İçinde k olan 3 harfli 135 kelime var. İçerisinde K harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında k harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu k harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

GAK

  1. [isim] Karganın çıkardığı ses

KAL

  1. [isim] Bir alaşımdaki madenlerin erime derecesi farkından yararlanarak bunları birbirinden ayırma işlemi

KAR

  1. [isim] Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
    • "Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu." (Tarık Buğra)
    • "Ben kışın kar yağarken bile kova kova soğuk su dökünürüm." (Refik Halit Karay)
    • "Karda yürüyüp izini belli etmemek, cümlesiyle tarif edilen bu sinsilik, hedefine asla varamayan adi bir hiledir." (Peyami Safa)

KOZ

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Ceviz
    • "Artık iki taraf da son kozlarını oynamak, sonlarının üzerine yürümek zorunda idiler." (Tarık Buğra)
    • "Mümeyyiz Efendi varsın bekçi ile kozunu pay etsin..." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. İskambil oyunlarında diğer kâğıtları alabilen, onlara üstün tutulan belirli renk ve işaretteki kâğıt
    • "Zavallının iratlarında oturan kiracılarla uğraşarak kırmadığı koz, çevirmediği dolap kalmıyordu." (Ömer Seyfettin)
  3. Başarı fırsatı olan elverişli durum, saldırış ve savunma fırsatı
    • "Başvurduğu bu olağanüstü tabiyede varlığını değil, yokluğunu koz olarak kullanmıştır." (Haldun Taner)
  4. Karşısındakini alt edecek etkili şey

KÜF

  1. [isim] Ekmek, peynir vb. organik maddelerin üzerinde, nem ve ısının etkisiyle oluşan, çoğu yeşil renkli mantar
  2. Pas

KIT

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] İhtiyaca yetmeyecek kadar az, bol karşıtı
    • "O devirde bizim gibi henüz askere gitmemiş şoförler çok kıttı." (Aka Gündüz)
  2. Az, yetersiz (duygu, söz vb.)
    • "Sözü kıt bir adamdı." (Halikarnas Balıkçısı)

KÖY

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri veya nüfus yoğunluğu yönünden şehirden ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu hayata uygun yerleşim birimi
    • "Vatanseverlik, doğduğu yeri, evini, köyünü, müstakil devlet sınırları içinde memleketini sevmektir." (Orhan Seyfi Orhon)
  2. Köy halkı

DÜK

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bazı devletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı

KUŞ

  1. [isim] Yumurtlayan omurgalılardan, akciğerli, sıcakkanlı, vücudu tüylerle örtülü, gagalı, iki ayaklı, iki kanatlı uçucu hayvanların ortak adı
    • "Çalıların üstünde kuşlar cıvıldayarak uçuşuyordu." (Ömer Seyfettin)
    • "Sokağa çıkmak, çocukların arasına karışmak için pencerede, kafeste kuş gibi çırpınırım." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Kaç gündür helak oluyor fukara, biraz dinlensin; kuş kadar canı var, temelli eriyip bitecek!" (Atilla İlhan)
    • "Ege kıyısının kuş uçmaz, kervan geçmez bir nahiyesinde muallimdim." (Halikarnas Balıkçısı)

KAP

  1. [isim] İçi gaz, sıvı veya katı herhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne
    • "Aynı yazar bu kabına sığamayan oyuncunun el, kol, yüz kıpırtılarını da şöyle dile getirir." (Salâh Birsel)
  2. Kap kacak
  3. Türlü şeylerin taşınması veya saklanması için kullanılan torba, kılıf, çanta, sepet, sandık vb
  4. Kapak, cilt

KİK

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Futa
    • "Kısacık boyuyla üç çifte kikine yerleşerek dümen kullanırdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)

KIÇ

  1. [isim] Kuyruk sokumu bölgesi, kaba et, popo, makat
  2. Deniz teknelerinde art taraf
    • "Pantolonunu, ceketini fırlatır, kıç altındaki âdeta kamaramsı yere sokulur, düşünürdü." (Sait Faik Abasıyanık)
  3. [sıfat] Arka bölümde olan
  4. Bacak, ayak

TOK

  1. [sıfat] Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı
  2. Sık ve kalın dokunmuş (kumaş)
  3. Kalın ve gür (ses)
    • "Biraz tok, biraz derinden gelen bir sesle..." (Yusuf Ziya Ortaç)
  4. Sevgi, sevecenlik, başarı, para, mal vb. şeyleri elde etmiş ve bunlara kavuşmuş olan

DEK

  1. [edat] Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, değin
    • "Bir iki adım atıp yanıma dek geliyor." (Zeyyat Selimoğlu)

FEK

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma

KİN

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Öç almayı amaçlayan gizli düşmanlık, garaz
    • "Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim." (Yunus Emre)
    • "İstanbul'dan ayrılmana o sebep oldu, diye gizli gizli ona kızacak, kin bağlayacaktım." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize." (Yunus Emre)
    • "Herkes ancak bir iki düşman için kin duyar." (Abdülhak Şinasi Hisar)

YÜK

  1. [isim] Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
    • "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "... işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır." (Halide Edip Adıvar)
    • "Şikâyet etmeden yükünü çektiği yitik bir yaşamı olmalıydı." (Çetin Altan)
  2. Bir şeyin ağırlığı
    • "Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim." (Halide Edip Adıvar)
    • "Lokanta da her akşamki yükünü almaya başlamıştı." (Tarık Buğra)
  3. Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar
    • "Bir araba yükü odun."
  4. Eşya
    • "Bütün yükü bu bavul."
  5. Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev
    • "Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz."
  6. Tedirginlik veren şey, engel
  7. Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı
  8. Yüz bin kuruşluk mal veya tutar
    • "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin." (Tarık Buğra)
  9. Doğacak bebek
  10. Yüklük
    • "Haydi şu yüke giriver!.." (Sait Faik Abasıyanık)

GÖK

  1. [isim] İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza
    • "Hele futbolcuları göklere çıkarmak, golleri ballandıra ballandıra anlatmak ölçüsüzlük ve basitliktir." (Haldun Taner)
    • "Merhaba dostum / Seni gökte ararken / Yerde buldum." (Behçet Necatigil)
  2. Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema
    • "Süngülerini, çelikten birer parmak gibi göğe kaldırmışlar." (Ruşen Eşref Ünaydın)
    • "Biz Anadolu'nun ortasına gökten zembille mi indik?" (Orhan Seyfi Orhon)
  3. Gökyüzünün, denizin rengi, mavi veya yeşile çalan mavi
  4. [sıfat] Bu renkte olan
  5. [sıfat] Olgunlaşmamış
    • "Uzun süren bir kışın karları, soğukları altından fışkıran gök ekinler..." (Ahmet Kabaklı)

İKİ

  1. [isim] Birden sonra gelen sayının adı
    • "Nerelerdesiniz, İhsan Bey? Hem sabah sabah iki ayağımı bir pabuca sokuyorsunuz hem ortalarda görünmüyorsunuz." (Atilla İlhan)
    • "İyi geçim iki baştan olur."
    • "O, keyfini etsin; karşılaştığı bir ahbapla iki çift lakırtı etsin de siz ne olursanız olun." (Nurullah ataç)
    • "İki dirhem bir çekirdek kadınların başlarında şemsiye, ellerinde de yelpaze." (Salâh Birsel)
  2. Bu sayıyı gösteren 2, II rakamlarının adı
    • "Amcasının evinde Allah hakkı için söylüyorum, iki elim yanıma gelecek, cami vardı." (Sadri Ertem)
  3. [sıfat] Birden bir artık
    • "Bir sokak başında kavga eden iki çocuğu ayırdı." (Haldun Taner)

KUP

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Giysi kesimi, kesimle verilen biçim

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü