İçinde ce olan 4 harfli 28 kelime var. İçerisinde CE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ce olan kelimeler listesine ya da Sonu ce ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- CEDİ
- ...
- EVCE
-
-
[zarf]
Evcek
-
[zarf]
Evcek
- CERH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yaralama
-
Bir düşünce, inanç veya iddiayı çürütme
-
[isim]
Yaralama
- CEHT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çaba, çabalama
- "Ağlamamak için yaptığı büyük bir ceht gayesine varamadı ve gözyaşları boşandı." (Peyami Safa)
-
[isim]
Çaba, çabalama
- NECE
-
-
[zarf]
Hangi dilde, hangi dilden?
- "Bu adam nece konuşuyor? Bu yazı necedir?"
-
[zarf]
Hangi dilde, hangi dilden?
- BÖCE
-
-
[isim]
Böcü
-
[isim]
Böcü
- LİCE
- ...
- ERCE
-
-
[zarf]
Er gibi, ere yakışır biçimde
- "Şu değişik hâllerin hepsinden erce, erkekçe istifade etmelidir." (Ahmet Mithat)
-
[zarf]
Er gibi, ere yakışır biçimde
- NİCE
-
-
[sıfat]
Kaç, ne kadar
-
Birçok
- "Yalılarda nice yük odaları, oda gibi büyük kilerler vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[zarf]
Nasıl
-
[zarf]
Uzun süreden beri
-
[sıfat]
Kaç, ne kadar
- CEMİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bütün, hep
-
[sıfat]
Bütün, hep
- CEBE
-
Kelime Kökeni : Moğolca
-
[isim]
Zırh
-
Silah
-
[isim]
Zırh
- CEZA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Uygunsuz davranışlarda bulunanlara uygulanan üzüntü, sıkıntı, acı verici işlem veya yaptırım
- "Hırsızlıktan üç ay ceza çekti."
- "Hasretten lime lime olmuş zavallı kalbinle oynayanlar cezalarını buldular." (Halide Edip Adıvar)
- "Bu haylazlığının cezasını çeker." (Peyami Safa)
- "Seni yalana tövbe ettirecek bir cezaya çarptırmalıyım." (Refik Halit Karay)
-
Suç işleyen bir kimsenin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşı yasaların öngördüğü yaptırım
- "... kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz." (Anayasa)
-
[isim]
Uygunsuz davranışlarda bulunanlara uygulanan üzüntü, sıkıntı, acı verici işlem veya yaptırım
- GÜCE
- ...
- ECEL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hayatın sonu, ölüm zamanı
- "Vaktinize hazır olun / Ecel vardır gelir bir gün." (Yunus Emre)
- "Eceli geldikten sonra ha karada ha denizde." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Hayatın sonu, ölüm zamanı
- CELİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Açık, aşikâr
-
Parlak, cilalı
-
[sıfat]
Açık, aşikâr
- YÜCE
-
-
[sıfat]
Yüksek, büyük, ulu, ulvi
- "Yüce duygular, derin düşünceler ona göre değildir." (Suat Taşer)
-
[sıfat]
Yüksek, büyük, ulu, ulvi
- GECE
-
-
[isim]
Güneş battıktan gün ağarıncaya kadar geçen süre, tün, şeb, gündüz karşıtı
- "Kel Hasan kumpanyası o gece bir komedi dram oynuyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Bir şeye karar vermeden geceler gebedir, gibi bir felsefe yaptıktan sonra, ayrıldılar." (Halide Edip Adıvar)
- "... başaramayacağı kadar çok işlerin altına girmekten çekinmedi, geceyi gündüze katıp çalışmaya başladı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bu süre içindeki karanlık
-
Eğlence, anma vb. amaçlarla geceleyin düzenlenen toplantı
- "Bütün çalgıları, dansları, şarkıları ve bütün külfetleriyle o geceler geldi çattı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[zarf]
Gece vakti, geceleyin
- "Gece uyumalı, gündüz çalışmalı."
-
[isim]
Güneş battıktan gün ağarıncaya kadar geçen süre, tün, şeb, gündüz karşıtı
- GÖCE
-
-
[isim]
Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday
-
Yarılmış ve kırılmış bulgurdan yapılan çorba
-
[isim]
Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday
- İNCE
-
-
[sıfat]
Kendi cinsinden olanlara göre, dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı
- "İnce minare. İnce değnek. İnce kitap."
- "Annesinin bu meseleyi nasıl ince eleyip sık dokuyacağını biliyordu." (Orhan Kemal)
-
Zayıf
- "Sarışın, kuru, ince bir kadındı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Taneleri ufak, iri karşıtı
- "İnce un. İnce kum."
-
Aşırı özen gerektiren, kaba karşıtı
- "İnce nakış."
-
Ayrıntılı
- "Bugün temizlikçi geliyor. Şöyle ince bir temizliğe..." (Tomris Uyar)
-
Akışkanlığı çok olan, yoğun ve koyu olmayan (sıvılar)
-
Tiz (ses), pes karşıtı
- "İnce bir çocuk sesinin hırçınlaştığı, ağladığı işitildi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Hafif, gücü az
- "Hiçbir hareket bu gülüş kadar belirsiz ve ince değildir." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İyiden iyiye, enikonu, ayrıntılı
- "Benim hasta olduğum günlerde her şey uzun uzun düşünülmüş, ince hesaplarla hazırlanmıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Düşünce, duygu veya davranış bakımından insanın sevgi ve saygısını kazanan, zarif, kaba karşıtı
- "Dostum şair, yazar Sabahattin Teoman, yazdığı ince bir mektupla durumu düzeltiyor."
-
[sıfat]
Kendi cinsinden olanlara göre, dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı
- CENK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kahramanca mücadele, çarpışma, savaş
- "Kale burçlarında cenge çağrı davulları vuruldu." (Nezihe Araz)
- "İçimdeki bu ifriti öldürmek, sükûnumu bulmak için kendimle cenk ettim." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Büyük çaba, uğraş, kavga, çekişme
- "Her dakikam bir ayrı cenk ile geçiyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Kahramanca mücadele, çarpışma, savaş