Başında e olan 2 harfli 11 kelime var. E harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde e harfi olan kelimeler listesine ya da sonu e harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında e bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ES
-
-
[isim]
Notada duraklama zamanı ve bunu gösteren işaretin adı
- "Dörtlük es. Sekizlik es."
- "Ama katil Farslı olunca bunu es geçiyorlarmış." (Haldun Taner)
-
[isim]
Notada duraklama zamanı ve bunu gösteren işaretin adı
- EN
-
-
[isim]
Bir yüzeyde boy sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, genişlik, boy, uzunluk karşıtı
- "Kumaşın eni. Yolun eni. Kâğıdın eni."
-
[isim]
Bir yüzeyde boy sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, genişlik, boy, uzunluk karşıtı
- ET
-
-
[isim]
İnsanlarda, hayvanlarda deri ile kemik arasındaki kas ve yağdan oluşan tabaka
- "Bu koyunda hiç et yok, pek zayıf."
- "Ye de biraz et, can tut." (Refik Halit Karay)
- "Aşkımemnu'da Firdevs Hanım'ı inanılmaz bir başarıyla ete kemiğe dönüştürmüş." (Selim İleri)
-
Kasaplık hayvanlardan sağlanan kaslardan oluşmuş besin maddesi
- "Bu, kurumuş pastırma renginde bir et parçası idi." (Haldun Taner)
-
Ten
- "Gömleği yırtılmış, eti görünüyor."
-
Meyvelerde çekirdekle deri arasındaki bölüm
- "Bu zeytinde et denecek bir şey yok."
-
[isim]
İnsanlarda, hayvanlarda deri ile kemik arasındaki kas ve yağdan oluşan tabaka
- EV
-
-
[isim]
Yalnız bir ailenin oturabileceği biçimde yapılmış yapı
- "Annemden kalma bir evim vardı. Onu rehine koyarak bir ev tuttuk." (Ömer Seyfettin)
- "Hiç evlenmeyen kız olur muymuş, evde kalmış mı dedirtecen kendine?" (Emine Işınsu)
- "Evlerden ırak, dağ gibi delikanlı iki günde devrildi gitti."
-
Bir kimsenin veya ailenin içinde yaşadığı yer, konut, hane
- "Ana oğul, yeni kiraladıkları eve bir pazar günü taşındılar." (Necati Cumalı)
- "Öğrencilerin bir bölümü, ilk yılı yurtta geçirse bile ikinci yıldan başlayarak eve çıkmayı yeğler." (Ahmet Cemal)
-
Aile
- "Evine bağlı bir adam."
-
Soy, nesil
-
[isim]
Yalnız bir ailenin oturabileceği biçimde yapılmış yapı
- EH
-
-
[ünlem]
"Olur, peki veya fena değil" anlamlarında kullanılan bir söz
- "Eh! Bize gerekli olan da o; bütçemizi doğrultur, pansiyoner olmaktan vazgeçeriz." (Atilla İlhan)
-
Bezginlik anlatan bir söz
- "Eh, dün geceki kafayla bu kadarı olacaktı elbet!" (Necati Cumalı)
-
[ünlem]
"Olur, peki veya fena değil" anlamlarında kullanılan bir söz
- EL
-
-
[isim]
Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü
- "El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk." (Zeki Ömer Defne)
- "Oturup kör gibi, namerde el açmak iyi mi?" (Mehmet Akif Ersoy)
- "Ben, el ayak çekildikten sonra, odanın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini beklerdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Tarzının, yönteminin piyasadan el ayak çekmek zorunda kalacağını açık seçik kavrıyorsunuz." (Selim İleri)
-
Sahiplik, mülkiyet
- "Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı bu eve yatırdım."
- "Elbette birçok önemli konulara el attı ama ulusumuzun temel sorunlarından bazıları yüzüstü duruyor." (Talât Halman)
- "Durup el bağlayalar yâran saf saf." (Baki)
- "Bizi işimizde gücümüzde serbest bırakmak şöyle dursun, çoluk çocuğumuzun nafakasına el koymaya kalkıştılar..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Kez, defa
- "Yalnız, şu var ki doktor işe el koyduğu gibi hastalık bir nevi resmiyet alır." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Elbet bir gün elime düşersin."
-
İskambil oyunlarında oynama sırası
- "Çocuk iyi bir öğretmenin eline düştü."
-
İskambil oyunlarında her bir tur
-
Yönetim, baskı, etki
- "Bu topraklar düşman elinden kurtarıldı."
-
Bazı nesne ve araçların tutmaya yarayan bölümü
- "Kapı eli."
-
[isim]
Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü
- EY
-
-
[ünlem]
Kendisine söz söylenilen kimse veya kimselerin dikkati çekilmek istendiğinde adın başına getirilen ve uzatılabilen bir seslenme sözü
- "Ey arkadaş!"
-
Usanç anlatan bir seslenme sözü
- "Ey, artık çok oluyorsun!"
-
[ünlem]
Kendisine söz söylenilen kimse veya kimselerin dikkati çekilmek istendiğinde adın başına getirilen ve uzatılabilen bir seslenme sözü
- EŞ
-
-
[isim]
Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzeri
- "Çorabın öbür eşini yerden almak için sol ayağını uzatıyordun." (Ömer Seyfettin)
- "Bir zamanlar Akıntıburnu'nda çalarken, İstanbul'da eşi manendi yokmuş." (Haldun Taner)
-
Karı kocadan her biri, hayat arkadaşı, refik, refika
- "Kadın diye eşini bellemiş, dürüst, aile babası bir adamdır." (Zeyyat Selimoğlu)
-
Birlikte yaşayan dişi ve erkek hayvandan her biri
- "Güvercin eşini arıyor."
-
İkişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu, partner
- "Briçte kuvvetli bir eş seçti."
-
Kuma, ortak
-
Arkadaş
-
Etene
-
[isim]
Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzeri
- EK
-
-
[isim]
Bir şeyin eksiğini tamamlamak için ona katılan parça
- "Yazının ekleri."
- "Ben doğrusu beğeniyorum, dedi, kadın yağ satıyor, yumurta satıyor, ekini belli etmiyor ya!" (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir gazete veya derginin günlük yayımından ayrı ve ücretsiz olarak verdiği parça, ilave
- "Gazetenin haftalık sanat ve edebiyat eki."
-
Sonradan katılan, dikilen, yapıştırılan parçanın belli olan yeri
-
İki borunun birbirine birleştirildiği yer
-
[sıfat]
Eklenmiş, katılmış
- "Okul müdürüyken, okulun ek inşaatında hamallarla birlikte çalışmış." (Haldun Taner)
-
Kelime türetmek veya kelimenin görevini belirtmek için kullanılan şekil verici ses veya sesler, lahika
-
[isim]
Bir şeyin eksiğini tamamlamak için ona katılan parça
- EM
-
-
[isim]
İlaç, merhem
-
[isim]
İlaç, merhem
- ER
-
-
[isim]
Erkek
- "Noksansız bir çeyiz ve düğünle iyi bir ere verilen Zeynep'in hissesi ayrılmıştır." (Tarık Buğra)
- "Ninesini, kardeşini beslemiş hatta kız kardeşini ere vermişti." (Halide Edip Adıvar)
-
İşini iyi bilen, yetenekli kimse
- "Sanat eri çalışır, bir eser kor ortaya, onun güzel olduğuna inanır, o güzelliği herkesin anlamasını, kavramasını ister." (Nurullah ataç)
-
[sıfat]
Kahraman, yiğit
-
Rütbesiz asker, nefer
- "Düşman erleri arasında Fransızlar da vardır." (Salâh Birsel)
-
Koca
-
[isim]
Erkek