İçinde k olan 3 harfli 135 kelime var. İçerisinde K harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında k harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu k harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GAK
-
-
[isim]
Karganın çıkardığı ses
-
[isim]
Karganın çıkardığı ses
- KAL
-
-
[isim]
Bir alaşımdaki madenlerin erime derecesi farkından yararlanarak bunları birbirinden ayırma işlemi
-
[isim]
Bir alaşımdaki madenlerin erime derecesi farkından yararlanarak bunları birbirinden ayırma işlemi
- KAR
-
-
[isim]
Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
- "Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu." (Tarık Buğra)
- "Ben kışın kar yağarken bile kova kova soğuk su dökünürüm." (Refik Halit Karay)
- "Karda yürüyüp izini belli etmemek, cümlesiyle tarif edilen bu sinsilik, hedefine asla varamayan adi bir hiledir." (Peyami Safa)
-
[isim]
Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
- KOZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ceviz
- "Artık iki taraf da son kozlarını oynamak, sonlarının üzerine yürümek zorunda idiler." (Tarık Buğra)
- "Mümeyyiz Efendi varsın bekçi ile kozunu pay etsin..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
İskambil oyunlarında diğer kâğıtları alabilen, onlara üstün tutulan belirli renk ve işaretteki kâğıt
- "Zavallının iratlarında oturan kiracılarla uğraşarak kırmadığı koz, çevirmediği dolap kalmıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Başarı fırsatı olan elverişli durum, saldırış ve savunma fırsatı
- "Başvurduğu bu olağanüstü tabiyede varlığını değil, yokluğunu koz olarak kullanmıştır." (Haldun Taner)
-
Karşısındakini alt edecek etkili şey
-
[isim]
Ceviz
- KÜF
-
-
[isim]
Ekmek, peynir vb. organik maddelerin üzerinde, nem ve ısının etkisiyle oluşan, çoğu yeşil renkli mantar
-
Pas
-
[isim]
Ekmek, peynir vb. organik maddelerin üzerinde, nem ve ısının etkisiyle oluşan, çoğu yeşil renkli mantar
- KIT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
İhtiyaca yetmeyecek kadar az, bol karşıtı
- "O devirde bizim gibi henüz askere gitmemiş şoförler çok kıttı." (Aka Gündüz)
-
Az, yetersiz (duygu, söz vb.)
- "Sözü kıt bir adamdı." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[sıfat]
İhtiyaca yetmeyecek kadar az, bol karşıtı
- KÖY
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri veya nüfus yoğunluğu yönünden şehirden ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu hayata uygun yerleşim birimi
- "Vatanseverlik, doğduğu yeri, evini, köyünü, müstakil devlet sınırları içinde memleketini sevmektir." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Köy halkı
-
[isim]
Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri veya nüfus yoğunluğu yönünden şehirden ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu hayata uygun yerleşim birimi
- DÜK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bazı devletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı
-
[isim]
Bazı devletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı
- KUŞ
-
-
[isim]
Yumurtlayan omurgalılardan, akciğerli, sıcakkanlı, vücudu tüylerle örtülü, gagalı, iki ayaklı, iki kanatlı uçucu hayvanların ortak adı
- "Çalıların üstünde kuşlar cıvıldayarak uçuşuyordu." (Ömer Seyfettin)
- "Sokağa çıkmak, çocukların arasına karışmak için pencerede, kafeste kuş gibi çırpınırım." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Kaç gündür helak oluyor fukara, biraz dinlensin; kuş kadar canı var, temelli eriyip bitecek!" (Atilla İlhan)
- "Ege kıyısının kuş uçmaz, kervan geçmez bir nahiyesinde muallimdim." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[isim]
Yumurtlayan omurgalılardan, akciğerli, sıcakkanlı, vücudu tüylerle örtülü, gagalı, iki ayaklı, iki kanatlı uçucu hayvanların ortak adı
- KAP
-
-
[isim]
İçi gaz, sıvı veya katı herhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne
- "Aynı yazar bu kabına sığamayan oyuncunun el, kol, yüz kıpırtılarını da şöyle dile getirir." (Salâh Birsel)
-
Kap kacak
-
Türlü şeylerin taşınması veya saklanması için kullanılan torba, kılıf, çanta, sepet, sandık vb
-
Kapak, cilt
-
[isim]
İçi gaz, sıvı veya katı herhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne
- KİK
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Futa
- "Kısacık boyuyla üç çifte kikine yerleşerek dümen kullanırdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Futa
- KIÇ
-
-
[isim]
Kuyruk sokumu bölgesi, kaba et, popo, makat
-
Deniz teknelerinde art taraf
- "Pantolonunu, ceketini fırlatır, kıç altındaki âdeta kamaramsı yere sokulur, düşünürdü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Arka bölümde olan
-
Bacak, ayak
-
[isim]
Kuyruk sokumu bölgesi, kaba et, popo, makat
- TOK
-
-
[sıfat]
Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı
-
Sık ve kalın dokunmuş (kumaş)
-
Kalın ve gür (ses)
- "Biraz tok, biraz derinden gelen bir sesle..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Sevgi, sevecenlik, başarı, para, mal vb. şeyleri elde etmiş ve bunlara kavuşmuş olan
-
[sıfat]
Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı
- DEK
-
-
[edat]
Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, değin
- "Bir iki adım atıp yanıma dek geliyor." (Zeyyat Selimoğlu)
-
[edat]
Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, değin
- FEK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma
-
[isim]
Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma
- KİN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Öç almayı amaçlayan gizli düşmanlık, garaz
- "Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim." (Yunus Emre)
- "İstanbul'dan ayrılmana o sebep oldu, diye gizli gizli ona kızacak, kin bağlayacaktım." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize." (Yunus Emre)
- "Herkes ancak bir iki düşman için kin duyar." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Öç almayı amaçlayan gizli düşmanlık, garaz
- YÜK
-
-
[isim]
Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
- "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir." (Falih Rıfkı Atay)
- "Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "... işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır." (Halide Edip Adıvar)
- "Şikâyet etmeden yükünü çektiği yitik bir yaşamı olmalıydı." (Çetin Altan)
-
Bir şeyin ağırlığı
- "Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim." (Halide Edip Adıvar)
- "Lokanta da her akşamki yükünü almaya başlamıştı." (Tarık Buğra)
-
Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar
- "Bir araba yükü odun."
-
Eşya
- "Bütün yükü bu bavul."
-
Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev
- "Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz."
-
Tedirginlik veren şey, engel
-
Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı
-
Yüz bin kuruşluk mal veya tutar
- "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin." (Tarık Buğra)
-
Doğacak bebek
-
Yüklük
- "Haydi şu yüke giriver!.." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
- GÖK
-
-
[isim]
İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza
- "Hele futbolcuları göklere çıkarmak, golleri ballandıra ballandıra anlatmak ölçüsüzlük ve basitliktir." (Haldun Taner)
- "Merhaba dostum / Seni gökte ararken / Yerde buldum." (Behçet Necatigil)
-
Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema
- "Süngülerini, çelikten birer parmak gibi göğe kaldırmışlar." (Ruşen Eşref Ünaydın)
- "Biz Anadolu'nun ortasına gökten zembille mi indik?" (Orhan Seyfi Orhon)
-
Gökyüzünün, denizin rengi, mavi veya yeşile çalan mavi
-
[sıfat]
Bu renkte olan
-
[sıfat]
Olgunlaşmamış
- "Uzun süren bir kışın karları, soğukları altından fışkıran gök ekinler..." (Ahmet Kabaklı)
-
[isim]
İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza
- İKİ
-
-
[isim]
Birden sonra gelen sayının adı
- "Nerelerdesiniz, İhsan Bey? Hem sabah sabah iki ayağımı bir pabuca sokuyorsunuz hem ortalarda görünmüyorsunuz." (Atilla İlhan)
- "İyi geçim iki baştan olur."
- "O, keyfini etsin; karşılaştığı bir ahbapla iki çift lakırtı etsin de siz ne olursanız olun." (Nurullah ataç)
- "İki dirhem bir çekirdek kadınların başlarında şemsiye, ellerinde de yelpaze." (Salâh Birsel)
-
Bu sayıyı gösteren 2, II rakamlarının adı
- "Amcasının evinde Allah hakkı için söylüyorum, iki elim yanıma gelecek, cami vardı." (Sadri Ertem)
-
[sıfat]
Birden bir artık
- "Bir sokak başında kavga eden iki çocuğu ayırdı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Birden sonra gelen sayının adı
- KUP
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Giysi kesimi, kesimle verilen biçim
-
[isim]
Giysi kesimi, kesimle verilen biçim