İçinde ğ olan 4 harfli 61 kelime var. İçerisinde Ğ harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ğ harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ğ harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AĞIL
-
-
[isim]
Evcil küçükbaş hayvanların barındığı çit veya duvarla çevrili yer
- "Bir keçi kokusu sarmış ağıllarda çobanlarla arkadaş oldum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bazı yıldızların, özellikle ayın çevresinde görülen geniş ve aydınlık teker, ayla, hale
-
Bazı görüntülerdeki çok ışıklı cisimleri çevreleyen ışıklı teker
-
[isim]
Evcil küçükbaş hayvanların barındığı çit veya duvarla çevrili yer
- BOĞA
-
-
[isim]
Damızlık erkek sığır
-
[isim]
Damızlık erkek sığır
- BUĞU
-
-
[isim]
Su buharı
- "İçimde buz gibi bir buğu, gittikçe yayılarak beni ürperte ürperte öldürmeye çalışıyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Soğuk bir cisim üzerinde ince bir tabaka durumunda yoğunlaşmış sıvı
- "Biz bile kendimizi en sadık bir aynada görmek istesek nefesimizin buğusu aynamızı bulandırır." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Su buharı
- UĞUT
-
-
[isim]
Çimlenmiş buğdayın kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit yemek
-
[isim]
Çimlenmiş buğdayın kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit yemek
- DOĞA
-
-
[isim]
İnsan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlığın hepsi, tabiat
- "Deniz de pisliği doğa yoluyla temizleyemez oldu." (Haldun Taner)
-
Bir kimsenin eğilimlerinin, içgüdülerinin hepsi, huy
-
İnsan eliyle büyük değişikliğe uğramamış, doğal güzelliklerini koruyan çevre
-
Evrende meydana gelen olayları denetiminde, egemenliğinde tuttuğuna inanılan soyut güç
-
[isim]
İnsan faaliyetlerinin dışında kendi kendini sürekli olarak yeniden yaratan ve değiştiren güç, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlığın hepsi, tabiat
- AĞCI
-
-
[isim]
Ağ ile balık tutarak geçinen kimse
-
[isim]
Ağ ile balık tutarak geçinen kimse
- EĞİN
-
-
[isim]
Arka, sırt
-
Beden, vücut
- "Büyüdüm çabuk / Entarim eğnime dar." (Behçet Necatigil)
-
Boy bos, endam
-
[isim]
Arka, sırt
- SIĞA
-
-
[isim]
Kapasite
-
[isim]
Kapasite
- EĞİK
-
-
[sıfat]
Yatay bir çizgi veya düzlemle açı oluşturacak biçimde olan, yalman, mail, şev
-
Eğilmiş olan, dik veya düz olmayan
-
Bükülmüş
- "Başı yine yere eğik, sol kolu yine kalçasındaydı." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Dik veya paralel olmayan doğru
-
[sıfat]
Yatay bir çizgi veya düzlemle açı oluşturacak biçimde olan, yalman, mail, şev
- OĞUL
-
-
[isim]
Erkek evlat
- "Ertesi günü kardeşimin büyük oğlu geldi." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bazı kelimelerin anlamını pekiştirmek için kullanılan bir söz
- "Hinoğluhin."
-
Bir ana arıyla birlikte kovandan ayrılan, yeni yetişmiş arı topluluğu
- "Oğul arısı."
-
[ünlem]
Yaşlı kimselerin genç erkeklere söylediği bir seslenme sözü
- "Bu su onu da devirir oğul!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Erkek evlat
- ÇOĞU
-
-
[zamir]
Bir şeyin büyük bölümü
- "Biz o zaman okuduğumuz mısraların çoğunu ezber bilirdik." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "İkinci defa düğünümüzden bahsettim: -Biraz daha sabret Sara dedi. Çoğu gitti azı kaldı." (Aka Gündüz)
-
Çok kimse
- "Arkadaşlarımın çoğu gibi mektebe lalalarla, uşaklarla gitmedim." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
[zamir]
Bir şeyin büyük bölümü
- AĞIZ
-
-
[isim]
Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk
- "Yusuf Efendi biçareye ağız açtırmıyordu."
- "Gelgelelim Akif, Berlin'e gidip de oradaki kahveleri gördüğü vakit ağız değiştirmek zorunda kalır." (Salâh Birsel)
- "Kolonya dökmekten, şeker tutmaktan, iyi gözükeceğim diye ağız etmekten yoruldu." (Lâtife Tekin)
- "Ben nasıl ağız kullanıyorsam sen de o yolda konuş."
-
Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü
- "Küçük bir ağız."
- "Aman efendim, bendenize bir ağız açtılar, donakalmışım." (Memduh Şevket Esendal)
- "Çok şükür, ağzı laf yapandan çok, eli işe yatkın aydınlara muhtaç olduğumuzu, anlar gibiyiz." (Atilla İlhan)
- "Hey zavallı balık, diyor, ağzın var dilin yok" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kapların veya içi boş şeylerin açık tarafı
- "Ağızları kopmuş bir çay takımının arasına gizlenmiş, koyu renkli bir cildi oradan alarak bana uzattı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap
- "Çay ağzı."
-
Koy, körfez, liman, yol vb. yerlerin açık yanı
- "Körfezin ağzı. Yol ağzında."
-
Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak
-
Kesici aletlerin keskin tarafı
- "Çelik ağızlı, küçük gül makasını kâğıdından çıkardı." (Refik Halit Karay)
-
Bir dilin sınırları içinde, bölgelere ve sınıflara göre değişen söyleyiş özelliği
- "Anlaşılmaz, garip köylü ağızlarıyla konuşuluyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Üslup, ifade özelliği
- "Ertesi günü bazı gazeteler bu haberin bir noktasını yarı resmî bir ağızla tekzip ettiler." (Tarık Buğra)
-
Uç, kenar
- "Topun ağzında. Uçurumun ağzında."
-
Birini yanıltmak, kandırmak amacıyla dolambaçlı birtakım sözler söyleme özelliği
-
Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü
-
[isim]
Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk
- ÖĞÜN
-
-
[isim]
Kez, defa
-
Yemek vakti
- "Her öğün tıka basa yediği iki katlı ekmek kadayıfı ile.." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir vakitlik yemek
-
[isim]
Kez, defa
- UĞRU
-
-
[isim]
Hırsız
- "Şehrin en korkunç uğruları, katilleri buradan dışarı çıkamaz." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Hırsız
- ÇAĞA
-
-
[isim]
Çocuk, bebek
-
[isim]
Çocuk, bebek
- İĞCİ
-
-
[isim]
İğ kullanan, yapan veya satan kimse
-
[isim]
İğ kullanan, yapan veya satan kimse
- BAĞA
-
-
[isim]
Kaplumbağa
-
Deniz kaplumbağasının kabuğu
-
Kaplumbağa kabuğu
-
Ur
-
[sıfat]
Kaplumbağa kabuğundan yapılmış veya bu kabuğu andırır biçimde olan
- "Bağa gözlük."
-
[isim]
Kaplumbağa
- EĞİL
- ...
- EĞİÇ
-
-
[isim]
Yemiş koparırken dalları çekmeye veya kovandan bal almaya yarayan araç
-
[isim]
Yemiş koparırken dalları çekmeye veya kovandan bal almaya yarayan araç
- UĞUR
-
-
[isim]
Bazı olaylarda görülen ve insana iyilik getirdiğine inanılan belirti veya bazı nesnelerde var olduğuna inanılan iyilik kaynağı
- "Onlar da uğurlar dilediler, aralarında konuşmaya başladılar." (Memduh Şevket Esendal)
- "Emeti ile evlenmek, Satılmış'a uğur getirmişti." (Ercüment Ekrem Talu)
-
Bu nitelikte olduğuna inanılan şey
-
Meymenet, kadem
-
Talih, şans
-
[isim]
Bazı olaylarda görülen ve insana iyilik getirdiğine inanılan belirti veya bazı nesnelerde var olduğuna inanılan iyilik kaynağı