Sonunda ek olan 5 harfli 126 kelime var. EK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ek olan kelimeler listesine ya da başında ek olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EK, KE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- EĞLEK
-
-
[isim]
Sürünün yazın öğle sıcağında dinlendiği gölgelik
-
Yolcuların geceyi geçirdikleri yer, han, konak
-
[isim]
Sürünün yazın öğle sıcağında dinlendiği gölgelik
- EMMEK
-
-
[-i]
Dudak, dil ve soluk yardımıyla bir şeyi içine çekmek, somurmak
- "Çanağımdaki köpüklü sütü emer gibi içeceğim." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Altı mikrobun canını daha cehenneme göndermeden gidersem emdiğim helal süt haram olmaz mı?" (Haldun Taner)
- "Bu olanları başka birinden işitecek olursam emdiğin sütü burnundan getiririm." (Burhan Günel)
-
Tükürük yardımıyla eriterek içine çekmek
- "Yengemin verdiği karanfili dişlerimle ezip emerek odaya giriyorum." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Soğurmak
- "Toprak suyu emdi."
-
Uzun süre yararlanmak
-
[-i]
Dudak, dil ve soluk yardımıyla bir şeyi içine çekmek, somurmak
- SÜMEK
-
-
[isim]
Eğirilmek için temizlenmiş, taranmış yumak biçiminde yün
-
[isim]
Eğirilmek için temizlenmiş, taranmış yumak biçiminde yün
- MELEK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanrı ile insan arasında aracılık yaptığına ve nurdan olduğuna inanılan manevi varlık, ferişte
- "Kimi tarafları pek ince delikanlılar melek gibi kızları övüyorlardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Terbiyeli, uysal kimse
- "Yanlarındaki kızlar ise sahici birer melekti." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Annem melekler gibi iyi kadındır." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Tanrı ile insan arasında aracılık yaptığına ve nurdan olduğuna inanılan manevi varlık, ferişte
- DÖLEK
-
-
[sıfat]
Ağırbaşlı, uslu, ağır davranışlı
- "Oysaki Fatih'in dölek bir kişi olduğu belli, uzun uzun hazırlamış İstanbul'un alınmasını, düşünmüş, hesaplamış da öyle girişmiş o işe." (Nurullah ataç)
-
Düz, engebesiz (toprak parçası)
- "Dölek yer."
-
[sıfat]
Ağırbaşlı, uslu, ağır davranışlı
- TEREK
-
-
[isim]
Evlerde veya dükkânlarda yüksekçe yerde yapılan raf
-
[isim]
Evlerde veya dükkânlarda yüksekçe yerde yapılan raf
- DİLEK
-
-
[isim]
Bir kimsenin dilediği şey, istek, talep, temenni, rica, murat
-
[isim]
Bir kimsenin dilediği şey, istek, talep, temenni, rica, murat
- ESMEK
-
-
[nsz]
Hava bir yönden bir yöne akmak, rüzgâr olmak
- "İki üç günden beri sert bir kış rüzgârı esiyor." (Ahmet Haşim)
-
[-e]
Yapılması önce düşünülmüş olmayan veya beklenmeyen bir şeyi yapmaya birdenbire karar vermek
- "Bu yolculuk size nereden esti?"
-
[nsz]
Hava bir yönden bir yöne akmak, rüzgâr olmak
- EMCEK
-
-
[isim]
Meme
-
[isim]
Meme
- ÖTMEK
-
-
[nsz]
Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak
- "Gelmiş o yaylanın baharı / öter bülbüller hoştur avazı." (Âşık Veysel)
-
Herhangi bir nesne sürekli ses çıkarmak
-
Üflemeli çalgıların sesi çıkmak
- "Bu boru ötmüyor."
-
Anlamsız, boş konuşmak
- "Onlar saçma sapan ötüp dururken, ben içimden şöyle düşünüyordum." (Refik Halit Karay)
-
Sarhoş kusmak
-
[nsz]
Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak
- TÜLEK
- ...
- KESEK
-
-
[isim]
Bel, çapa veya sabanın topraktan kaldırdığı iri parça
-
Tezek
-
Çimen yapmak için üzerindeki otuyla birlikte çıkarılmış çayır parçası
-
[isim]
Bel, çapa veya sabanın topraktan kaldırdığı iri parça
- TEZEK
-
-
[isim]
Yakıt olarak kullanılan kurutulmuş sığır dışkısı
-
Kesek
-
[isim]
Yakıt olarak kullanılan kurutulmuş sığır dışkısı
- İNMEK
-
-
[-den]
Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı
-
Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak
- "Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü." (Peyami Safa)
-
Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden gelmek
- "Dağdan kurt indi."
-
[-e]
Bir yerden başka bir yere gitmek, varmak
- "Hey gidi gençlik hey! Unutulmaz günlerdi onlar. Yenikapı'ya, meyhanelere indik mi şöyle bir..." (Atilla İlhan)
-
[-e]
Konaklamak
- "Samananbarı köyünün en büyük ve gösterişli evine inmişlerdi." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Alçalıp eski durumuna dönmek
- "Sular indi. Şiş indi."
-
[nsz]
Fiyatı düşürmek
- "Bin lira daha indim, gene almadı."
-
Değeri düşmek
- "Altın fiyatları indi."
-
[-e]
Vurmak
- "Şimdi kafana inerim!"
-
[nsz]
Yıkılmak
- "Yağmurdan duvar inmiş."
-
[-e]
İnme gelmek
- "Sağ tarafına inmiş."
-
Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak
- "Gemi baş döndüren zaferli bir gürültüyle indi sulara..." (Çetin Altan)
-
Uzamak, ulaşmak
- "Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Ağmak
-
Sayısı azalmak
- "Evvelden daha çok olduğumuzu zannettiğim hâlde sayımız son günlerde bu miktara inmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-den]
Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı
- EŞMEK
-
-
[-i]
Toprağı veya toprak gibi yumuşak bir şeyi biraz kazmak
- "Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın. / Üşüyorsan eşiver mangalı, eş, eş de ısın." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Araştırmak, incelemek
-
[-i]
Toprağı veya toprak gibi yumuşak bir şeyi biraz kazmak
- ÖLÇEK
-
-
[isim]
Birim kabul edilen herhangi bir şeyin alabildiği kadar ölçü
-
[sıfat]
Bu ölçü miktarında olan
- "İki ölçek buğday."
-
Tahıl ölçmeye yarar kap, kile
-
Bir harita veya resimde görülen uzaklıklarla bunların işaret ettiği, karşılandığı gerçek uzunluklar arasındaki oran
- "Yüz binde bir ölçeğinde bir harita."
-
Bir ölçü aletinin üzerinde çizgilerle ayrılmış bölüm, kadran
-
Dört okkaya eşit ağırlık ölçüsü
-
[isim]
Birim kabul edilen herhangi bir şeyin alabildiği kadar ölçü
- SİNEK
-
-
[isim]
Çift kanatlılardan, birtakım uçucu böceklerin genel adı
- "Elverişli durumların kokusunu hemencecik alıyor, sinekten yağ çıkartmasını biliyordu." (Tarık Buğra)
-
İskambil kâğıtlarının siyah renkte yoncayı andıranı, ispati
-
[isim]
Çift kanatlılardan, birtakım uçucu böceklerin genel adı
- DÜYEK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Türk müziğinde bir usul
-
[isim]
Türk müziğinde bir usul
- ÖLMEK
-
-
[nsz]
Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek
- "Allah geride kalanlara ömür versin, ölenle ölünmez; konuşacağız da gezeceğiz de yiyeceğiz de içeceğiz de..." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bu defa artık ölmek var, dönmek yoktur." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Çünkü çiçek kokusu. Proust'un tıknefes nöbetlerinde ölüp ölüp dirilmesine yol açarmış." (Salâh Birsel)
-
Bitki, solmak
- "Bu çiçekler dayanmaz, çabuk ölür."
-
Bazı sebeplerle çok sıkıntı veya acı çekmek
-
Değerini, geçerliğini, gücünü yitirmek, kullanılmamak
- "Bu usul öldü artık."
-
[nsz]
Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek
- ÇELEK
-
-
[isim]
Boynuzu kırık veya eğri hayvan
-
[isim]
Boynuzu kırık veya eğri hayvan