Başında dü olan 5 harfli 42 kelime var. Dü ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde dü olan kelimeler listesine ya da sonu dü ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında dü bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DÜĞME
-
-
[isim]
Giyecek, yorgan vb.nin bazı yerlerine ilikleyici veya süs olarak dikilen kemik, metal, sedef gibi sert maddelerden yapılmış küçük tutturma aracı
- "Sımsıkı bağlanmış bir örme kese çıkarıyor, birer birer düğmelerini çözüyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Çevrilmek veya üzerine basılmak yoluyla bir elektrik akımını açan, kapayan, herhangi bir makineyi işleten veya durduran parça
- "Radyonun düğmesi."
-
Üst deri altındaki kıkırdak ve yağdan oluşmuş düğme biçimindeki çıkıntı
- "Kalkan balığının düğmeleri."
-
[isim]
Giyecek, yorgan vb.nin bazı yerlerine ilikleyici veya süs olarak dikilen kemik, metal, sedef gibi sert maddelerden yapılmış küçük tutturma aracı
- DÜÇAR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Uğramış, yakalanmış, tutulmuş
-
[sıfat]
Uğramış, yakalanmış, tutulmuş
- DÜŞÜK
-
-
[sıfat]
Aşağı doğru düşmüş, aşağı sarkmış
- "Düşük mide. Düşük omuz."
-
Az
- "Düşük faiz. Düşük fiyat."
-
İktidardan düşmüş veya düşürülmüş
-
Dil bilgisi kurallarına uymayan
- "Düşük cümle."
-
[isim]
Yaşayabilecek duruma gelmeden doğan yavru, ceninisakıt, sakıt, sıkıt (II)
-
Eski değer ve onurunu yitirmiş olan
- "Dolmuşa bindiğine göre orta hâlli belki de daha düşük olacak." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Aşağı doğru düşmüş, aşağı sarkmış
- DÜBEŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de beş benekli yüzünün üste gelmesi
-
[isim]
Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de beş benekli yüzünün üste gelmesi
- DÜNYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Güneşe yakınlık bakımından üçüncü gezegen, yer, yerküre, yer yuvarı, yer yuvarlağı, acun
- "Fakat kendi tabiri üzerine dünya başına yıkılmış zannetti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "... bütün dünya bir araya gelse fikrimi değiştiremez." (Ömer Seyfettin)
- "Seni dünya gözüyle bir daha görmeyi nasip edene şükrolsun." (Yahya Kemal)
- "Eve döneyim desen Feneryolu istasyonuna dünya kadar yol var." (Sermet Muhtar Alus)
-
Dış, çevre, ortam
- "Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
İnançları bir olan ülke veya insanlar topluluğu
- "Batı dünyası. Doğu dünyası."
-
Meslek veya iş birliği içinde bulunma, camia
- "Ressamlar dünyasında onun yeri ayrıdır."
-
[zamir]
Elgün, herkes
-
Duygu, düşünce ve hayal âlemi
- "Köprüye kadar kendi dünyaları içinde ne tatlı, ne özlü konuşurlardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[isim]
Güneşe yakınlık bakımından üçüncü gezegen, yer, yerküre, yer yuvarı, yer yuvarlağı, acun
- DÜNÜR
-
-
[isim]
Eşlerin baba ve analarının birbirlerine göre durumu
- "Dayısı, amcası dâhil, obadan, oymaktan kimse dünür gitmeye gönüllü değildir." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Eşlerin baba ve analarının birbirlerine göre durumu
- DÜĞÜM
-
-
[isim]
İplik, ip, halat vb. bükülebilir şeyleri kıvırıp kendi üzerine veya birbirine dolayarak yapılan boğum
- "Küpeşte tahtasının deliğinden de geçir, düğüm at." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Anlaşılamayan, çözülemeyen karışık durum
- "İçi ne kadar karışık olursa olsun, bu samimiyet her düğümü çözer." (Peyami Safa)
-
Edebî eserlerde çapraşık olguların çözümlenmeden önce toplandığı en büyük merak unsuru
-
Gelen ve yansımış dalgaların girişimiyle oluşan kararlı dalgalarda titreşim genliğinin sıfır olduğu noktalardan her biri
- "Ardışık iki düğüm arası bir yarım dalga uzunluğudur."
-
[isim]
İplik, ip, halat vb. bükülebilir şeyleri kıvırıp kendi üzerine veya birbirine dolayarak yapılan boğum
- DÜZCE
-
-
[sıfat]
Oldukça düz
- "Düzce bir arazi."
-
[sıfat]
Oldukça düz
- DÜLEK
- ...
- DÜŞÜT
-
-
[isim]
Düşük
-
[isim]
Düşük
- DÜYEK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Türk müziğinde bir usul
-
[isim]
Türk müziğinde bir usul
- DÜĞÜN
-
-
[isim]
Evlenme veya sünnet dolayısıyla yapılan tören, eğlence, cemiyet
- "Babam düğünün savaştan sonraya kalmasını uygun görmüş." (Aka Gündüz)
-
Bir olayı kutlamak için yapılan büyük eğlence veya tören
-
[isim]
Evlenme veya sünnet dolayısıyla yapılan tören, eğlence, cemiyet
- DÜŞÜŞ
-
-
[isim]
Düşme işi veya biçimi
-
[isim]
Düşme işi veya biçimi
- DÜŞÜN
-
-
[isim]
Duyularla değil, zihinsel olarak tasarlanan, biçim verilen, canlandırılan nesne veya olay
-
[isim]
Duyularla değil, zihinsel olarak tasarlanan, biçim verilen, canlandırılan nesne veya olay
- DÜVER
-
-
[isim]
Yapılarda kullanılan kalın ağaç, direk, mertek
-
[isim]
Yapılarda kullanılan kalın ağaç, direk, mertek
- DÜRZİ
- ...
- DÜRZÜ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[ünlem]
Ağır hakaret ve küfür sözü
-
[ünlem]
Ağır hakaret ve küfür sözü
- DÜŞÇÜ
-
-
[sıfat]
Hayalperest
- "Ancak onun gibi düşçü olanların yapabileceği bir atılımla gönüllü yazılmasını minnet ve şükranla karşıladı." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Hayalperest
- DÜZGÜ
-
-
[isim]
Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural, norm
-
Önceden belirlenmiş kalıp, norm
-
[isim]
Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural, norm
- DÜZEÇ
-
-
[isim]
Bir yüzeyin eğiklik derecesini anlamaya yarayan araç, tesviye aleti
-
[isim]
Bir yüzeyin eğiklik derecesini anlamaya yarayan araç, tesviye aleti