Sonunda et olan 6 harfli 161 kelime var. ET ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde et olan kelimeler listesine ya da başında et olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E T Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
ET, TE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- MAGNET
- ...
- CİNNET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Delilik
- "Ayol, duydunuz mu? Fahim Bey cinnet getirmiş." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Delilik
- MİNNET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu, müdana
- "Sesinde bir minnetin sıcaklığı vardı." (Haldun Taner)
- "Bana karşı gösterilen bu güven ve sevgiden dolayı çok minnet duymama rağmen, siyasi hayata atılmak istemiyordum." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir iyiliğe karşı teşekkür etme, memnuniyet duyma
- "Oğlunun elinden ne gelse borç sayıyor, ödeyemeyeceği bir minnet duygusu altında eziliyordu." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu, müdana
- SOVYET
- ...
- TÖHMET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Birine yüklenen, işlenildiği sanılan fakat henüz aydınlanmamış olan suç, suçlama
-
[isim]
Birine yüklenen, işlenildiği sanılan fakat henüz aydınlanmamış olan suç, suçlama
- MEFRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kocaman, iri, büyük, muazzam
- "Cehennem, zincire vurulmuş mefret bir ejderhadır. Bırakınız beni, günahkârları yutayım diye nara atar durur." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[sıfat]
Kocaman, iri, büyük, muazzam
- BUKLET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bükülmüş iplik
-
[sıfat]
Bu iplikten dokunmuş (giyecek)
-
[isim]
Bükülmüş iplik
- EZİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü, cefa, zahmet, zulüm
- "İçlerinden birine kancayı atmış, maksadı, onu üzmek, ona eziyet etmektir." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü, cefa, zahmet, zulüm
- ŞİRRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Geçimsiz, huysuz, kavga çıkarmaktan hoşlanan, edepsiz (kimse)
- "Melek kadar masum / Yok canım şeytan kadar şirret." (Behçet Necatigil)
-
[sıfat]
Geçimsiz, huysuz, kavga çıkarmaktan hoşlanan, edepsiz (kimse)
- ZİLYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sahibi kendisi olsun olmasın bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kimse, eldeci
-
[isim]
Sahibi kendisi olsun olmasın bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kimse, eldeci
- HİCRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Göç
-
İslam takviminde tarih başı sayılan Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç etmesi
- "Hicretten yüz elli yıl sonra."
-
[isim]
Göç
- PLANET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Gezegen
-
[isim]
Gezegen
- GIYBET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çekiştirme, yerme, kötüleme, kov
-
[isim]
Çekiştirme, yerme, kötüleme, kov
- TORNET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bilyeli tekerlekler ve küçük bir sandıktan oluşan basit taşıma aracı
-
[isim]
Bilyeli tekerlekler ve küçük bir sandıktan oluşan basit taşıma aracı
- NEFRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu
- "Gönlümde o zamana kadar duyduğum nefret yerine büyük bir korku titriyordu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Şu dakikada senden nefret ediyorum, senden böyle hareket beklemezdim." (Peyami Safa)
- "Çünkü Ömer Bey, başka birinde son derece nefret uyandıran bir kabalık, bir kusur sayılması lazım gelen o gurur ve azamet buhranları içinde bile bir çocuk saflığını saklıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Tiksinme, tiksinti
- "Şimdi bu satırlarımı hiddetle, nefretle, iç bulantısı ile yazıyorum." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu
- HİZMET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Birinin işini görme veya birine yarayan bir işi yapma
- "Vatan, evladının hizmetini bekliyor." (Ömer Seyfettin)
- "Değil kendisine hizmet etmeye, kendisinden herhangi bir hizmet görmeye bile tahammül edemeyeceği bir insana '-Ne istiyorsunuz?' demek yok." (Sait Faik Abasıyanık)
- "On lokomotif hizmete giriyor."
- "Kendisine büyük hizmeti dokunmuş insanları unutmak bir toplumun yozlaştığını belgeler." (Haldun Taner)
-
Görev, iş
- "Askerlik hizmeti."
- "Bu davaya en iyi hizmet etmiş olan benim." (Azra Erhat)
-
Bakım, özen, ihtimam
- "Bu bahçe çok hizmet ister."
-
[isim]
Birinin işini görme veya birine yarayan bir işi yapma
- İSABET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hedefe varma, hedefi vurma
- "Bir kurşun isabetiyle öldü."
- "Düşman uçağı isabet aldı."
- "Kurşun hedefe isabet etti."
-
Piyango vb. şans oyunlarında, kazanma, çıkma, vurma
- "Piyangodan yüz bin lira isabet etti."
-
Öneri, düşünce veya söz, yerinde olma
- "Bu sözünde isabet var."
- "O hâlde yalnız çıkmış olduğuma çok isabet etmiştim." (Halide Edip Adıvar)
-
Yanılmazlık
- "Kapının yanına isabet eden ilk koltuktakinin tıraşı bitmişti." (Ömer Seyfettin)
-
Güzel rastlantı
- "Bize uğramanız isabet, biz de sizi arıyorduk."
-
[ünlem]
"Çok güzel, iyi oldu" anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü
-
[isim]
Hedefe varma, hedefi vurma
- MİRKET
- ...
- MÜSNET
- ...
- ATALET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tembellik
- "Sabah ataletiyle gezinerek kirli karyolasından sıyrıldı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
İşsizlik, işsiz kalma, işlemezlik
-
Süredurum
-
[isim]
Tembellik