Başında du olan 6 harfli 20 kelime var. Du ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde du olan kelimeler listesine ya da sonu du ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında du bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DURMAK
-
-
[nsz]
Hareketsiz durumda olmak
- "Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Dur! Bu işi ben yaparım. Durun hele, bakalım ne olacak!"
- "Gayri bana dur durak yok... Muhasebe müdürü ... çalışmamdan hoşnut değilmiş." (Tarık Dursun K)
-
İşlemez olmak, çalışmamak
- "Bileğimdeki saat durmuş." (Aka Gündüz)
-
Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek
- "Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim." (Necati Cumalı)
-
Dinmek, kesilmek
- "Yağmur durdu."
-
Varlığını sürdürmek
- "Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor."
-
Var olmak
- "Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim?"
-
Beklemek, dikilmek
- "Oturacak değil, ayakta duracak yer yok." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yaşamak
- "Anneannen duruyor mu?"
-
Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak
- "Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu?"
-
Kalmak
- "Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış!" (Mahmut Yesari)
-
Bir yerde olmak veya bulunmak
- "Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu." (Tarık Buğra)
-
Belli bir durumda, bir görevde bulunmak
- "Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum." (Haldun Taner)
-
Ara vermek
- "Sabahtan beri hiç durmadım."
-
Bir konuyla çok ilgilenmek, üstüne düşmek
-
[yardımcı fiil]
Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi
-
[nsz]
Hareketsiz durumda olmak
- DUMAĞI
-
-
[isim]
Nezle
-
[isim]
Nezle
- DUETTO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Bir kadın ve bir erkek sesin sözleri dönüşümlü olarak okudukları hafif müzik parçası
-
[isim]
Bir kadın ve bir erkek sesin sözleri dönüşümlü olarak okudukları hafif müzik parçası
- DUAHAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dua okuyucu
-
[isim]
Dua okuyucu
- DUTLUK
-
-
[isim]
Dut ağaçlarının çok olduğu yer, dut bahçesi
-
[isim]
Dut ağaçlarının çok olduğu yer, dut bahçesi
- DULLUK
-
-
[isim]
Dul olma durumu
-
[isim]
Dul olma durumu
- DUŞSUZ
- ...
- DURGUN
-
-
[sıfat]
Sakin
- "Deniz masmavi, hava durgun, her taraf ılıktı." (Refik Halit Karay)
-
Neşesiz, keyifsiz, sessiz
- "Öteki durgun bir Anadolu köylüsü idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Canlı olmayan, sönük, hareketsiz
- "Harp hemen tesirini gösterdi. Piyasa durgun." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Sakin
- DURUCU
-
-
[isim]
Sürekli kalan, oturan kimse
-
[isim]
Sürekli kalan, oturan kimse
- DUASIZ
-
-
[sıfat]
Dua okumayan, dua etmeyen
-
[sıfat]
Dua okumayan, dua etmeyen
- DUYGUN
-
-
[sıfat]
Duygulu, duyar, hassas
- "Bizim kız biraz hayalci, biraz romantik, biraz çokça duygun olsaydı belki başka şeyler de öğrenecekti." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Duygulu, duyar, hassas
- DUBLİN
- ...
- DUBARA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de iki benekli yüzünün üste gelmesi
-
Oyun, hile, aldatmaca, düzen
- "İnanma kızım, bu hastalıkta bir dubara var." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de iki benekli yüzünün üste gelmesi
- DUYURU
-
-
[isim]
Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı veya sözlü haber, ilan, anons
-
[isim]
Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı veya sözlü haber, ilan, anons
- DUAYEN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir meslekte yaşça, kıdemce ileride ve yetenek bakımından üstün niteliğe sahip olan kimse
-
Kordiplomatikte kıdemlilik bakımından başta gelen diplomat
-
[isim]
Bir meslekte yaşça, kıdemce ileride ve yetenek bakımından üstün niteliğe sahip olan kimse
- DUYSAL
-
-
[sıfat]
Duyuyla alınan
-
[sıfat]
Duyuyla alınan
- DUYMAK
-
-
[-i]
Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
- "Yaptıklarını duydum."
-
İşitmek, ses almak
- "Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek
- "Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra avuçlarımızın içinde duyabilecektik." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Nesnelere dokunmakla onların sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hareket vb. fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek
- "Elimin üzerinde bir böceğin gezdiğini duydum."
-
[nsz]
Bir ruh durumu içine girmek
- "Hakiki bedbahtlar, sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Sezmek, fark etmek, hissetmek
- "Güzel olmasın fakat ruhu olsun, bir şey duysun." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[-i]
Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
- DUYGAN
-
-
[sıfat]
Aşırı duygulu
- "Sanat eseri yaratmamakla beraber fazla hisli, duygan olanlar, duygularının kuvveti nispetinde, muhakkak, şu beş hissin noksanını sezip sızlanırlar." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Aşırı duygulu
- DUBLAJ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Seslendirme
-
Yabancı dildeki filmlerin başka bir dile çevrilmesi işi
- "Bazı kere bana hani film Türkçeleştirirler ya, dublaj mıdır nedir, öyle bir şey yapıyormuşum gibime geliyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Seslendirme
- DUBLÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Benzer
-
[isim]
Benzer