İçinde i olan 4 harfli 636 kelime var. İçerisinde İ harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında i harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu i harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ERİM
-
-
[isim]
Bir şeyin erebileceği uzaklık, menzil
- "El erimi. Göz erimi."
-
[isim]
Bir şeyin erebileceği uzaklık, menzil
- NECİ
-
-
[isim]
Ne iş yapar, ne ile uğraşır?
- "Bu adam necidir?"
- "Benim babam neciydi anne?" (Sait Faik Abasıyanık)
- "Sen neci oluyorsun, kendi işine bak!"
-
[isim]
Ne iş yapar, ne ile uğraşır?
- RİZE
- ...
- ARİF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Çok anlayışlı ve sezgili (kimse), varışlı
- "Anadolu'da arif derler, bir halk yetişmişi vardır." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Çok anlayışlı ve sezgili (kimse), varışlı
- İMAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Cemaate namaz kıldıran kimse
-
Müslümanlıkta mezhep kuran kimse
-
Hz. Muhammed'den sonra onun vekilliği görevini üzerine alan halifelere verilen unvan
-
Bazı küçük İslam devletlerinde devlet başkanı
-
En önde bulunan kimse, önder
-
[isim]
Cemaate namaz kıldıran kimse
- SPİN
- ...
- VİYA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Dümeni ortaya alarak gemiyi bulunduğu doğrultuda yürütme
-
[ünlem]
Gemiyi belirli bir doğrultu verildikten sonra, aynı doğrultuda tutması için dümenciye verilen komut
-
[isim]
Dümeni ortaya alarak gemiyi bulunduğu doğrultuda yürütme
- YANİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[bağlaç]
"Demek, şu demek ki" anlamlarında bir söz
- "Rıza Efendi de belki bu yüzden yani perde niçin açılmıyor diye sinirleniyor." (Tarık Buğra)
-
[zarf]
"Sözün kısası, doğrusu" anlamlarında bir söz
- "Tesadüf ama bu kadar olur yani." (Haldun Taner)
-
[bağlaç]
"Demek, şu demek ki" anlamlarında bir söz
- İSOT
-
-
[isim]
Kırmızı, acı biber
-
[isim]
Kırmızı, acı biber
- VAİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Cami, mescit vb. yerlerde öğüt niteliğinde dinî konuşmalar yapan kimse, öğütçü
- "Bir gün camide vaiz bir şey hikâye etmişti." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Cami, mescit vb. yerlerde öğüt niteliğinde dinî konuşmalar yapan kimse, öğütçü
- CİRO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Bir ticaret senedinin alacaklı tarafından arkasına gereken yazının yazılıp imza edilerek üçüncü bir kişiye devredilmesi
- "Ettiğim masrafın yüzde elli kârını bulsam Madam Elizabeth'in pansiyonuna ciro edeceğim." (Aka Gündüz)
-
İş hacmi
-
[isim]
Bir ticaret senedinin alacaklı tarafından arkasına gereken yazının yazılıp imza edilerek üçüncü bir kişiye devredilmesi
- VİNÇ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Ağır yük kaldırmaya ve bir yere taşımaya yarayan araç
-
[isim]
Ağır yük kaldırmaya ve bir yere taşımaya yarayan araç
- İMZA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir kimsenin, bir yazının altına bu yazıyı yazdığını veya onayladığını belirtmek için her zaman aynı biçimde yazdığı ad veya işaret
- "Mektubun sonunda imzamı görür görmez kim bilir ne kadar şaşıracaksın." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Önüne bir tomar parşömen çeken ağa, yeni öğrendiği imzasını atmaya başladı." (Orhan Kemal)
- "Bir haftaya kalmayacak, bizim delegeler sulhu imza edecekler." (Ömer Seyfettin)
-
İmzalama işi
-
Herhangi bir dalda ün yapmış yazar, sanatçı
- "Dergi en ünlü imzalara yer veriyor."
-
[isim]
Bir kimsenin, bir yazının altına bu yazıyı yazdığını veya onayladığını belirtmek için her zaman aynı biçimde yazdığı ad veya işaret
- PİPO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Ucundaki lüle içine tütün konulan ve yakılarak dumanı çekilen kısa, çubuk biçimindeki tütün içme aracı
- "Piposunu yaktı, kibriti sokağa attı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Ucundaki lüle içine tütün konulan ve yakılarak dumanı çekilen kısa, çubuk biçimindeki tütün içme aracı
- EDİM
-
-
[isim]
Yapılmış, gerçekleşmiş iş, amel, fiil
- "Günlük yaşamımıza şöyle bir baksak, her edimimizin altında umutluluk bulunmadığını görürüz." (Melih Cevdet Anday)
-
İnsan davranışı
-
Alacaklının isteyebileceği ve borçlunun yapmak zorunda olduğu davranış, ivaz
-
Belirli bir durumla karşılaştığı zaman kişinin yapabildiği davranış
-
[isim]
Yapılmış, gerçekleşmiş iş, amel, fiil
- ABİŞ
- ...
- İÇİN
-
-
[edat]
Amacıyla, maksadıyla
- "Ukalalık yapmamak için bütün gayretine rağmen yine de o düşündüğünü yapmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Neden ve sonuç belirten bir söz
- "Hastanın uykuda olduğunu söylemesi sırf vakit kazanmak içindi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
-dan / -den dolayı, ... -dan / -den ötürü
- "Bu büyükşehirde ona ilk hitap eden adam olduğu için ona yüreğini açmak ihtiyacını duyuyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Özgü, ayrılmış
- "Sizin için bir kitap getirdim."
-
Düşüncesince, kendince, göre
- "Bizim için çok enteresan bir şeydi bu yeni icat." (Burhan Felek)
-
Hakkında
- "Gel gör ki dilimin ucunda kağnı var. Kağnılar için de bir çift sözüm var." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Oranla, göz önünde tutulursa
- "Bu şapka senin için büyük."
-
Karşılığında, karşılık olarak
- "Bu eşyalar için kaç lira ödediniz?"
-
Uğruna, yoluna
- "Neler yapmadık şu vatan için." (Orhan Veli Kanık)
-
Süre belirten bir söz
- "Açık söyleyeyim, size birkaç gün için sığındım." (Aka Gündüz)
-
Ant deyimleri yapan bir söz
- "Namusum hakkı için. Çocukların başı için."
-
[edat]
Amacıyla, maksadıyla
- İNME
-
-
[isim]
İnmek işi
- "Sağ yanına inme inmiş. Hekimler epeyce çalıştılar, ilaç verdiler, kan aldılar ise de fayda etmedi." (Memduh Şevket Esendal)
-
Vücudun bir bölümünde hareket ve hissetmenin kalkması, felç, paralizi, nüzul
-
[isim]
İnmek işi
- İLKE
-
-
[isim]
Temel düşünce, temel inanç, umde, unsur, prensip
- "İlkelerine sıkı sıkıya bağlı, bilinçli ve ödün vermez bir insandı." (Haldun Taner)
-
Temel bilgi
- "Kimyanın ilkeleri."
-
Öge
- "Atomlar cisimlerin ilkeleridir."
-
Davranış kuralı
- "Bence ahlakın bir ilkesi, bir kökü vardır. Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma." (Nurullah ataç)
-
Her türlü tartışmanın dışında sayılan öncül, mebde, umde, prensip
-
[isim]
Temel düşünce, temel inanç, umde, unsur, prensip
- KİLO
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kilogram
- "İki kilo şeker."
-
Halter sporunda barın iki ucuna yerleştirilen ve ağırlığı oluşturan parça
-
[isim]
Kilogram