olan, kirli, iğrendirici, murdar, mülevves
-
Kendinde pislik olan veya pislenmiş olan
- "Lağım suları pistir."
-
Beğenilmeyecek durumda olan, kötü, zararlı
- "Şu pis dünyanın acılarında bile öyle bir tat var ki her şeye razıyım." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Çirkin, sevimsiz olan
- "Demin o pis, ukala suratıyla sırıta sırıta yanıma yaklaştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Dinleyenleri utandıracak durumda olan (söz)
- "Pis sözler."
-
İçinden çıkılması çok güç, karışık
- "Pis bir iş."
-
[sıfat]
Leke, toz veya kirle kaplı olan, kirli, iğrendirici, murdar, mülevves
- SUT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Eskiden bazı bitkilerden, bugün sodyum klorürden elde edilen sodyum karbonatın ticaretteki adı
-
[isim]
Eskiden bazı bitkilerden, bugün sodyum klorürden elde edilen sodyum karbonatın ticaretteki adı
- İSE
- ...
- SAĞ
-
-
[sıfat]
Vücutta kalbin bulunduğu tarafın karşısında olan, sol karşıtı
- "Sağ cebinde kocaman bir gazete tomarı görünüyordu." (Ömer Seyfettin)
- "Binbaşının gayriihtiyari içi sızladı, yaşlı bir kadını dövmeye kalkmış gibi utanma hissi duyarak sağdan geri etti, başı önünde mağlup ve mahcup merdivenleri indi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Bu taraftaki yön
- "Sağa dönmek. Sağdan yürümek."
-
Ekonomi ve siyasette gelenekçi (görüş)
-
[isim]
Boksta sağ yumrukla vuruş
-
[sıfat]
Vücutta kalbin bulunduğu tarafın karşısında olan, sol karşıtı
- SON
-
-
[sıfat]
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı
- "Gündüzün son ışıklarıyla beraber sanki odadan eşya da çekiliyordu." (Peyami Safa)
- "Dallar uçlara doğru gittikçe inceliyor, gecenin karanlığına karışarak son buluyordu." (Necati Cumalı)
- "Kavga âdeta göz yaşları içinde sona eriyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Salime kadının damadından bahsederken onu övmelerine son gelmezdi." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
En arkada bulunan
- "Son vagon."
-
Artık ondan ötesi veya başkası olmayan
- "Son atlıkarıncayı Kadırga meydanında birkaç yıl evvel görmüştüm." (Hasan Âli Yücel)
-
[isim]
Uç, sınır
-
Olanca
- "Son kuvvetiyle: Ya Ali! diye bağırdı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Bir şeyin en arkadan gelen bölümü, bitimi, nihayet, akıbet
- "Kışın sonu. Bu yolun sonu."
-
[isim]
Ölüm
-
[isim]
Etene
-
[sıfat]
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı
- SÜS
-
-
[isim]
Süslemeye, süslenmeye yarayan şey, bezek
- "Bu zannını bir çeşit materyalist felsefeye uydurarak ona yüksek bir entelektüalizm süsü verirdi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Süsleme veya süslenme işi
- "Süse düşkün."
-
Anlamı zenginleştiren edebiyat sanatı
- "Divan şiiri süse önem vermiştir."
-
Güzellik veren, güzelleştiren şey
- "Kitabı bir süs kabul etmek, kültür görgüsüzlüğünün en somut örneğini oluşturur." (Tarık Dursun K)
-
[isim]
Süslemeye, süslenmeye yarayan şey, bezek
- ASK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Asklı mantarlara özgü üreme organı
-
[isim]
Asklı mantarlara özgü üreme organı