İçinde ğma olan 29 kelime var. İçerisinde ĞMA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ğma olan kelimeler listesine ya da Sonu ğma ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
AKDAĞMADENİ, ELEĞİMSAĞMA, YAĞMALANMAK
YAĞMACILIK, YAĞMALAMAK, YAĞMALANMA
BOĞMACALI, YAĞMALAMA
BOĞMAKLI
BOĞMACA, DOĞMACA, YAĞMACI
BOĞMAK, ÇAĞMAK, DOĞMAK, SAĞMAK, SAĞMAL, SIĞMAK, YAĞMAK, YIĞMAK
AĞMAK, BOĞMA, ÇAĞMA, DOĞMA, SAĞMA, SIĞMA, YAĞMA, YIĞMA
AĞMA
A M Ğ Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AĞ, AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ELEĞİMSAĞMA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gökkuşağı
- "Parça parça açılan minimini eleğimsağmalarda bütün renkler kaynaşıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Gökkuşağı
- YAĞMALANMAK
-
-
[nsz]
Yağma edilmek
-
[nsz]
Yağma edilmek
- AKDAĞMADENİ
- ...
- YAĞMALAMAK
-
-
[-i]
Yağma etmek
-
[-i]
Yağma etmek
- YAĞMALANMA
-
-
[isim]
Yağmalanmak işi
-
[isim]
Yağmalanmak işi
- YAĞMACILIK
-
-
[isim]
Yağma etme işi
-
[isim]
Yağma etme işi
- YAĞMALAMA
-
-
[isim]
Yağmalamak işi
-
[isim]
Yağmalamak işi
- BOĞMACALI
-
-
Boğmacaya tutulmuş olan (kimse)
-
Boğmacaya tutulmuş olan (kimse)
- BOĞMAKLI
-
-
[sıfat]
Boğmakları olan
-
[sıfat]
Boğmakları olan
- DOĞMACA
-
-
[zarf]
İçten geldiği gibi, irticalen, doğaçlama, emprovizasyon
-
[zarf]
İçten geldiği gibi, irticalen, doğaçlama, emprovizasyon
- BOĞMACA
-
-
[isim]
Genellikle çocuklarda öksürük nöbetleriyle kendisini gösteren bulaşıcı bir hastalık
-
[isim]
Genellikle çocuklarda öksürük nöbetleriyle kendisini gösteren bulaşıcı bir hastalık
- YAĞMACI
-
-
[isim]
Yağma eden kimse veya ordu
-
[isim]
Yağma eden kimse veya ordu
- YAĞMAK
-
-
[nsz]
Yağmur, kar, dolu gökten düşmek
- "Her zaman yılbaşı gecesi kar yağardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Toz, mermi vb. yüksekten çokça düşmek
- "Üstümüze kurşun yağıyordu."
-
Üst üste ve çok gelmek
- "Sende bu istidat varken, pencerelerden başına çil kuruş yağar, biz de ekmek parası ediniriz." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Yağmur, kar, dolu gökten düşmek
- ÇAĞMAK
-
-
[-e]
Güneş ışığı vurmak
- "Ömrüm bir tepeye çağmış gün gibi." (Karacaoğlan)
-
[-e]
Güneş ışığı vurmak
- YIĞMAK
-
-
[-i]
Bir tepe oluşturacak biçimde üst üste koymak
-
[-i]
Biriktirmek
- "Herkes kışlık kömürünü yığdı."
-
Toplamak, bir araya getirmek
- "Bu yaşlıları kapının arkasına yığdılar." (Ömer Seyfettin)
-
[-i]
Bir tepe oluşturacak biçimde üst üste koymak
- SIĞMAK
-
-
[-e]
Bir kaba, bir yere bütünüyle girebilmek veya içinden geçebilmek
- "Bir tavla zarı kadar küçücük eve / Bir kadın iki çocuk nasıl sığar?" (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Uygun olmak
- "Bu davranışın ne akla ne mantığa ne de insanlığa sığar!"
- "Kin başka, aşk başkadır, kızım! Muhabbete cinayet sığmaz." (Ömer Seyfettin)
-
[-e]
Bir kaba, bir yere bütünüyle girebilmek veya içinden geçebilmek
- SAĞMAK
-
-
[-i]
Memeyi parmaklar arasında sıkarak sütünü akıtmak
- "Gözümüzün önünde keçilerden sağdıkları köpüklü sütlerimizi yarıda bırakıp kalktık." (Aka Gündüz)
-
Kovandaki balı peteklerden almak
-
Yumak durumundaki bir şeyi çözüp açmak
- "İpek kozalarını sağmak."
-
Aldatarak parasını çekmek
-
[-i]
Memeyi parmaklar arasında sıkarak sütünü akıtmak
- BOĞMAK
-
-
[-i]
Bir canlıyı, soluk almasına engel olarak öldürmek
- "Zavallıyı az kalsın gırtlağından yakalayıp boğacaktı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
El, ip vb. ile bir şeyi çepeçevre sıkmak
-
Motorlu taşıtlarda fazla yakıt, motoru çalışmaz duruma getirmek
-
Renkler uygun düşmemek
- "Koyu yeşil renk odayı boğdu. Bu renk seni boğmuş."
-
Silik bir duruma getirmek, bastırmak
- "Galiba bunları dinlememek, duymamak için konuşuyorum; seslerini boğmak, bastırmak için durmamacasına gevezelik ediyorum." (Refik Halit Karay)
-
[-e]
Tamamıyla kaplamak, sarmak
- "Ampulün kör ışığı, dükkânı alaca bir loşluğa boğmuştu." (Mahmut Yesari)
-
[-i]
Peş peşe yapmak, bir kimseyi bir şeyin fazlasına eriştirmek veya uğratmak
- "Güllü'nün boynuna sarılan Cemile, kadının hafif çilli, tombul yanaklarını öpücüklere boğdu." (Orhan Kemal)
-
[-i]
Bir durumu başka bir durum yaratarak örtmeye çalışmak
- "Zaten durumun vahametini sezen müdürle hoca, işi gürültüye boğmak için Atatürk'e müfredat programına dair bir şeyler anlatmaya başladılar." (Haldun Taner)
-
Gelişmesine engel olmak
-
[nsz]
Bunaltmak
- "Daha sıcak basmamıştı; güneş henüz yakmıyor, hava daha boğmuyordu." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Bir canlıyı, soluk almasına engel olarak öldürmek
- SAĞMAL
-
-
[sıfat]
Süt veren, sağılan, sağımlı
-
[isim]
Bol süt veren inek
- "İri Hollanda cinsi sağmallardı, günde 42 - 45 kilogram arası süt verirlerdi." (Necati Cumalı)
-
Sömürülen, kendisinden çıkar sağlanılan (kimse, ülke vb.)
-
[sıfat]
Süt veren, sağılan, sağımlı
- DOĞMAK
-
-
[nsz]
Dünyaya gelmek
- "Doğduğuma pişman olacak kadar sıkıntı çektim." (Halide Edip Adıvar)
-
Güneş, ay, yıldız ufuktan yükselerek görünmek
- "Bir sabah güneş doğarken kafile yola çıktı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-e]
Düşünce, hayal vb. zihinde birdenbire oluşmak
-
Ortaya çıkmak, sonucu olmak
- "Nezaket denen şey, kadının hanımlaşması ile beraber doğdu." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Dünyaya gelmek