Başında bi olan 6 harfli 56 kelime var. Bi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde bi olan kelimeler listesine ya da sonu bi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında bi bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BİNAEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Dayanarak
-
-den dolayı, -den ötürü, -diği için
-
[zarf]
Dayanarak
- BİNMEK
-
-
[-e]
Yüksek bir şeyin veya bir hayvanın üstüne çıkıp ayaklarını sallandırarak oturmak
- "Belki de atlara binerek dolaşırız." (Refik Halit Karay)
- "Bindiği dalı kesmek diye bir deyim vardır ya, sanki insanlığın bugünkü bunalımını anlatmak için bulunmuş." (Haldun Taner)
-
Bir yere gitmek için tren, vapur, uçak, otomobil vb. bir taşıtta yer almak
- "Vapurlara, trenlere ihtiyarları itip çocukları ezip biniyoruz." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Bisiklet, motosiklet, binek hayvanı kullanmak
-
İş istenilmeyen veya beklenilmeyen bir biçim almak
- "İş inada bindi."
-
Bir şey sıkışarak yanındakinin üstüne çıkmak
- "Damar damara binmiş."
-
[nsz]
Fiyat artmak
- "Pamuklulara yüzde on bindi."
-
Eklenmek, katılmak
- "Annemin dul maaşından ayrılmış bütçeme bir de posta masrafı binmişti her hafta." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-e]
Yüksek bir şeyin veya bir hayvanın üstüne çıkıp ayaklarını sallandırarak oturmak
- BİLEĞİ
-
-
[isim]
Kesici araçları bilemek için kullanılan alet
-
[isim]
Kesici araçları bilemek için kullanılan alet
- BİRLİK
-
-
[isim]
Tek, bir olma durumu, vahdaniyet
- "Tanrı'nın birliğine inanır."
- "Bu ayıbı işleyenlerle birlik olmayı bir türlü kibrime yediremiyorum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bir arada olma durumu, vahdet
- "Türk milletinin birliği."
-
Bağlılık, benzerlik, bağlantı, vahdet
- "Dil birliği. Ülkü birliği."
-
Belli bir topluluğun yararlarını korumak için kurulmuş dernek
- "Mühendisler birliği. Öğretmenler birliği."
-
[sıfat]
Bir taneden oluşmuş, bir tane alabilen
- "Birlik cezve."
-
Bölük, tabur, alay vb. bir bütün sayılan topluluk
- "Birliğine dönerken karısını kendi anasının babasının yanına bıraktı." (Necati Cumalı)
-
Konunun bir ana düşünce çevresinde toplanması
-
Bölünmezliği içeren yalın bütün
-
En büyük değerdeki nota, dört dörtlük
-
[isim]
Tek, bir olma durumu, vahdaniyet
- BİZZAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Doğrudan doğruya kendisi
- "Vaziyeti yukardan ve bizzat takip etmek lazım geldi." (Atatürk)
-
[zarf]
Doğrudan doğruya kendisi
- BİLMEK
-
-
[nsz]
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
- "Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır." (Haldun Taner)
- "Efendiden gizli yine herkes bildiğini okuyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Her şeye peki, olur der fakat sonunda gene bildiğini yapardı." (Haldun Taner)
- "Sütannenin sandık odası, bildim bileli akar." (Ömer Seyfettin)
-
[-i]
Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak
- "Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz." (Burhan Felek)
-
Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek
-
Tanımak, hatırlamak
- "Kadıncığım aç. Ben geldim. Bilemedin mi?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Sanmak, varsaymak, farz etmek
- "Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Sorumlu tutmak
- "Ben arkadaşını bilmem, seni bilirim."
-
İnanmak
- "Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku." (Necati Cumalı)
-
[-i]
İşine gelmek, uygun bulmak
- "Mal almasını bildi de parasını vermeyi mi bilmiyor?"
-
-a / -e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
- "Anlayabilmek. Gidebilmek. Kapayabilmek. Yazabilmek."
-
[-i]
Saymak
- "Teşekkürü borç bilirim."
-
[nsz]
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
- BİLSAT
-
-
[isim]
Bilgileşim
-
[isim]
Bilgileşim
- BİRİSİ
-
-
[zamir]
Herhangi bir kimse
- "Birisi sezecek olsa kim bilir ne dedikodular çıkarılırdı." (Erhan Bener)
-
[zamir]
Herhangi bir kimse
- BİİLAÇ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
İlaçsız, çaresiz
-
Umutsuz olarak
- "Kim bilir saat kaçlara kadar aç ve biilaç duracağız." (Sermet Muhtar Alus)
-
[sıfat]
İlaçsız, çaresiz
- BİLDİK
-
-
Tanıdık (kimse veya şey)
- "İstanbullu bir bildikte misafirim." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Hâlbuki ayrılık acısına ve ayrılık seslerine, bildik çıkmaklığım gerekti." (Refik Halit Karay)
-
Tanıdık (kimse veya şey)
- BİTEVİ
-
-
[zarf]
Tekdüze
-
[zarf]
Tekdüze
- BİBAHT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Bahtsız, kadersiz, kötü talihli
- "Bibaht kızımız henüz cahil, mahcup, gözü açılmamış." (Sermet Muhtar Alus)
-
[sıfat]
Bahtsız, kadersiz, kötü talihli
- BİZDEN
-
-
bizim tarafımızda olan (kimse)
- "Biz, Türkler, bütün tarihî hayatımızca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz!" (Atatürk)
- "Şehir uşağıyız. Bize de mi lolo? Bu işin içinde bir karı dalaveresi olduğunu anladım." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
bizim tarafımızda olan (kimse)
- BİLİNÇ
-
-
[isim]
İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur
- "İnsanın herhangi bir araçla ne yaşadığının bilincine varmasının bir doyum ve haz kaynağı olduğu unutulmamalıdır." (Ahmet Cemal)
- "Zırhlı otomobilin mitralyözü tarafından biçilir biçilmez, bilincini yitiriyor." (Atilla İlhan)
-
Bir toplumdaki ruhsal etkinliklerin veya ruhsal durumların bütünü
-
Dimağ
-
Temel bilgi, temel görüş
-
Algı ve bilgilerin zihinde duru ve aydınlık olarak izlenme süreci, şuur
- "Davranışlarını bir an önce bilincinin denetiminden kurtarmak için kadehleri birer dikişte boşaltmaya mı başladı?" (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur
- BİTKİN
-
-
[sıfat]
Gücü tükenmiş olan, çok yorgun, argın, aygın
- "Kalbinden vurulmuş gibi kendini cansız, bitkin bir vaziyette koltuğa atmıştı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Gücü tükenmiş olan, çok yorgun, argın, aygın
- BİRACI
-
-
[isim]
Bira yapıp satan kimse
-
Çok bira içen kimse
-
[isim]
Bira yapıp satan kimse
- BİRKAÇ
-
-
[sıfat]
Çok olmayan, az sayıda, az
- "Sade birkaç, nöbetçi görünüyordu." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Çok olmayan, az sayıda, az
- BİÇMEK
-
-
[-i]
Belli bir biçim vererek kesmek
- "Tahta biçmek."
-
Dikilecek kumaşı belli bir ölçüye ve modele uygun olarak makasla kesmek
-
Ekin, ot vb.ni orakla, tırpanla, makine ile kesmek
-
Yaylım ateşiyle öldürmek
-
Değer, paha, fiyat belirlemek
-
[-i]
Belli bir biçim vererek kesmek
- BİRSAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sanrı
-
[isim]
Sanrı
- BİGANE
- ...