İçinde ğ olan 7 harfli 363 kelime var. İçerisinde Ğ harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ğ harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ğ harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HİNOĞLU
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kurnaz
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kurnaz
                    
                    
 - SOĞUMAK
 - 
    
- 
                        [nsz]
                    
                        Isısını hızla veya yavaş yavaş yitirerek soğuk duruma gelmek
                    
                    
- "Üşüyorum, vücudumun soğuduğunu duyuyorum, dişlerim birbirine vuruyor." (Refik Halit Karay)
 
 - 
                        [-den]
                    
                        Birine veya bir şeye duyulan istek, sevgi ve ilgi kalmamak
                    
                    
- "Belki de benim başkasıyla evlenip gidişim üzerine hayattan soğudu, kendini koyverdi." (Haldun Taner)
 
 
 - 
                        [nsz]
                    
                        Isısını hızla veya yavaş yavaş yitirerek soğuk duruma gelmek
                    
                    
 - AĞIRLIK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Ağır olma durumu
                    
                    
- "Taşın ağırlığı."
 - "Yükün ağırlığı."
 - "Kimseye ağırlık olmaz, kimseyi sıkıştırmaz, iyilikten başka bir şey yapmaz." (Ömer Seyfettin)
 - "Başsavcının yargıçlar arasında belli bir ağırlığı var kuşkusuz." (Ayşe Kulin)
 
 - 
                    
                        Değerli olma durumu
                    
                    
- "Hediyenin ağırlığı."
 - "Yavaş yavaş bir ağırlık çöktü. Bir sakinlik herkesi kapladı." (Memduh Şevket Esendal)
 
 - 
                    
                        Ağırbaşlılık
                    
                    
- "Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi."
 
 - 
                    
                        Tehlikeli olma durumu
                    
                    
 - 
                    
                        Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum
                    
                    
- "Havanın ağırlığı."
 
 - 
                    
                        Sıkıntı
                    
                    
 - 
                    
                        Çeyizini düzmek için güveyinin geline verdiği para, kalın
                    
                    
 - 
                    
                        Uykudayken gelen ve insana boğulur gibi bir duygu veren durum
                    
                    
 - 
                    
                        Yük, külfet
                    
                    
- "Bütün ailenin ağırlığı omuzlarındadır."
 
 - 
                    
                        Takı
                    
                    
- "Kadın bütün ağırlığını takıp düğüne gitti."
 
 - 
                    
                        Sorumluluk
                    
                    
- "Bu işin ağırlığını tek başıma yüklendim."
 
 - 
                    
                        Etki, baskı, güçlük
                    
                    
 - 
                    
                        Dikkati ve önemi bir şey üzerinde yoğunlaştırmak
                    
                    
- "Şimdi bütün ağırlığı reklama vermeli." (Atilla İlhan)
 
 - 
                    
                        Terazilerde tartma işi yapılırken bir kefeye konulan nesne
                    
                    
 - 
                    
                        Değerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olağanın üzerinde ve belli oranda tanınan değer
                    
                    
 - 
                    
                        Uyuşukluk ve gevşeklik durumu
                    
                    
- "Beynime bir ağırlık peyda olmuştu." (Aka Gündüz)
 
 - 
                    
                        Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri
                    
                    
- "Akşama doğru, ağırlığın başında bezgin neferlere iş gördürmeye uğraşıyordum." (Falih Rıfkı Atay)
 
 - 
                    
                        Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke
                    
                    
 - 
                    
                        Güreş, boks, halter, judo vb. spor dallarında, sporcuların kilolarına göre girdikleri kategori
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Ağır olma durumu
                    
                    
 - BAĞDADİ
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [sıfat]
                    
                        Ağaç direkler üzerine çakılmış çıtalara sıva vurularak yapılan (duvar veya tavan)
                    
                    
- "Eski bir deponun ön tarafında, depodan bağdadi bölmelerle ayrılmış harap bir odaydı, işe başladığım zaman yazıhanem." (Necati Cumalı)
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yapılarda kullanılan çıta
                    
                    
 - 
                        [isim]
                    
                        0,0501 g olan ağırlık ölçü birimi
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Ağaç direkler üzerine çakılmış çıtalara sıva vurularak yapılan (duvar veya tavan)
                    
                    
 - EĞDİRME
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Eğdirmek işi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Eğdirmek işi
                    
                    
 - PİŞEĞEN
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kolay pişen
                    
                    
- "Pişeğen fasulye. Pişeğen nohut."
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kolay pişen
                    
                    
 - AĞIZLIK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Bir ucuna sigara takılan, öbür ucundan nefes çekilen çubuk biçimindeki araç
                    
                    
- "Kiraz, bilir miydi ki günün birinde tütün diye bir ot çıkacak ve insanlar bunu içmek için dallarını kesip kesip ağızlık yapacak?" (Refik Halit Karay)
 
 - 
                    
                        Nefesli çalgılarda ağza gelen yer
                    
                    
 - 
                    
                        Yemiş küfelerinin üzerine yapraklı dallarla yapılan kapak
                    
                    
 - 
                    
                        Kuyu bileziği
                    
                    
 - 
                    
                        Su tesisatında su alıp vermeye yarayan vanalı uç
                    
                    
 - 
                    
                        Hayvanın ısırmasına, zararlı bir şey yemesine engel olmak için ağzına takılan tel, deri vb. kafes
                    
                    
 - 
                    
                        Dokumacılıkta çözgünün açılıp kapandığı ve içinde mekiğin geçtiği yer
                    
                    
 - 
                    
                        Telefon vb. cihazlarda ağza yaklaştırılan bölüm
                    
                    
 - 
                    
                        Bir şeyin başladığı yer
                    
                    
 - 
                    
                        Huni
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bir ucuna sigara takılan, öbür ucundan nefes çekilen çubuk biçimindeki araç
                    
                    
 - HACIAĞA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Gereksiz, yersiz para harcayan taşralı zengin
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Gereksiz, yersiz para harcayan taşralı zengin
                    
                    
 - KÖROĞLU
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Kocanın karısına verdiği ad
                    
                    
- "Benim köroğlu yamandır. Üç tavuk besler bizim gecekondunun önünde, bir kafes içinde." (Necati Cumalı)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Kocanın karısına verdiği ad
                    
                    
 - AĞIRŞAK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Yün, iplik eğrilen iği ağırlaştırmak için alt ucuna geçirilen yarım küre biçiminde, ortası delik ağaç veya kemik parça
                    
                    
 - 
                    
                        Teker biçiminde yassı nesne, kurs (I)
                    
                    
- "Kandil ağırşağı. Emzik ağırşağı. Diz ağırşağı."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yün, iplik eğrilen iği ağırlaştırmak için alt ucuna geçirilen yarım küre biçiminde, ortası delik ağaç veya kemik parça
                    
                    
 - BÜĞELEK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Büve
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Büve
                    
                    
 - SÜLOĞLU
 - ...
 - BOĞUMLU
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Boğumu olan
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Boğumu olan
                    
                    
 - EĞİTİCİ
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Genellikle çocuk eğitimi ile uğraşan kimse, mürebbi
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Eğitimi sağlayan, eğitmeye elverişli veya eğiten değerleri bulunan
                    
                    
- "Eğitici film."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Genellikle çocuk eğitimi ile uğraşan kimse, mürebbi
                    
                    
 - DAĞILIM
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Dağılarak birbirinden ayrılma
                    
                    
 - 
                    
                        Bir toplumda, bir kümede incelenen bir veya birçok özelliğin zamana, yere, seçilen herhangi bir değişkene göre hesaplanan sayısal ve oransal dağılışı
                    
                    
 - 
                    
                        Bir ses biriminin, anlam biriminin değişik kullanım veya bağlamlardaki çevrelerinin tümü
                    
                    
 - 
                    
                        Ulusal gelirin toplumun bireyleri veya kesimleri arasındaki dağılışı
                    
                    
- "Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır." (Anayasa)
 
 - 
                    
                        Mal üretiminde, katkıda bulunanlara, üretilen mallardan herhangi bir ölçüde verilmesi, dağıtılması
                    
                    
 - 
                    
                        Birleşiminde kütle içinde tamamen eşit olarak dağılmış gerçek veya koloidal eriyik biçiminde başka bir madde bulunan katı, sıvı veya gaz durumundaki bütün cisimler
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Dağılarak birbirinden ayrılma
                    
                    
 - KAFDAĞI
 - ...
 - YİĞİTÇE
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Yiğit
                    
                    
 - 
                    
                        Yiğit gibi, yiğide yaraşır bir biçimde, yüreklilikle
                    
                    
- "Benim buradan ölüm çıkar demeli, sonra da yiğitçe dövüşmeliyim." (Memduh Şevket Esendal)
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Yiğit
                    
                    
 - YÜREĞİR
 - ...
 - ÇIĞIRMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Çığırmak işi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Çığırmak işi
                    
                    
 - BOĞMACA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Genellikle çocuklarda öksürük nöbetleriyle kendisini gösteren bulaşıcı bir hastalık
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Genellikle çocuklarda öksürük nöbetleriyle kendisini gösteren bulaşıcı bir hastalık