İçinde rak olan 8 harfli 56 kelime var. İçerisinde RAK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında rak olan kelimeler listesine ya da Sonu rak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K R Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
ARK, KAR
2 Harfli Kelimeler
AK, AR, RA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TUMTURAK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gösteriş, debdebe
- "Hecelerimiz de telaffuzda tumturak yapmak için lastik gibi çekilir." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Gerekli olmadığı hâlde kulağa hoş gelen, gösterişli kelimeler kullanma
-
[isim]
Gösteriş, debdebe
- KARAKUTU
-
-
[isim]
Uçaklarda pilotların konuşmalarını ve kuleden gelen mesajları alıp saklayan araç
-
[isim]
Uçaklarda pilotların konuşmalarını ve kuleden gelen mesajları alıp saklayan araç
- KIVRAKÇA
-
-
Kıvrak bir biçimde
-
Kıvrak bir biçimde
- MIZRAKSI
-
-
[sıfat]
Mızrağa veya mızrak ucuna benzeyen
-
[sıfat]
Mızrağa veya mızrak ucuna benzeyen
- OTURAKLI
-
-
[sıfat]
Sağlam, gösterişli
- "Çoğu dört köşe, kalın, oturaklı olan Arap üslubu minareler o ruhaniliği vermez." (Refik Halit Karay)
-
Yerinde sağlam duran
-
Yerinde ve sırasında söylenen, çarpıcı (söz)
-
Saygı uyandıran, ağırbaşlı (kimse)
- "Seçmenleriniz sizin daha bir oturaklı, daha bir ağırbaşlı, daha bir ölçülü olmanızı isterler." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Sağlam, gösterişli
- BASTIRAK
-
-
[isim]
Yol yapımında çakıl, kum, cüruf vb. maddeleri ezmeye ve sıkıştırmaya yarayan alet
-
[isim]
Yol yapımında çakıl, kum, cüruf vb. maddeleri ezmeye ve sıkıştırmaya yarayan alet
- BIRAKMAK
-
-
[-i]
Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
- "Filan hekim dediler, geldi baktı, anlamadı / Bırak ki anlasalar var mı çare hiç, ne gezer." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[nsz]
Koymak
- "Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı." (Tarık Buğra)
-
Bir işi başka bir zamana ertelemek
- "Gezmeyi haftaya bıraktık."
-
Unutmak
- "Acaba eldivenlerimi nerede bıraktım?"
-
Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek
-
Saklamak, artırmak
- "Paranın bir kısmını bırak!"
-
Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek
- "Cemal Paşa'da anlamadığı işi ehline bırakmak meziyeti vardı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Engel olmamak
- "Bırak, burasını benim defterimden okuyayım." (Ömer Seyfettin)
-
Sarkıtmak
- "Saçlarını omzuna bırakmış."
-
[nsz]
Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak
- "Hayata gözlerini kaparken ardında yedi yaşında bir oğul, on iki yaşında bir kız bırakıyordu." (Cahit Uçuk)
-
Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek
- "Gerçekten sigarayı bıraktı, bıraktı ama huzuru da sükûnu da kalmadı." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak
- "Bu yazarın bir de Fransızca kitabını almıştım ama sıkılmış bırakıvermiştim." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Bıyık veya sakal uzatmak
-
[nsz]
Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak
- "Bıraksam acaba beyaz bir çift güvercin gibi uçarlar mı?" (Refik Halit Karay)
-
Boşamak
- "Bıraktıkları zevcelerini yine canları isterse tekrar alabilirler." (Ömer Seyfettin)
-
Kötü bir durumda terk etmek
-
Ayrılmak, terk etmek
- "Mahalle arasındaki küçük dükkânını bırakarak karısını, şehrin başka bir tarafında bir eve yerleştirdi." (Peyami Safa)
-
Sınıf geçirmemek, döndürmek
- "Öğretmen üç tembel çocuğu bıraktı."
-
[-e]
Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek
- "Başkalarına on ikiye veriyoruz ama, sana onar kuruştan bırakayım." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Bakılmak, korunmak için vermek
- "Eşyamı size bırakacağım."
-
[nsz]
Yanına almamak, yanında götürmemek
- "Telgrafhanede bir zabit bırakarak işinin başına gitmesini rica ettim." (Atatürk)
-
[-i]
Sahiplik hakkını başkasına vermek
- "Bizim komşu bütün malını Kızılay'a bırakmış."
-
[nsz]
Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak
-
[nsz]
Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek
- "İz bırakmak. Leke bırakmak."
-
[-i]
Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
- DURAKSIZ
-
-
[zarf]
Otobüs mola vermeden, duraklarda durmadan (gitmek)
-
[sıfat]
Hareketli, oynak
- "Benim için kullanılan bu duraksız sözcüğünün İstanbul Türkçesinde kullanılmadığını neden sonra öğrendim." (Azra Erhat)
-
[zarf]
Otobüs mola vermeden, duraklarda durmadan (gitmek)
- SARAKACI
-
-
[sıfat]
Alaycı, müstehzi
-
[sıfat]
Alaycı, müstehzi
- TOPRAKSI
-
-
[sıfat]
Toprağı andıran
-
[sıfat]
Toprağı andıran
- TRAKUNYA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Çarpan balığı
-
[isim]
Çarpan balığı
- LAHURAKİ
-
-
[sıfat]
Lahor'a ait
- "Hasan lahuraki kumaştan bir entariyi Fatma Hanım'a uzattı." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[sıfat]
Lahor'a ait
- KURAKÇIL
-
-
[sıfat]
Kurak yerde yetişen, kurak yerden hoşlanan (bitki)
- "Kurakçıl bitkiler."
-
[sıfat]
Kurak yerde yetişen, kurak yerden hoşlanan (bitki)
- KARAKUŞİ
-
Kelime Kökeni : Türkçe
-
[sıfat]
Kanun, kural, mantık ölçülerine dayanmayan
- "Tiyatro eleştirmenleri, yazarlar, aydınlar bu karakuşi karara karşı çıktılar." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Kanun, kural, mantık ölçülerine dayanmayan
- RAKAMSIZ
-
-
[sıfat]
Rakamı olmayan
-
[sıfat]
Rakamı olmayan
- BALDIRAK
-
-
[isim]
Don, pantolon vb. giysilerin dizden aşağı olan bölümü
-
Kılıç kayışının aşağı uzanan parçası
-
[isim]
Don, pantolon vb. giysilerin dizden aşağı olan bölümü
- YAPRAKLI
-
-
[sıfat]
Yaprağı olan
- "Kış olmasına rağmen ağaçlar yemyeşil yapraklı ve çiçekliydi." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Yaprağı olan
- İSTİĞRAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dalınç
-
[isim]
Dalınç
- RAKİPLİK
-
-
[isim]
Birbirine rakip olma durumu, rekabet
-
[isim]
Birbirine rakip olma durumu, rekabet
- HARAKİRİ
-
-
[isim]
Karnını bıçakla deşme yoluyla kendini öldürme
-
[isim]
Karnını bıçakla deşme yoluyla kendini öldürme