Sonunda dık olan 20 kelime var. DIK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde dık olan kelimeler listesine ya da başında dık olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
ALIŞILMADIK
FECRİSADIK, KARAYANDIK
ALIŞILDIK, UMULMADIK
OLMADIK, ONMADIK, ŞIPIDIK, TANIDIK
BIZDIK, DIĞDIK, DIZDIK, FINDIK, SANDIK, YANDIK, ZINDIK
ANDIK, BIDIK, GIDIK, SADIK
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ALIŞILMADIK
-
-
[sıfat]
Alışılmamış, az görülen, olağanüstü
-
[sıfat]
Alışılmamış, az görülen, olağanüstü
- FECRİSADIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tan yerinde gün doğuncaya kadar süren kesiksiz aydınlık, gerçek tan
-
[isim]
Tan yerinde gün doğuncaya kadar süren kesiksiz aydınlık, gerçek tan
- KARAYANDIK
-
-
[isim]
Deve dikeni
-
[isim]
Deve dikeni
- ALIŞILDIK
-
-
[sıfat]
Alışılan, her zaman görülen
- "Evlendikleri kadına bağlanırlar, evliliği alışıldık toplumsal kurallar içinde yürütürler." (Tomris Uyar)
-
[sıfat]
Alışılan, her zaman görülen
- UMULMADIK
- ...
- ONMADIK
-
-
[sıfat]
Talihi yaver gitmeyen, başı beladan kurtulmayan
-
Bereketsiz
-
[sıfat]
Talihi yaver gitmeyen, başı beladan kurtulmayan
- ŞIPIDIK
-
-
Ökçesiz ve arkalıksız (terlik veya pabuç)
- "Çağırdığım zaman iç donu ve çorapsız, şıpıdık pabuçla geliyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Ökçesiz ve arkalıksız (terlik veya pabuç)
- OLMADIK
-
-
[sıfat]
Daha önce olmamış, alışılmamış, beklenmeyen, olağan karşıtı
- "Aslı olmadık şeye nasıl inanırım?" (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Daha önce olmamış, alışılmamış, beklenmeyen, olağan karşıtı
- TANIDIK
-
-
[sıfat]
Tanışılıp konuşulan (kimse), bildik, tanış
- "Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı." (Ahmet Haşim)
-
Daha önceden bilinen, görülen, aşina
- "Yanaştığımız iskeleden birtakım dost ve tanıdık çehreler bana doğru uzanmış, gülümsüyor..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Sırrı Bey, bu iki ada hemen tanıdık çıktı ve artık oturduğu koltukta büsbütün uzanarak -Bekliyoruz paşam- dedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Tanışılıp konuşulan (kimse), bildik, tanış
- FINDIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kayıngillerden, kuzey yarım kürenin ılık yerlerinde ve yurdumuzun genellikle Doğu Karadeniz bölgesinde yetişen, boyu 6-7 m, yaygın tepeli bir ağaççık (Corylus avellana)
-
Bu ağaççığın sert bir kabuk içinde bulunan yağlı, nişastalı ürünü
-
Hileli zar
-
[isim]
Kayıngillerden, kuzey yarım kürenin ılık yerlerinde ve yurdumuzun genellikle Doğu Karadeniz bölgesinde yetişen, boyu 6-7 m, yaygın tepeli bir ağaççık (Corylus avellana)
- DIZDIK
-
-
[isim]
Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dızdığının dızdığı deyiminde kullanılır
-
[isim]
Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dızdığının dızdığı deyiminde kullanılır
- YANDIK
-
-
[isim]
Baklagillerden, sıcak ve kurak bölgelerde yetişen, sarımtırak küçük tohumlarından kudret helvasına benzer bir madde elde edilen bitki (Alhagi maurorum)
-
[isim]
Baklagillerden, sıcak ve kurak bölgelerde yetişen, sarımtırak küçük tohumlarından kudret helvasına benzer bir madde elde edilen bitki (Alhagi maurorum)
- ZINDIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Tanrı'ya ve ahirete inanmayan (kimse)
- "Nazarında herkes zındıktı, hırsızdı, yalancıydı." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Tanrı'ya ve ahirete inanmayan (kimse)
- DIĞDIK
-
-
[isim]
Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dığdığının dığdığı deyiminde geçen bir söz
-
[isim]
Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dığdığının dığdığı deyiminde geçen bir söz
- BIZDIK
-
-
[isim]
Ufak çocuk
-
[isim]
Ufak çocuk
- SANDIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İçine çeşitli şeyler konulan, tahtadan yapılmış, kapaklı ev eşyası
- "Köhne kitap sandıklarının başında kendi sahiplerinden başka kimseler görünmüyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "İleride yine ona gönderilmek üzere bir de sandık düzmesine ne mâni vardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Meyve, sebze koymaya yarayan, tahta veya plastikten yapılmış, dört köşe kap
-
Bir kurumda para alınıp verilen yer
- "Mal sandığı. Sandık emini."
-
Kamu kesiminde çalışan personelin sosyal güvenlik işlerini yürüten kuruluş
- "Emekli Sandığı."
-
Yapılarda kum, çakıl vb. şeyleri ölçmek için kullanılan, üstü ve altı açık, dört köşeli tahtadan ölçü aleti
-
Kamu kesiminde çalışan personelin kendi durumunda düşük faiz ve taksitler hâlinde geri ödemek üzere borç para aldığı birim
-
Seçimlerde oy pusulalarının atıldığı kutu
-
Mahalle tulumbacılarının omuzda taşıdıkları sandık biçimi tulumba
-
[isim]
İçine çeşitli şeyler konulan, tahtadan yapılmış, kapaklı ev eşyası
- GIDIK
-
-
[isim]
Çene altı, gerdan
-
[isim]
Çene altı, gerdan
- ANDIK
-
-
[isim]
Sırtlan
-
[isim]
Sırtlan
- SADIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Doğru, gerçek
- "Haftada bir iki kere beni görmeye geleceğine dair verdiği söze sadık kalmıştır." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Dostluğu ve bağlılığı içten olan, sadakatli
- "Birisi onu alsa en sadık kadın olacak, en güzel yemekleri pişirecekmiş." (Çetin Altan)
-
[sıfat]
Doğru, gerçek
- BIDIK
-
-
[sıfat]
Kısa ve tıknaz
-
[sıfat]
Kısa ve tıknaz