İçinde ö olan 4 harfli 98 kelime var. İçerisinde Ö harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ö harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ÖYLE

  1. [sıfat] Onun gibi olan, ona benzer
    • "Ben öyle bir şey demedim." (Refik Halit Karay)
    • "Öyle veya böyle, bir amatör, bir heveskâr işte." (Tarık Buğra)
    • "Bana öyle gelirdi ki çocuklar yalnız kışın büyürler." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. [zarf] O yolda, o biçimde, o tarzda
    • "... öyle tembel tembel salınışları, birdenbire öyle bir duruşları, arkalarına bir bakışları var ki insanı çileden çıkarıyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  3. [zarf] O denli, o kadar, o derece
    • "Bugünlerde biraz üzüntü içindeysen de kasavetlenmeyesin öyle." (Osman Cemal Kaygılı)
  4. [ünlem] İçinde "ne, nasıl" vb. sorular bulunan cümlelerin sonuna geldiğinde o cümlede anlatılan şeyin hoş karşılanmadığını veya ona şaşıldığını anlatan bir söz
    • "O ne biçim iş öyle! O nasıl hayvan öyle!"

KÖTÜ

  1. [sıfat] İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı
    • "Kötü bir kalem."
    • "Bir yıldırım gelse de beni de yok etse bari diye kötü kötü düşündüğü oluyordu." (Haldun Taner)
    • "Ne oldu ki Ömer ağa, dedi. Lafımı yanlış anladın, kötüye çektin?" (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Görevlerini kötüye kullandılar."
  2. Zararlı, tehlikeli
    • "Kötü adam."
    • "O benim dinlemekteki sabrımı, saflığımı kötüye kullandı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  3. Korku, endişe veren
    • "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk." (Ruşen Eşref Ünaydın)
    • "... en insaflıları biraz acır, ah zavallı kötü oldu, alnının yazısı imiş derler." (Ömer Seyfettin)
  4. Kaba ve kırıcı
    • "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış." (Memduh Şevket Esendal)
  5. Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
  6. [zarf] Aşırı, çok
    • "Kız, oğlana kötü tutuldu."

ÖREN

  1. [isim] Eski yapı veya şehir kalıntısı, harabe, virane

ÖRÜM

  1. [isim] Sürünün gece veya sabaha karşı otlaması

ÖZET

  1. [isim] Bir yazı veya sözün anlamını daha kısa ve özlü biçimde veren yazı veya söz, hülasa, fezleke
    • "Romanın özeti."
  2. Filmin konusunu en kısa biçimde anlatan, bir senaryo çalışmasının ilk basamağı olan metin

YÖRE

  1. [isim] Bir bölgenin belli bir yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü, havali, mahal, civar, dolay

BÖKE

  1. [isim] Kahraman, güçlü kimse
  2. Şampiyon

KÖRE

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Karınca yuvası
  2. Demirci körüğünün, kömürlerin yandığı bölüme açılan deliği

ÖZEL

  1. [sıfat] Yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan
  2. Bir kişiyi ilgilendiren, hususi, zatî
    • "Özel bir diyeceği varmış gibi koluma girdi sokakta." (Necati Cumalı)
  3. Devlete değil, kişiye ait olan, hususi, resmî karşıtı
  4. Dikkate değer
    • "Özel bir ilgi gösterdi."
  5. Ayırt edici bir niteliği olan
  6. Her zaman görülenden, olağandan farklı
    • "Özel durumları da göz önüne alalım."

ÖZÜT

  1. [isim] Bir maddenin herhangi bir yolla elde edilmiş olan özü, ekstre

ÖZEN

  1. [isim] Bir işin elden geldiğince iyi olmasına çabalama, özenme, itina, ihtimam
    • "Yenisini onlar özenle bileğime geçirdiler." (Haldun Taner)
    • "Çay bitmesin diye yudum yudum içmeye büyük özen gösterirler." (Salâh Birsel)

BÖLE

  1. [isim] Kuzen
  2. Kuzin

GÖÇÜ

  1. [isim] Toprak kayması

ÖRTÜ

  1. [isim] Örtmek için kullanılan şey
    • "Hekim, hastanın üstündeki örtüyü açtı." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Kız Ayşe, anana söyle, seni örtüye soksun." (Ömer Seyfettin)
  2. Yapılarda çatı, dam

ÖNEM

  1. [isim] Bir şeyin nitelik veya nicelik bakımından değeri olma durumu, ehemmiyet
    • "Mustafa Kemal'in hareketine gittikçe daha çok önem vermektedir." (Falih Rıfkı Atay)

ÖĞLE

  1. [isim] Gün ortası, öğlen
    • "Ertesi gün öğleye kadar nasıl vakit geçireceğini bilemedi." (Peyami Safa)
  2. Öğle ezanı
  3. Öğle namazı
    • "Öğleyi de kılar, sonra ağıla çıkarım." (Ömer Seyfettin)

RÖLE

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bir cismin veya bir gücün biçimini değiştirmeye yarayan alet, değiştirgeç, konvertisör

ÖTÜŞ

  1. [isim] Ötme işi veya biçimi
    • "Oturmuş, ağustos böcekleriyle kurbağaların tatlı tatlı ötüşlerini dinliyorduk." (Osman Cemal Kaygılı)

KÖLE

  1. [isim] Savaşta tutsak alınan, yabancı ülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan veya başkasından satın alınan erkek, kul, esir, abd
  2. Birinin emri altında bulunan, özgür olmayan kimse
    • "Oğlum köleniz."
  3. Herhangi bir şeye aşırı derecede bağlı olan kimse
    • "İçkinin kölesi. Paranın kölesi."

ÖRÜŞ

  1. [isim] Örme işi veya biçimi

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü