İçinde ö olan 3 harfli 45 kelime var. İçerisinde Ö harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ö harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

SÖZ

  1. [isim] Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil
    • "Aklıma bu maaş meselesinden bir kere de Ahmet Kerim'e söz açmak geldi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Toplantıda ilk olarak başkan söz aldı."
    • "Numaralar okunuyor, görüşüyoruz, gruplardan gruplara sözler atıyoruz, şakalar ediyoruz, ne hoş eğleniyoruz." (Refik Halit Karay)
    • "Söz bir, Allah bir, seni ele vermem." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük
    • "İşimin yapılacağı konusunda bakandan söz aldım."
    • "Sarhoşlar söz atıyor." (Halide Edip Adıvar)
    • "Bu toplantıda büyüklere söz düşmüyor." (Halide Edip Adıvar)
    • "Hâlbuki bu münasebetsiz dedikodular mektebe de söz getirmeye başladı." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi
    • "Yer yer birçok türküde rastladığımız beylik sözler de vardı içinde." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  4. Kesinlik kazanmayan haber, söylenti
    • "Ortalıkta bir söz dolaşıyor."
  5. Bir işi yapacağını kesin olarak vadetme
    • "O, sözünde duran bir adamdır."
  6. Müzik parçalarının yazılı metni, güfte
    • "Şarkının sözleri çok anlamlı."

TÖS

  1. [ünlem] Hayvanı töskürtmek için söylenen bir söz

DÖŞ

  1. [isim] Göğüs, bağır
    • "Bana yastık olsun döşlerin güzel." (Âşık Veysel)
  2. Kaburga altı

ÖGE

  1. [isim] Birleşik bir şeyi oluşturan basit şeylerden her biri, unsur, eleman
  2. Başka şeylerin kendisinden türediği ilk madde, ilke, unsur
  3. Bir cümleyi oluşturan özne, yüklem, tümleç vb. birimlerden her biri
  4. Bir sınıf veya bir topluluğun bireylerinden her biri
    • "O savaşı başarıya ulaştıran en kuvvetli öge, ne yabancıdan gördüğümüz yardım ne de bugünkü özel girişimcilerin gayretleridir." (Necati Cumalı)

SÖR

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manastırda yaşayan kadın
  2. Katolik mezhebinde dinle ilgili bir yükümlülük almayan ancak din uğruna hemşirelik, hasta bakıcılık vb. işlerde çalışan kadın

GÖR
...
ÖZE

  1. [isim] Bir türde, bir bireyde bulunan, aynı cinsten başka hiçbir türde veya bireyde rastlanılmayan, has
    • "Gülmek insan türüne öze bir durumdur."

FÖY

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Kısa bilgileri içeren belge

ÖHÖ

  1. [isim] Bir kimsenin kendi varlığını belli etmek, söylenen bir şey üzerine dikkat çekmek, birine takılmak vb. amaçlarla öksürür gibi yaparak çıkardığı ses

KÖS

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Savaşlarda, alaylarda at, deve veya araba üzerinde taşınan ve işaret vermek için kullanılan büyük davul
    • "Politikacılar onun olumlu isteklerini kös dinler mi, dinlemezler mi o zaman görürüz." (Haldun Taner)

ÖLÜ

  1. [sıfat] Hayatı sona ermiş olan, artık yaşamıyor olan, diri karşıtı
    • "Bir gün gelip ölülerimizi parayla taşıtacağımızda şüphe yok." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Arkadaşlarım ölü gibi uyuklarken, ben sabahlara kadar dans ediyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Üç yıldır bizim oralarda kuraklık var. Hele bu yıl ölü gözü kadar rahmet görmedik." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Sevim, Beyhan'ın ölümü öp diye ısrarla getirdiği pastasından bir dilim yedi." (Haldun Taner)
  2. [isim] Ölmüş insan, müteveffa, mevta
  3. [isim] Hayvan leşi
    • "Bir tavuk ölüsü."
  4. Güçsüz
    • "Ölü kandil."
  5. Çok durgun, hareketsiz
    • "Ölü kentler, boş kaleler, eski saraylar." (Necati Cumalı)
  6. Ekileme gücü olmayan, canlılığı olmayan
    • "Ölü bir konuşması var."

ÇÖP

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Saman inceliğinde herhangi bir sap, dal veya tahta parçası
    • "Köşk o kadar sessizdi ki yere bir kibrit çöpü düşse çıkardığı ses işitilebilirdi." (Peyami Safa)
    • "Dairedeki levazım müdürü çöp atlamazın biridir, diyorlar." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Yararsız, pis veya zararlı olduğu için atılan ufak tefek şeylerin hepsi

TÖZ

  1. [isim] Kök, asıl, cevher
  2. Değişenlerin özünde değişmeden kaldığı varsayılan idealist kavram, cevher

GÖÇ

  1. [isim] Ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret
    • "Obalarının hâlâ arkası kesilmeyen göçleri devam etmekte idi." (Samiha Ayverdi)
    • "Kalktı göç eyledi Afşar elleri." (Dadaloğlu)
  2. Evden eve taşınma, nakil
    • "Her sene, zamanı gelince İstanbul'un mahallelerinde Boğaz'ın köylerine göçler başlardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  3. Taşınma sırasında götürülen ev eşyaları
  4. Kuşların, geyiklerin, yarasaların, bazı balık ve böceklerin mevsim, iklim, besin miktarı vb.ne göre çevre değiştirmeleri

GÖT

  1. [isim] Anüs
  2. Alt taraf, dip
  3. Kaba et, kıç, popo
  4. Güç veya yüreklilik

GÖK

  1. [isim] İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza
    • "Hele futbolcuları göklere çıkarmak, golleri ballandıra ballandıra anlatmak ölçüsüzlük ve basitliktir." (Haldun Taner)
    • "Merhaba dostum / Seni gökte ararken / Yerde buldum." (Behçet Necatigil)
  2. Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema
    • "Süngülerini, çelikten birer parmak gibi göğe kaldırmışlar." (Ruşen Eşref Ünaydın)
    • "Biz Anadolu'nun ortasına gökten zembille mi indik?" (Orhan Seyfi Orhon)
  3. Gökyüzünün, denizin rengi, mavi veya yeşile çalan mavi
  4. [sıfat] Bu renkte olan
  5. [sıfat] Olgunlaşmamış
    • "Uzun süren bir kışın karları, soğukları altından fışkıran gök ekinler..." (Ahmet Kabaklı)

PÖÇ

  1. [isim] Kuyruk sokumu kemiği

PÖF

  1. [ünlem] İğrenme anlatan bir söz
    • "Pöf, ne pis koku!"

GÖN

  1. [isim] İşlenmiş deri
  2. Kösele
  3. Hayvan derisi
    • "Boya değil altın yaldız vursan manda gönü gibi donuk duruyor." (Burhan Felek)

ÖRÜ

  1. [isim] Örme işi
  2. Yama olarak yapılan örgü
  3. Tarlalarda sele karşı taştan yapılmış set

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü