İçinde ü olan 5 harfli 560 kelime var. İçerisinde Ü harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ü harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ü harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BEGÜM
-
-
[isim]
Hint prenseslerine verilen unvan
-
[isim]
Hint prenseslerine verilen unvan
- DÜDEN
-
-
[isim]
Kireçli bölgelerde kirecin erimesi veya yer altındaki karstlı bir çukur tavanın çökmesiyle oluşan doğal kuyu
-
[isim]
Kireçli bölgelerde kirecin erimesi veya yer altındaki karstlı bir çukur tavanın çökmesiyle oluşan doğal kuyu
- YÜZEY
-
-
[isim]
Bir cismi uzaydan ayıran dış ve yaygın bölüm, satıh, yüz
-
[isim]
Bir cismi uzaydan ayıran dış ve yaygın bölüm, satıh, yüz
- LÜZUM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gerek, gereklik, gereklilik, icap
- "Sizden saklamaya lüzum yok, dedi." (Refik Halit Karay)
- "Bütün bunlardan bahsetmeye lüzum görmedim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Gerek, gereklik, gereklilik, icap
- BÖLÜK
-
-
[isim]
Bir bütünden ayrılmış olan parça, kısım
- "Bir kandil günü öteki bölükteki büyük hanımın elini öpmeye gitmiştim." (Burhan Felek)
-
Saç örgüsü
-
Hizip
-
Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur oluşturan ve öbür birliklerin temeli sayılan birlik
- "Şehre giren kuvvetlerimiz iki süvari bölüğünden ibaretmiş." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
On kuralına göre yazılan bir tam sayının, sağdan sola doğru üçer üçer ayrılan basamaklarından her bir üçlü takımı
- "Birler bölüğü, binler bölüğü, milyonlar bölüğü."
-
[isim]
Bir bütünden ayrılmış olan parça, kısım
- GÜDÜL
- ...
- KÜLAH
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İçine bazı şeyler koymak için huni biçiminde bükülmüş kâğıt kap
- "Hatta bunlar arasında öyleleri vardır ki zamana ayak uydurmak, göze girmek ve külah kapmak için gâvur mukallitliğinde birbiriyle âdeta yarışa girişmişlerdir." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Önüme gelene külah takacaktım. Külah takacağım kimseler de mutlaka benim gibi olanlardı." (Halikarnas Balıkçısı)
- "Anlat sen benim külahıma! Ah, ben hükûmette olsam size gık dedirtmem!" (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Bu kabın alabileceği miktarda olan
- "Meydanda bekleyen mektep çocuklarına birer külah şeker dağıtıldı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Oyun, hile
-
esk. Erkeklerin giydiği genellikle keçeden, ucu sivri veya yüksek başlık
- "Bunun sırtında öbürleri gibi bir uzun cübbe, başında bir uzun külah vardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
İçine bazı şeyler koymak için huni biçiminde bükülmüş kâğıt kap
- SÜKUT
- ...
- YÜZÜK
-
-
[isim]
Parmağa geçirilen genellikle metal halka
- "Kalın parmaklarımın her bir boğumuna ayrı bir taştan, ayrı bir büyüklükte yüzükler geçirmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Yüzük oyunu
-
[isim]
Parmağa geçirilen genellikle metal halka
- ÖNLÜK
-
-
[isim]
Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü
- "Önünde önlük bağlı, kırk yaşlarında kadar bir kadın geldi." (Memduh Şevket Esendal)
-
İlköğretimin ilk beş yılında öğrencilerin giydiği bir örnek giysi
-
Bir iş yaparken giysinin kirlenmesini önlemek için bele takılan veya giyilen örtü, giyecek
-
Küçük çocuklara yemek yedirirken üstlerini korumak için boyunlarına bağlanan örtü
-
[isim]
Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü
- TÖRPÜ
-
-
[isim]
Ağaç, kurşun, kalay vb. yumuşak metallerin kabasını almaya yarayan, dişleri uzun ve aralıklı olan eğe
-
Bir şeyin yüzündeki pürüzleri gidermek, düzgünleştirmek için kullanılan kısa, ince, pürtüklü eğe
- "Tırnak törpüsü."
-
[isim]
Ağaç, kurşun, kalay vb. yumuşak metallerin kabasını almaya yarayan, dişleri uzun ve aralıklı olan eğe
- ZÜLAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Saf, tatlı su
-
[isim]
Saf, tatlı su
- EĞMÜR
- ...
- KÜRAR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir
-
[isim]
Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir
- ÖLÇÜT
-
-
[isim]
Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, mısdak, kriter
- "Geç kalmış bile olsak biz Batı'ya, Batı'nın uygarlık ölçü ve ölçütlerine çoktan uymuşuz." (Tarık Dursun K)
-
[isim]
Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, mısdak, kriter
- DÖKÜM
-
-
[isim]
Kalıba dökme işi ve bunun yapılış yöntemi
- "Bu hesapların dökümlerini alıp sizlere vereceğim." (Nazlı Eray)
-
Kumaşın dökümlü olma niteliği
-
Bir şeyi ayrıntılı olarak ortaya koyma
- "Hesabın dökümü."
-
Dökülme zamanı
- "Yaprak dökümü."
-
[sıfat]
Kalıba dökülerek yapılan
-
[isim]
Kalıba dökme işi ve bunun yapılış yöntemi
- VİRÜS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Hastalık yapıcı, bakterilerden daha küçük, yaşamak için bir başka hücrenin içine girmek zorunda olan ve ancak elektron mikroskobunda görülebilen parazit
-
Veri girişi yoluyla bilgisayarlara yüklenen, sistemin veya programların bozulmasına, veri kaybına veya olağandışı çalışmasına neden olan yazılım
-
[isim]
Hastalık yapıcı, bakterilerden daha küçük, yaşamak için bir başka hücrenin içine girmek zorunda olan ve ancak elektron mikroskobunda görülebilen parazit
- DÜĞÜM
-
-
[isim]
İplik, ip, halat vb. bükülebilir şeyleri kıvırıp kendi üzerine veya birbirine dolayarak yapılan boğum
- "Küpeşte tahtasının deliğinden de geçir, düğüm at." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Anlaşılamayan, çözülemeyen karışık durum
- "İçi ne kadar karışık olursa olsun, bu samimiyet her düğümü çözer." (Peyami Safa)
-
Edebî eserlerde çapraşık olguların çözümlenmeden önce toplandığı en büyük merak unsuru
-
Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan kararlı dalgalarda titreşim genliğinin sıfır olduğu noktalardan her biri
- "Ardışık iki düğüm arası bir yarım dalga uzunluğudur."
-
[isim]
İplik, ip, halat vb. bükülebilir şeyleri kıvırıp kendi üzerine veya birbirine dolayarak yapılan boğum
- TÜPLÜ
-
-
[sıfat]
Tüpü olan
-
Tüp içinde yetiştirilen
- "Tüplü fidan."
-
[sıfat]
Tüpü olan
- YÜKLÜ
-
-
[sıfat]
Yükü olan
-
Yapılacak işi çok olan
- "O çok yüklü, bu işi başkasına verelim."
-
Çok çalışmayı gerektiren
- "Bu yılki ders programı çok yüklü."
-
Çok fazla, pek çok
- "Vurgun, yüklü olursa firar kolaylıkları hazırlanmıştır." (Ömer Seyfettin)
-
Bir duyguyu, bir olguyu içinde veya üzerinde fazlaca bulunduran
- "Romanları, denemeleri hep kültürle yüklü, çok yanlı, zengindi." (Haldun Taner)
-
Çok sarhoş
-
Paralı, varlıklı
-
Gebe
-
[sıfat]
Yükü olan