Başında bak olan 6 harfli 9 kelime var. Bak ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde bak olan kelimeler listesine ya da sonu bak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında bak bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A B K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
BAK
2 Harfli Kelimeler
AB, AK
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BAKAYA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Askerlik çağına girenlerden son yoklamalarını yaptırarak askerlik kararı aldırdıkları hâlde çağrıldıklarında gelmeyen veya gelip de kıtalarına gitmeden toplandıkları yerlerden ayrılanlar
-
Ait olduğu yıl içinde toplanamayıp ertesi yıla kalan vergiler
-
Kalıntılar
-
[isim]
Askerlik çağına girenlerden son yoklamalarını yaptırarak askerlik kararı aldırdıkları hâlde çağrıldıklarında gelmeyen veya gelip de kıtalarına gitmeden toplandıkları yerlerden ayrılanlar
- BAKİYE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Artık, artan, kalan, geri kalan şey
- "Hastanelerde boş yatak kalmamış, çoğunda ikişer kişi, bakiyesini bahçeye yatırıyorlar." (Atilla İlhan)
-
Kalıntı
- "Bunun bir eski ev değil, dünyayı terk etmişlere mahsus bir manastır bakiyesi olduğunu anlardım." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Alacak ve borçlar arasındaki fark
-
[isim]
Artık, artan, kalan, geri kalan şey
- BAKICI
-
-
[isim]
Bakma işiyle görevlendirilen kimse
- "Ustanın anası yatalak oldu, yanına başka bir bakıcı kocakarı tuttum." (Aka Gündüz)
-
Genellikle çocuk, yaşlı ve hastalara bakma işiyle görevli kimse
-
Yeme içme, barınma ve eğitim karşılığında bakıcılık görevi yapan kimse
-
Bir şeyi satın almayı düşünmeden yalnızca bakarak ilgilenen kimse
- "Anlaşılıyor, alıcı değil, bakıcısın. Alıcı suratı yok sende pek." (Haldun Taner)
-
Kayırıcı
-
Yabancı ülkede bir aile yanında kalarak eğitimini sürdüren ve aynı zamanda o evin çocuklarına bakan kimse
-
Falcı
- "Bakıcılara, niyet kuyularına, Tezveren Dede'ye gitti." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Bakma işiyle görevlendirilen kimse
- BAKRAÇ
-
-
[isim]
Çoğunlukla bakırdan yapılan küçük kova
- "Kuyu bakracı."
-
[sıfat]
Bu kovanın alabildiği miktarda olan
- "Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Çoğunlukla bakırdan yapılan küçük kova
- BAKMAK
-
-
Bakışı bir şey üzerine çevirmek
- "Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim." (Cahit Sıtkı Tarancı)
- "Bak, bu söylediğin doğru!"
- "Bak bak, neler olmuş da haberimiz yok!"
- "Kim olduğumu anlasın bakalım!" (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Aramak
- "Bak şu işe!"
- "Akşam oluyor, baksana hava karardı."
-
Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak
- "Limana bakan penceresinden deniz görünürdü." (Orhan Veli Kanık)
- "Adamın aklına bak! Lafa bak! Kılığa bak!"
-
Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek
-
Beslemek, geçindirmek
- "Üç çocuklu bir aileye bakıyor."
-
Bir iş birinden beklenmek
- "Evin bütün işleri bana bakıyor."
-
Hastayı muayene etmek
-
Tedavi etmek için ilgilenmek
-
Yoklamak, incelemek, denemek
- "Git bak bakalım, evdeler mi? Şu hesaba sen de bak. Yemeğin tadına bakar mısınız?"
-
Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak
- "Pasaport işine polis bakar."
-
[nsz]
İlgilenmek
- "Baktılar, ettiler, ilaç, tedavi, faydası olmadı." (Erhan Bener)
-
Uğraşmak, meşgul olmak
- "Çocuğum, sen derslerine bak."
-
Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak
- "Bu iş beş bin liraya bakar."
-
Gözetmek, korumak
-
Renklerde benzemek, andırmak
- "Bu kumaşın rengi yeşile bakıyor."
-
Önem vermek, önem vererek üzerinde durmak
- "Aşka kutsal gözle bakanları üzmekten korkarım." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Anlamak, farkına varmak
- "Bazı akşamlar bakarım Halil savuşur, nereye gittiğini de kimseye söylemez." (Memduh Şevket Esendal)
-
Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak
- "Yemeğini yemene bak! Vaktini boş geçirmemeye bak!"
-
[nsz]
Bebeğin veya çocuğun eğitim ve bakımıyla ilgilenmek
- "Kadınlar, iş dönüşü çocuk bakıyor, yemek hazırlıyorlardı, o yorgunlukla." (Necati Cumalı)
-
Bakışı bir şey üzerine çevirmek
- BAKARA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İskambil kâğıdı ile oynanan bir kumar
- "Geçenlerde bir iş adamı bakarada yüz bin liraya yakın para kaybetti." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
İskambil kâğıdı ile oynanan bir kumar
- BAKLAN
-
-
[isim]
Anguda benzeyen kırmızı renkli bir çeşit yaban kazı (Otis tarda)
-
[isim]
Anguda benzeyen kırmızı renkli bir çeşit yaban kazı (Otis tarda)
- BAKKAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yiyecek, içecek vb. maddeleri perakende olarak satan kimse
- "Arkadaşlarımızdan Ethem de gitti, babası gibi bakkal oldu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bu maddelerin satıldığı dükkân
-
[isim]
Yiyecek, içecek vb. maddeleri perakende olarak satan kimse
- BAKİRE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Cinsel ilişkide bulunmamış dişi, kız, kızoğlan, kızoğlankız
- "Bu mahallede bakire kızları bakkal dükkânına bile yollamıyorlar." (Peyami Safa)
-
[isim]
Cinsel ilişkide bulunmamış dişi, kız, kızoğlan, kızoğlankız