İçinde ağı olan 7 harfli 56 kelime var. İçerisinde AĞI bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ağı olan kelimeler listesine ya da Sonu ağı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A I Ğ Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
AĞI
2 Harfli Kelimeler
AĞ
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BAĞITLI
-
-
[sıfat]
Bağıtla, sözleşme ile bağlanmış olan
-
[sıfat]
Bağıtla, sözleşme ile bağlanmış olan
- KAFDAĞI
- ...
- ÇAĞILTI
-
-
[isim]
Suyun, akarken taşlara, kayalara çarparak çıkardığı yansıma ses
- "Yalnız koca arktan akan suyun serin çağıltısı duyuluyordu." (Cahit Uçuk)
-
[isim]
Suyun, akarken taşlara, kayalara çarparak çıkardığı yansıma ses
- AĞITSAL
-
-
[sıfat]
Ağıtla ilgili, ağıt özelliği taşıyan
-
[sıfat]
Ağıtla ilgili, ağıt özelliği taşıyan
- BAĞIRTI
-
-
[isim]
Bağırma sesi
-
[isim]
Bağırma sesi
- SAĞILIŞ
-
-
[isim]
Sağılma işi veya biçimi
-
[isim]
Sağılma işi veya biçimi
- ALAŞAĞI
- ...
- AĞIRŞAK
-
-
[isim]
Yün, iplik eğrilen iği ağırlaştırmak için alt ucuna geçirilen yarım küre biçiminde, ortası delik ağaç veya kemik parça
-
Teker biçiminde yassı nesne, kurs (I)
- "Kandil ağırşağı. Emzik ağırşağı. Diz ağırşağı."
-
[isim]
Yün, iplik eğrilen iği ağırlaştırmak için alt ucuna geçirilen yarım küre biçiminde, ortası delik ağaç veya kemik parça
- KAĞITÇI
- ...
- AĞIRLIK
-
-
[isim]
Ağır olma durumu
- "Taşın ağırlığı."
- "Yükün ağırlığı."
- "Kimseye ağırlık olmaz, kimseyi sıkıştırmaz, iyilikten başka bir şey yapmaz." (Ömer Seyfettin)
- "Başsavcının yargıçlar arasında belli bir ağırlığı var kuşkusuz." (Ayşe Kulin)
-
Değerli olma durumu
- "Hediyenin ağırlığı."
- "Yavaş yavaş bir ağırlık çöktü. Bir sakinlik herkesi kapladı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Ağırbaşlılık
- "Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi."
-
Tehlikeli olma durumu
-
Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum
- "Havanın ağırlığı."
-
Sıkıntı
-
Çeyizini düzmek için güveyinin geline verdiği para, kalın
-
Uykudayken gelen ve insana boğulur gibi bir duygu veren durum
-
Yük, külfet
- "Bütün ailenin ağırlığı omuzlarındadır."
-
Takı
- "Kadın bütün ağırlığını takıp düğüne gitti."
-
Sorumluluk
- "Bu işin ağırlığını tek başıma yüklendim."
-
Etki, baskı, güçlük
-
Dikkati ve önemi bir şey üzerinde yoğunlaştırmak
- "Şimdi bütün ağırlığı reklama vermeli." (Atilla İlhan)
-
Terazilerde tartma işi yapılırken bir kefeye konulan nesne
-
Değerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olağanın üzerinde ve belli oranda tanınan değer
-
Uyuşukluk ve gevşeklik durumu
- "Beynime bir ağırlık peyda olmuştu." (Aka Gündüz)
-
Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri
- "Akşama doğru, ağırlığın başında bezgin neferlere iş gördürmeye uğraşıyordum." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke
-
Güreş, boks, halter, judo vb. spor dallarında, sporcuların kilolarına göre girdikleri kategori
-
[isim]
Ağır olma durumu
- AĞIZSIZ
-
-
[sıfat]
Ağzı olmayan
-
Yumuşak huylu, sessiz
-
[sıfat]
Ağzı olmayan
- İTAYAĞI
- ...
- AĞIZCIL
-
-
[sıfat]
Ağızla ilgili olan, oral
-
[sıfat]
Ağızla ilgili olan, oral
- DAĞINTI
-
-
[isim]
Karışık, gelişigüzel atılmış öteberi
-
[isim]
Karışık, gelişigüzel atılmış öteberi
- ÇAĞIRTI
-
-
[isim]
Çağırma sesi
- "Bağırtılar, çağırtılar."
-
[isim]
Çağırma sesi
- DAĞITIK
-
-
Kendinden geçmiş, sarhoş
- "Polis, dağıtık gazino müşterisini derdest edip götürdü."
-
Kendinden geçmiş, sarhoş
- LAĞIMCI
-
-
[isim]
Pis su kanallarını açıp temizleyen işçi
-
Düşman kalelerini yıkmak için lağım kazan asker
-
[isim]
Pis su kanallarını açıp temizleyen işçi
- BAĞIRMA
-
-
[isim]
Bağırmak işi
-
[isim]
Bağırmak işi
- GÖZDAĞI
-
-
[isim]
Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, yıldırma, tehdit
- "Ona korku ve gözdağı aracı ile birtakım emirler verilir, yasaklar konur." (Haldun Taner)
- "Sarhoş ağabeyi, parası pulu ile gözdağı vermeye kalktı onlara." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, yıldırma, tehdit
- DAĞINIK
-
-
[sıfat]
Geniş bir alana yayılmış olan
-
Bir arada olmayan, birbiriyle bağlantısız
-
Düzeni bozuk, düzensiz, karışık
- "Kadın yatağın içinde saçları dağınık, dimdik oturuyordu." (Peyami Safa)
-
Hoş görünmeyen, uyumsuz
- "Bağırarak konuşmaktan hoşlanmaz, dağınık kıyafetle, kocasına bile görünmez bir kadın." (Memduh Şevket Esendal)
-
Düşüncelerini toparlayamayan
- "Şu anda kafam çok dağınık."
-
[sıfat]
Geniş bir alana yayılmış olan