Başında ce olan 7 harfli 42 kelime var. Ce ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ce olan kelimeler listesine ya da sonu ce ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ce bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- CEZAYİR
- ...
- CEPHELİ
-
-
[sıfat]
Yönlü, taraflı
- "Tek cepheli edebiyatlara aldanmak istemiyorum." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Yönlü, taraflı
- CEREYAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir yöne doğru akma, akış, akıntı
- "Köprünün parmaklığına dayandı, gözlerini Haliç'in kapkara sularına, bu suların cereyanına kaptırdı." (Ercüment Ekrem Talu)
- "Düzbel'de cereyan eden meydan muharebesini İkinci Kılıç Arslan kazandı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Bir şeyin gelişme, olma durumu
- "En iyisi zorlamamak, işi tabii cereyanına bırakmak." (Refik Halit Karay)
-
Aynı eğilimde olan, aynı görüşü paylaşan kimselerin oluşturduğu hareket
- "Aşırı ırkçılık cereyanlarının yalancı şahidi olarak sahneye çıkarıldı." (Cemil Meriç)
-
Akım
- "Elektrik cereyanı."
-
[isim]
Bir yöne doğru akma, akış, akıntı
- CEVELAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dolaşma, dolanma, gezinme, gezinti
- "Atlarla, arabalarla yapılan bu cevelan, Tünel meydanından Şişli'ye değin uzanır." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Dolaşma, dolanma, gezinme, gezinti
- CERRAHİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Cerrahlıkla ilgili
-
[isim]
Hekimliğin, ameliyatla tedavi yapan dalı
- "Beyin cerrahisi."
-
[sıfat]
Cerrahlıkla ilgili
- CENDERE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Pres
- "Yanımızdaki kızı umursamadığımızı göstermek için kör olası bir gururla kendimizi cendereye soktuğumuz çağlar." (Haldun Taner)
-
Manevi baskı
-
[isim]
Pres
- CEPLEME
-
-
[isim]
Ceplemek işi
-
[isim]
Ceplemek işi
- CEBERUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanrı'nın her şeyin üstünde olan kudreti
- "Sahibikâinat olan ceberut." (Tevfik Fikret)
-
Tasavvufta Allah'a varmanın üçüncü basamağı
-
Merhametsizlik, zorbalık
- "Böyle ceberut sahibi firavunlar karşısında ağız açmak haddimize mi düşmüş." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Acımasız, merhametsiz, zorba
- "Ceberut hanım, hiçbir şeye izin vermiyordu ki!" (Atilla İlhan)
-
[isim]
Tanrı'nın her şeyin üstünde olan kudreti
- CEZASIZ
-
-
[sıfat]
Cezaya çarptırılmamış, cezalandırılmamış
-
[sıfat]
Cezaya çarptırılmamış, cezalandırılmamış
- CELEPÇİ
- ...
- CEFAKAR
- ...
- CEMİYET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dernek
- "Gazi'nin reisliği altında bir Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti var." (Etem İzzet Benice)
-
Düğün
- "Bohçacı hanım, cemiyetin nerede olacağını öğrenip yarın haber getirmeyi vadetmişti." (Sermet Muhtar Alus)
-
Bir olayı veya kişiyi kutlamak amacıyla bir araya gelen topluluk
- "Bir hafta olmazdı ki bir mektebe başlama, bir sünnet, bir düğün, bir lohusa cemiyeti görmeyelim." (Ömer Seyfettin)
-
Yüksek sosyete
-
Birbirine uygun veya zıt anlamlı kelimeleri tenasüp, tezat sanatları yoluyla bir araya getirme
-
Toplum
-
[isim]
Dernek
- CEHALET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bilgisizlik
- "Açlık gidecek, cehalet gidecek, benizler kanlanacak, tabiat yenilenecek, emir altına alınacaktı." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Bilgisizlik
- CEVAPLI
-
-
[sıfat]
İçinde cevap bulunan, yanıtlı
-
[sıfat]
İçinde cevap bulunan, yanıtlı
- CEMETME
-
-
[isim]
Cemetmek işi
-
[isim]
Cemetmek işi
- CESARET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven
- "Hayvanın sokulganlığından cesaret alan bir başka kız da usulca yanına yaklaştı." (Haldun Taner)
- "Bana bir şey söylemeye cesaret ettiğini gördünüz mü şimdiye kadar?" (Tarık Buğra)
- "Demek ki işi açığa vurmak cesaretini gösterdi." (Refik Halit Karay)
- "Sabahın ışıkları bana yeniden bir cesaret verdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği
- "Bütün halk türküleri gibi ölenin örnek cesaretini öven türkülerdi bunlar." (Necati Cumalı)
-
Cüret
-
Çekinmezlik, atılganlık
-
[isim]
Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven
- CESAMET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Büyüklük, irilik
- "Dağdan baktığınızda her biri beş altı fil cesametinde." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Büyüklük, irilik
- CEVİZLİ
-
-
[sıfat]
Cevizi olan, ceviz katılmış
- "Cevizli tel kadayıfına gönül verene de rastlanıyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Cevizi olan, ceviz katılmış
- CEFAKEŞ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Cefa çeken, sıkıntıya katlanan
- "Bu, cefakeş bir işçi kadının hikâyesiydi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Cefa çeken, sıkıntıya katlanan
- CELADET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yiğitlik, kahramanlık
-
[isim]
Yiğitlik, kahramanlık