Başında fa olan 5 harfli 38 kelime var. Fa ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde fa olan kelimeler listesine ya da sonu fa ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında fa bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A F Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AF, FA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- FAUNA
-
Kelime Kökeni : Latince
-
[isim]
Direy
-
[isim]
Direy
- FALEZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yalı yar
-
[isim]
Yalı yar
- FARİĞ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Vazgeçmiş, çekilmiş
-
Sıkıntısız, rahat
-
Bir mülkün kullanma hakkını başkasına bırakan
-
[sıfat]
Vazgeçmiş, çekilmiş
- FARAD
-
-
[isim]
Elektrik sığa birimi
-
[isim]
Elektrik sığa birimi
- FACİA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çok üzüntü veren, acıklı olay, afet
- "Sebep olduğunuz faciadan henüz haberiniz yok." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Trajedi
-
[isim]
Çok üzüntü veren, acıklı olay, afet
- FARİL
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Balık ağlarının alt ve üst yanlarına geçirilen keçi kılından yapılmış ip
-
[isim]
Balık ağlarının alt ve üst yanlarına geçirilen keçi kılından yapılmış ip
- FAHRİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Onursal
-
Gönüllü, karşılıksız
- "Bilmem hangi bir esnaf cemiyetinin fahri kâtibi imiş." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Onursal
- FASIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen
-
Kötülük eden, fesatçı
-
[sıfat]
Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen
- FARBA
-
-
[isim]
Fırfır
-
[isim]
Fırfır
- FANTİ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
İskambil oyunlarında oğlan, bacak veya vale adlarıyla bilinen kâğıt
-
[isim]
İskambil oyunlarında oğlan, bacak veya vale adlarıyla bilinen kâğıt
- FAZIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Faziletli, erdemli (kimse)
-
[sıfat]
Faziletli, erdemli (kimse)
- FAYDA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yarar
- "Bunların faydasından geçtik, zararlarını görmeyelim." (Memduh Şevket Esendal)
- "Hekimler epeyce çalıştılar, ilaç verdiler, kan aldılar ise de fayda etmedi." (Memduh Şevket Esendal)
- "Şimdiye kadar bana iki paralık faydan dokundu mu ki her gün alacaklı gibi gırtlağıma sarılıyorsun!" (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bunlar yazı ile anlatılacak, anlatılırsa bir faydası olacak şeyler değil." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Yarar
- FASİH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Açık ve düzgün (anlatış)
- "... sözleri daha fasih çıkarmak için hafif şapırtılarla oynayan kırmızı dudaklarına takılıyordu." (Peyami Safa)
-
Açık ve düzgün konuşma yeteneği olan
-
[sıfat]
Açık ve düzgün (anlatış)
- FANTA
-
-
[isim]
Mavimsi yeşil renkli bir tür baştankara
-
[isim]
Mavimsi yeşil renkli bir tür baştankara
- FASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bölüm, kısım, devre
- "Kitabı kapadı, biraz durdu, sonra tekrar açarak o faslı sonuna kadar bir hamlede okudu." (Peyami Safa)
-
Dönem, devre
- "Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Belli bir sürede yapılan iş, karşılaşılan durum veya olay
- "Fazla olarak arada bir patronu çekiştirmek, dedikodu yapmak faslı da kapanacak." (Halide Edip Adıvar)
-
Peşrev, nakış, şarkı, saz semaisi vb. parçaların belli bir sıraya göre çalınıp söylenmesi
- "Radyo ince sazdan sultaniyegâh faslına başlamış." (Atilla İlhan)
-
Orta oyununa başlamadan önce saz takımının çaldığı köçek havası ve curcuna
-
Osmanlı ve Arap tiyatrosunda oyunun perde bölümü
-
[isim]
Bölüm, kısım, devre
- FAZLA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı olan, ziyade
- "Yaşamak için çok zorluk çekiyordu. Fazla olarak hastaydı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Daha çok, aşkın
- "Biz ancak Cumhuriyet devrinde elli yıldan fazla bir barış devri geçirmişiz." (Burhan Felek)
-
Artmış olan
- "Fazla ekmeğiniz var mı?"
-
[zarf]
Gereksiz, yersiz bir biçimde
- "Fazla konuşma yeter."
-
[zarf]
Gereğinden, alışılmıştan çok olarak
-
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı olan, ziyade
- FALSO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Bir parça çalınır veya söylenirken yapılan nota yanlışlığı
- "Ahenge falso, kalın erkek sesleri de karıştı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Yüzde beş yüz kâr beklediği bu işlerin alt tarafı falso çıkınca apışmış kalmıştı." (Ercüment Ekrem Talu)
- "Artık İstanbul'da her şey gevşemiş, falso vermişti." (Ömer Seyfettin)
- "Yeteneksizliğini ortaya koyacak bir falso yapmaktan korkuyordu." (Çetin Altan)
-
Yanlış davranış
- "Bu iyi adamın şu kadarcık cehaleti ve falsosunu hoş görmeli." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Bir parça çalınır veya söylenirken yapılan nota yanlışlığı
- FALCI
-
-
[isim]
Fala bakmayı kendine geçim yolu yapan kimse
- "Falcılar, gelecekte olacakları bir bir bilir ve söyler." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Fala bakmayı kendine geçim yolu yapan kimse
- FAHUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Çok övünen, çok böbürlenen
-
[sıfat]
Çok övünen, çok böbürlenen
- FAKAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[bağlaç]
Yalnız, ancak, ama, lakin
- "Ellilik, kır saçlı fakat dinç, okkalı bir adam bağırdı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[bağlaç]
Yalnız, ancak, ama, lakin