İçinde ön olan 5 harfli 32 kelime var. İçerisinde ÖN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ön olan kelimeler listesine ya da Sonu ön ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÖNERİ
-
-
[isim]
Bir sorunu çözmek üzere öne sürülen görüş, düşünce, teklif
-
İncelenmek için ileri sürülen şey, teklif
-
[isim]
Bir sorunu çözmek üzere öne sürülen görüş, düşünce, teklif
- DÖNEL
-
-
[sıfat]
Kendi ekseni çevresinde dönerek oluşmuş
- "Dönel koni. Dönel silindir."
-
[sıfat]
Kendi ekseni çevresinde dönerek oluşmuş
- GÖNYE
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Dik açıları ölçmeye ve çizmeye yarayan dik üçgen biçiminde araç
-
[isim]
Dik açıları ölçmeye ve çizmeye yarayan dik üçgen biçiminde araç
- ÖNCÜL
-
-
[isim]
Bir çıkarımın öncüller kümesini oluşturan önermelerden herhangi biri, mukaddem
- "Top top olmuş güzellerin sürüsü / Öncül olmuş çeker gider birisi." (Halk türküsü)
-
Bir tasımda sonucu hazırlayan ilk iki önermeden her biri, mukaddem
-
Bir bilimsel çalışmada işe koyulurken, araştırmaya konu edilmeksizin doğru sayılan önerme
-
Kılavuz, öncü
-
[isim]
Bir çıkarımın öncüller kümesini oluşturan önermelerden herhangi biri, mukaddem
- YÖNLÜ
-
-
[sıfat]
Yönü olan
- "Çok yönlü bir sorun."
-
Uygun
-
[sıfat]
Yönü olan
- YÖNEY
- ...
- DÖNER
-
-
[sıfat]
Dönmekte olan, dönen, dönecek biçimde düzenlenen
- "Döner dolap"
-
[isim]
Bir eksene geçirilmiş etlerin döndürülerek pişirilmesiyle yapılan kebap, döner kebap
- "Lokantaların vitrinlerinde, mis kokularla dönerler pişiyordu." (Çetin Altan)
-
[isim]
Döner sermaye
-
[sıfat]
Dönmekte olan, dönen, dönecek biçimde düzenlenen
- DÖNEK
-
-
İnanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, caygın, kaypak (kimse), kahpe
-
İnanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, caygın, kaypak (kimse), kahpe
- ÖNLEM
-
-
[isim]
Kötü veya yanlış bir şeyi önleyecek yol, tedbir
-
[isim]
Kötü veya yanlış bir şeyi önleyecek yol, tedbir
- GÖNCÜ
-
-
[isim]
Ham veya işlenmiş deri satan kimse
-
Ayakkabı tamircisi
-
[isim]
Ham veya işlenmiş deri satan kimse
- İNÖNÜ
- ...
- GÖNEN
-
-
[isim]
Ekilecek toprağın sulandırılması
-
Nem, rutubet
-
[sıfat]
Nemli (toprak)
-
[isim]
Ekilecek toprağın sulandırılması
- ASYÖN
-
-
[isim]
Ara yön
-
[isim]
Ara yön
- ÖNSEL
-
-
[sıfat]
Hiçbir denemeye dayanmayan ve akıl yordamıyla bulunup ortaya konan, apriori
-
[sıfat]
Hiçbir denemeye dayanmayan ve akıl yordamıyla bulunup ortaya konan, apriori
- DÖNÜM
-
-
[isim]
Dönme işi
- "Ne güzel bir fikir dönümünü işaret eden bir heves!" (Reşat Nuri Güntekin)
-
1000 m² 'lik bir alan ölçüsü
- "Demek dişini sıkarsa on sene sonra on beş dönüm tarlası, dört ceviz ağacı olacaktı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Tekrarlanan belli bir olayın tamamlanması ve yenisinin başlaması
- "Yıl dönümü. Gün dönümü."
-
Gidip gelme ile yapılan bir işin her seferi
-
Eni boyu kırkar mimar arşını olan alan ölçüsü
-
[isim]
Dönme işi
- GÖNÜL
-
-
[isim]
Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı
- "Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi." (Orhan Seyfi Orhon)
- "İstanbul'un yetiştirdiği mizaçtan anlar, gönül avlamasını bilir dalkavuklardan biriydi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Gözünü ve gönlünü avutmak için türlü hoppalıklar yapıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Gözlerin kızarmış, niye ağladın? / Bir başkasına mı gönül bağladın?" (Yusuf Ziya Ortaç)
-
İstek, arzu
- "Okumaya gönlün var mı?"
- "Çok yüklendiler zavallıya, biraz da gönlünü almalı..." (Tarık Buğra)
- "Atölyelerde bu işe gönül veren idealist öğretmenler ders vermekteydi." (Cahit Uçuk)
- "İlk tanıştığımız günden beri bana karşı gösterdiği yakınlıkla gönlümü çelmiş bulunmaktaydı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı
- DÖNEM
-
-
[isim]
Belli özellikleri olan zaman parçası, devre, devir, periyot
- "Otuz yedi yaş bana bitmez tükenmez bir dönem gibi geldi." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir çağ içinde belli özellikleri olan sınırlı süre
- "Meşrutiyet dönemi."
-
Yasama meclisinin iki seçilişi arasındaki zaman süresi, devre
-
Yarıyıl
- "Kış dönemi sınavları."
-
[isim]
Belli özellikleri olan zaman parçası, devre, devir, periyot
- ÖNLÜK
-
-
[isim]
Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü
- "Önünde önlük bağlı, kırk yaşlarında kadar bir kadın geldi." (Memduh Şevket Esendal)
-
İlköğretimin ilk beş yılında öğrencilerin giydiği bir örnek giysi
-
Bir iş yaparken giysinin kirlenmesini önlemek için bele takılan veya giyilen örtü, giyecek
-
Küçük çocuklara yemek yedirirken üstlerini korumak için boyunlarına bağlanan örtü
-
[isim]
Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü
- BÖNCE
-
-
[sıfat]
Budala, saf
- "Biraz bönce bir adamdı." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[zarf]
Budalaya yakışır biçimde, safça
-
[sıfat]
Budala, saf
- DÖNÜK
-
-
[sıfat]
Dönmüş, çevrilmiş (kimse)
- "Ayağa kalkmıştı. Arkası bana dönüktü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yönelmiş
- "Halka dönük bir eğitim."
-
[sıfat]
Dönmüş, çevrilmiş (kimse)