Başında do olan 8 harfli 82 kelime var. Do ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde do olan kelimeler listesine ya da sonu do ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında do bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
D O Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
DO, OD
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DOĞRULUŞ
- ...
- DOĞANYOL
- ...
- DOBRALIK
- ...
- DOLAKSIZ
-
-
[sıfat]
Dolağı olmayan, büzgüsü bulunmayan
- "Adamın sırtında yakasız bir mintanı, bacaklarında da dolaksız bir külot vardı." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Dolağı olmayan, büzgüsü bulunmayan
- DOYURUCU
-
-
[sıfat]
Doyurma özelliği bulunan, tatminkâr
-
İnandırıcı
- "Soruma doyurucu bir cevap veremediniz."
-
[sıfat]
Doyurma özelliği bulunan, tatminkâr
- DOĞRUSUZ
-
-
[sıfat]
Doğrusu olmayan
-
[sıfat]
Doğrusu olmayan
- DOKSANLI
- ...
- DOKSANAR
-
-
[sıfat]
Doksan sıfatının üleştirme biçimi, her birine doksan, her defasında doksanı bir arada olan
-
[sıfat]
Doksan sıfatının üleştirme biçimi, her birine doksan, her defasında doksanı bir arada olan
- DOĞALLIK
-
-
[isim]
Doğal olma durumu, tabiilik
- "Onu kökenindeki doğallıktan uzaklaştıran etkenlerden sıyırmalı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Doğal olma durumu, tabiilik
- DONDURMA
-
-
[isim]
Dondurmak işi
-
Şekerli sütün veya meyve sularının dondurulmasıyla hazırlanan soğuk yiyecek
- "Dondurmalarını yalaya yalaya dolaşmaya başladılar." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Dondurmak işi
- DOKUYUCU
-
-
[isim]
Dokumacı
-
[isim]
Dokumacı
- DOĞUŞTAN
-
-
Yaradılıştan
- "İnsan doğuştan medenidir, cemiyet içinde yaşamak için yaratılmıştır." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Kişinin doğduğu andan beri var olan, doğuşla birlikte gelen, fıtri
-
Yaradılıştan
- DOLAYSIZ
-
-
[sıfat]
Doğrudan doğruya olan, vasıtasız, bilavasıta
- "Yazarın bize dolaysız biçimde betimlediği başkişi nasıl bir erkek?" (Selim İleri)
-
[zarf]
Araya herhangi bir araç girmeden
- "Kadının üretime dolaysız katılması, ona ekonomik özgürlüğünü sağlamaktır." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Doğrudan doğruya olan, vasıtasız, bilavasıta
- DOĞRUSAL
-
-
[sıfat]
Bir doğru ile ilgili olan
-
Bir doğruyu izleyen
-
Bir doğrunun denklemi birinci dereceden olduğu için birinci derece ifadelerine genel olarak verilen sıfat
- "Doğrusal denklemler."
-
[sıfat]
Bir doğru ile ilgili olan
- DOMUZLUK
-
-
[isim]
Hainlik, haincesine inatçılık
- "Köylü, bu yalancı dilde bir tuzak, bir domuzluk sezer gibi oldu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Su değirmeninde çarkın bulunduğu ve döndüğü yer
-
[isim]
Hainlik, haincesine inatçılık
- DOKURCUK
-
-
[isim]
Desenli veya yollu dokunmuş yün kumaş
-
[isim]
Desenli veya yollu dokunmuş yün kumaş
- DOĞURTMA
-
-
[isim]
Doğurtmak işi veya durumu
-
[isim]
Doğurtmak işi veya durumu
- DOĞAÇTAN
-
-
[zarf]
Doğaçlama
-
[zarf]
Doğaçlama
- DOĞRULUK
-
-
[isim]
Doğru ve dürüst olma durumu, doğru olana yakışır davranış, dürüstlük, adalet
- "Yazıyı yazana, bu dediklerinin doğruluğuna nasıl inansın okuyucu?" (Necati Cumalı)
-
Düşüncenin gerçekle uyuşması, yargı ve önermelerin gerçeğe uygun olması
-
[isim]
Doğru ve dürüst olma durumu, doğru olana yakışır davranış, dürüstlük, adalet
- DOKUNMAK
-
-
[-e]
Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek
- "Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk." (Ahmet Haşim)
-
Karıştırmak
- "Bu kâğıtlara kimse dokunmasın."
-
[nsz]
Almak, kullanmak, el sürmek
- "Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu." (Nezihe Araz)
-
[nsz]
Sağlığını bozmak
- "Bu yemek bana dokunur. Bu hava dokundu."
-
İnsanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak
- "Hiçbir gözyaşının bana onunkiler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
İlişkin, ilgili olmak, değinmek
- "Eğitim konusuna dokunan bir yazı."
-
Hafifçe değmek
- "Rüzgâr estikçe dal antene dokunuyor."
-
Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak
- "Erkekte pudra sinirime dokunuyor diyorum, anlamıyorsun." (Peyami Safa)
-
Tedirgin etmek, sataşmak
- "Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-e]
Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek