Başında dö olan 6 harfli 12 kelime var. Dö ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde dö olan kelimeler listesine ya da sonu dö ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında dö bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
D Ö Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
ÖD
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DÖŞELİ
-
-
[sıfat]
Döşenmiş olan, mefruş
- "Bu genç adamın oturduğu daire basit fakat rahat döşeli üç odadır." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Döşenmiş olan, mefruş
- DÖRDÜN
-
-
[isim]
Ay vb. gök cisimlerine ait daire biçimindeki görünümlerinin yarısının aydınlık olduğu evre, yarım ay, terbi
-
[isim]
Ay vb. gök cisimlerine ait daire biçimindeki görünümlerinin yarısının aydınlık olduğu evre, yarım ay, terbi
- DÖRDER
-
-
[sıfat]
Dört sayısının üleştirme sayı sıfatı, her birine dört, her defasında dördü bir arada olan
-
[sıfat]
Dört sayısının üleştirme sayı sıfatı, her birine dört, her defasında dördü bir arada olan
- DÖRDÜL
-
-
[isim]
Kare
-
Rubai
-
[isim]
Kare
- DÖKMEK
-
-
[-i]
Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak
- "İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Belli bir yere boşaltmak
- "Sigara tablasını dökmek."
-
Akıtmak, düşürmek
- "Annem bunu sezdiği gün, babamın arkasından döktüğü yaşları unutacak kadar bedbaht olur." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-e]
Saçmak, serpmek
- "Tavuklara yem döktü."
-
Salmak, bırakmak
-
Üstünde bulunan bir şeyi düşürmek
- "Yapraklarını dökmüş iki söğüt ağacı..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Teninde kızamık, kızıl, suçiçeği hastalıklarında olduğu gibi kırmızı lekeler çıkmak
-
Maden, mum eriyiği veya çimento, alçı vb.ni kalıba akıtarak biçim vermek, döküm yapmak
- "Heykel ilkin çamurdan yapılıyor, sonra kalıbını çıkarıp tunçtan dökecekler." (Haldun Taner)
-
Sulu hamuru kızgın yağ veya tepsinin içine akıtarak pişirmek
- "Lokma dökmek. Kadayıf dökmek."
-
Bir yere çokça bir şey yığmak, taşımak
- "Sınıra asker dökmek."
-
[nsz]
Çok söylemek
- "Dil dökmek."
-
Bir şeyi yok etmek için atmak
- "Satılmayan hamsileri denize döktüler."
-
[-e]
Bir işte veya bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik yapmak
- "Şimdi maşallah açılmaya başladım diye söylenirsin, işi ahbaplığa dökersin, olur gider." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yakmak, tutuşturmak
- "Sabah ve akşam kahvaltıları için mangal döktürürdü. Mangal yakmak denmezdi. Mangalı dök, tutuştur denirdi." (Nezih Neyzi)
-
Kullanmak, harcamak, sarf etmek
- "Dimağ ve beden cevherlerini döken çocukları hesaplı bir kalori ile beslemek lazımdı." (Cahit Uçuk)
-
Çok sayıda öğrenciyi sınavda veya bir üst sınıfa geçirmede başarısız saymak
- "Sınıfın yarısını döktüler."
-
[nsz]
Bol bol vermek, ödemek, sarf etmek
- "Para dökmek."
-
Açığa vurmak, söylemek, ortaya koymak
- "Acaba biraz anlatsan, derdini döksen olmaz mı?"
-
[-i]
Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak
- DÖVMEK
-
-
[-i]
Tokat, yumruk, tekme vurarak canını acıtmak
- "Harp Divanına vermeden önce, şurada kemiklerini kırıncaya kadar bir dövsem!" (Halide Edip Adıvar)
-
Çamaşır, halı vb.ni tokaç, sopa gibi şeylerle vurarak temizlemek
-
[-de]
Bir şeyi toz durumuna getirmek için ezmek
- "Döveçte karabiber dövmek."
-
Ezmek
-
Çırpmak
-
Ateşte ısıtılarak yumuşatılmış bir madeni, vurarak istenilen biçime getirmek
- "Demiri tavında dövmeli."
-
Topa tutmak
- "Gemi kaleyi dövdü."
-
Çarpmak, vurmak
- "Ayakları ile suyu dövüp ürküttüğü balığı gagası ile havalandıran beyaz pelikan." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Davul vb. çalmak, vurmak
-
[-i]
Tokat, yumruk, tekme vurarak canını acıtmak
- DÖKÜLÜ
- ...
- DÖRTLÜ
-
-
[sıfat]
Dört parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden dört tane bulunan
- "Dörtlü sefer tası. Dörtlü abajur."
-
[isim]
İskambil, domino vb. oyunlarda üzerinde dört işareti bulunan kâğıt veya pul
-
[isim]
Dört kişiden oluşan müzik topluluğu, kuartet
-
[isim]
Taşıtlarda uyarı için dört sinyal lambasının aynı anda yanıp sönmesini sağlayan düzen, flaşör
-
[sıfat]
Dört parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden dört tane bulunan
- DÖŞEME
-
-
[isim]
Döşemek işi
-
Yapılarda taban üzerine döşenen tahta vb. kaplama
- "Odanın döşemesine bakıyor, bir türlü bu yabancı yere bir ad koyamıyordu." (Ercüment Ekrem Talu)
-
Bir yapının döşenmesine yarayan her türlü eşya, mefruşat
-
Koltuk, kanepe, divan vb.nin kumaş, yay, pamuk vb. bölümleri
- "Bu patiska döşemeleri beraber ütüleyecektik." (Aka Gündüz)
-
Taşıtların koltuk, taban, tavan vb. yerleri
-
Halk edebiyatında ve türkülerden önce söylenen, bazen tekerleme biçiminde olan uyaklı giriş bölümü
- "Hamama gitmek, yıkanmak, masallara, masal döşemelerine bile girdiği gibi halkımızın yaşama biçimlerine de karışmıştır." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Döşemek işi
- DÖNGEL
-
-
[isim]
Muşmula
-
[isim]
Muşmula
- DÖRDÜZ
-
-
[sıfat]
Dördü bir arada doğan (çocuk)
-
Dördü bir arada bulunan
-
[sıfat]
Dördü bir arada doğan (çocuk)
- DÖNMEK
-
-
[nsz]
Kendi ekseni üzerinde veya başka bir şeyin dolayında hareket etmek
- "İçeride anahtarın acı bir gıcırtısıyla döndüğünü duydum." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Bahçenin içinde döne dolaşa meşhur kuyunun yanına geldiğimiz zaman..." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Şimdi dönüp geriye baktığımda ne görüyorum? Kimi insanlar hayatımızı bir karikatüre çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar." (Sulhi Dölek)
-
[-den]
Geri gelmek, geri gitmek
- "Ertesi gün aynı yoldan Bodrum'a döndük." (Halikarnas Balıkçısı)
- "Yirmi sene hep aynı renkler içinde dönüp dolaştık." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[-e]
Yönelmek
- "Babam birdenbire bana döndü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Sapmak
- "Gülümseyerek bir köşeyi döndü." (Peyami Safa)
-
[-e]
Bir şeyi andıracak duruma girmek, benzemek
- "Dikmen yolları, mabede adak için gidenlerin yollarına dönmüştü." (Aka Gündüz)
-
Sınıfta kalmak
- "Çocuk çalışmazsa bu yıl döner."
-
[-e]
Durumdan duruma geçmek, değişmek, olduğundan daha değişik bir durum almak, benzemek
- "Erkekler tekaüt olunca çocuğa dönüyorlar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-de]
Belirli bir yerde dolaşmak
-
[-de]
Kendini bir yandan bir yana çevirmek
- "Yatağında sabaha kadar dönüp durdu."
-
Yönetilmek, düzene konulmak, çekip çevrilmek
-
[-e]
Söz konusu etmek, hatırlamak
- "Biz yine onun gençliğine, lise öğretmeni olduğu zamana dönelim." (Haldun Taner)
-
[-e]
Bırakılan bir konu veya işe başlamak
-
Hileyle, gizlice yapılmak
- "Burada bir şeyler oluyor, bir şeyler dönüyor ama anlayamıyorum." (Refik Halit Karay)
-
İnanç, din veya düşüncesini değiştirmek
- "... annesinin İtalyan Yahudisiyken döndüğünü söylemişti." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Kendi ekseni üzerinde veya başka bir şeyin dolayında hareket etmek