İçinde ık olan 5 harfli 105 kelime var. İçerisinde IK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ık olan kelimeler listesine ya da Sonu ık ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AKLIK
-
-
[isim]
Ak olma durumu
- "Ocaktan aklığını yitirmiş bir bezle döndü, yeni gelenin masasını sildi." (Rıfat Ilgaz)
-
Kadınların makyaj için yüzlerine sürdükleri beyaz bir sıvı, düzgün
-
[isim]
Ak olma durumu
- BIDIK
-
-
[sıfat]
Kısa ve tıknaz
-
[sıfat]
Kısa ve tıknaz
- KITIK
-
-
[isim]
Minder, yastık vb.ni doldurmak için kullanılan ve bazen de sıvanın içine katılan keten ve kendir lifleri
-
[isim]
Minder, yastık vb.ni doldurmak için kullanılan ve bazen de sıvanın içine katılan keten ve kendir lifleri
- ÇIKAR
-
-
[isim]
Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, menfaat, yarar
- "Kimse siyasi ve kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz." (Anayasa)
-
[isim]
Dolaylı bir biçimde elde edilen kazanç, menfaat, yarar
- ASLIK
-
-
[sıfat]
Kısır olan (kadın veya dişi hayvan)
-
[sıfat]
Kısır olan (kadın veya dişi hayvan)
- AYLIK
-
-
[isim]
Birine, görevi karşılığı olarak veya geçimi için her ay ödenen para, maaş
- "Ordu ve hükûmet aylıklarımızın bir kısmıyla altın alırdık." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Bir ay içinde olan
- "Aylık kazanç."
-
[sıfat]
Bir ay süren
- "Aylık iş."
-
[sıfat]
Ayda bir kez yapılan veya çıkan
- "Aylık toplantı. Aylık rapor. Aylık dergi."
-
[sıfat]
Belirli aydan beri var olan
- "Üç aylık çocuk..."
-
[zarf]
Ay olarak, bir ay için
- "Ben uzunca kalacağım için aylık olarak tutmuştum odamı." (Erhan Bener)
-
[isim]
Birine, görevi karşılığı olarak veya geçimi için her ay ödenen para, maaş
- YAZIK
-
-
[isim]
Herkesi üzebilecek şey, günah
- "Kumaşa yazık etti. Çocuğa yazık ettiniz. Masrafa yazık oldu. Adama yazık oldu."
- "Yazıklar olsun, seni sevmesini bilmeyenlere; ey gamlı ülke!.." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[ünlem]
Acınma, üzüntü anlatan bir söz
- "Yazık! Bu iş böyle mi olacaktı?"
-
[ünlem]
Kınama anlatan bir söz
- "Yazık sana! Böyle mi yapacaktın?"
-
[isim]
Herkesi üzebilecek şey, günah
- ÇALIK
-
-
[sıfat]
Çarpık
- "Ağzı burnu çalık."
-
Verev kesilmiş
- "Kumaşın bir yanı çalık."
-
Doğal olmaktan uzaklaşmış, kendi renginden olmayan
- "Aklı çalık. Rengi çalık."
-
Adı defterden silinmiş
-
Yüzünde çıban veya yara yeri olan
-
[isim]
Çıban yeri
-
[isim]
Koyunlarda çiçek hastalığı
-
[isim]
Çalgın
-
Yan yan giden
- "Çalık at."
-
[sıfat]
Çarpık
- ÇIKAN
-
-
[isim]
Çıkarma işleminde bütünden alınan sayı
-
[isim]
Çıkarma işleminde bütünden alınan sayı
- YARIK
-
-
[isim]
Yarılarak açılmış yer, geniş çatlak
-
İnce bir çizgi durumunda açılmış yara
- "Kendini göstermek için terliklerini yarık topuklu tabanlarında şaplata şaplata geçmişti." (Haldun Taner)
-
Anlaşmazlık, bölünme
- "Şimdiden birtakım yarıklar açan siyasi rekabetten başka ne mana verilebilirdi?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Küçük bir ışık demeti elde etmek için ışık kaynağının önüne konulan, saydam olmayan bir düzlem üzerine açılmış, dikdörtgen biçiminde küçük delik
-
[sıfat]
Yarılarak açılmış veya yarılarak oluşmuş
-
[isim]
Yarılarak açılmış yer, geniş çatlak
- SIKIT
-
-
[isim]
Komprime
-
[isim]
Komprime
- FASIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen
-
Kötülük eden, fesatçı
-
[sıfat]
Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen
- TIKIZ
-
-
[sıfat]
Tıknaz
- "İkisi de tıkız ve aynı boyda." (Haldun Taner)
-
Çok sıkıştırılmaktan veya çok sıkı doldurulmaktan katılaşmış, sıkı
- "Bu yastık pek tıkız olmuş."
-
Yoğunluğu çok, katı
- "Tıkız hamur."
-
[sıfat]
Tıknaz
- BASIK
-
-
[sıfat]
Basılmış, yassılaşmış
- "Başına, arkası basık, önü yüksek, çuha püsküllü bir şapka giymiş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Çok yüksek olmayan, alçak
- "Arka sokağa bakan, dar, basık tavanlı, ışıksız bir yerdi." (Peyami Safa)
-
Kısık
- "Onun sesi de aynı şekilde basıktı." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Basılmış, yassılaşmış
- ÇIKAK
-
-
[isim]
Çıkılacak yer, çıkıt, mahreç
-
Boğumlanma noktası
-
[isim]
Çıkılacak yer, çıkıt, mahreç
- ÇIKIN
-
-
[isim]
Bir beze sarılarak düğümlenmiş küçük bohça, çıkı
- "Eteğinin altında çıkın çıkın altınları vardır." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Bir beze sarılarak düğümlenmiş küçük bohça, çıkı
- YANIK
-
-
[sıfat]
Yanmış olan
- "Yanık soğan kokulu bir buhar odayı dolduruyordu." (Reşat Enis)
-
Rengi koyulaşmış
- "Kocaman hasır şapkalarının altında sarı saçları uçan, yanık iki genç kız." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Sıkıntı veya hastalıktan iyi gelişmemiş, kavruk
- "Yanık bir çocuk."
-
Verimsiz, kıraç duruma gelmiş olan
-
[isim]
Yanmış yer, yanmış olan yerde kalan iz
- "Elimdeki yanık iyi oldu. Halıdaki yanığı ördürmeli."
-
Bıkkın, üzüntülü, dertli
-
Duygulu, dokunaklı, acılı, etkili
- "Aşk söyletir en yanık türküleri / Ay buluta girdiği gecelerde." (Cahit Sıtkı Tarancı)
-
[sıfat]
Yanmış olan
- ÇIKMA
-
-
[isim]
Çıkmak işi
-
Bir yapının üst katlarından dışarıya doğru uzanmış bölüm, balkon
-
Hamamdan çıkarken kullanılan havlu ve kurulanma takımı, çıkacak
-
Bir yazı sayfasının kenarına metinle ilgili olarak yazılan ek, derkenar
-
Desteklemek amacıyla verilen para
-
[sıfat]
Çıkmış
- "Saraydan çıkma İstanbul eşyalarını görünce bunların hakikatine inanmak lazım geldiğini anlamış." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Eski, kullanılmış
- "Çıkma jant."
-
[isim]
Çıkmak işi
- KARIK
-
-
[isim]
Kar yağmış bir alana bakma sonucu ortaya çıkan göz kamaşması
-
[sıfat]
Karlı bir alana bakma sonucu kamaşmış (göz)
-
[isim]
Kar yağmış bir alana bakma sonucu ortaya çıkan göz kamaşması
- ÇATIK
-
-
[sıfat]
Çatılmış olan
- "O çatık kara kaşlı, al yanaklı hanımın kucağına oturmak lazım gelmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Çatılmış olan