Sonunda aşmak olan 8 harfli 22 kelime var. AŞMAK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde aşmak olan kelimeler listesine ya da başında aşmak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A A K M Ş Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
5 Harfli Kelimeler
AKŞAM, AŞMAK
4 Harfli Kelimeler
AKMA, AŞMA, KAMA, MAAŞ, MAŞA, ŞAKA, ŞAMA
3 Harfli Kelimeler
AKA, AMA, AŞK, KAM, KAŞ, MAŞ, ŞAK, ŞAM
2 Harfli Kelimeler
AK, AM, AŞ, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YANAŞMAK
-
-
[-e]
Bir şeyin, bir kimsenin yanına gelmek
- "Usulca avluya indim, rafa doğru yanaştım." (Falih Rıfkı Atay)
-
Vapur, kayık vb. kıyıya varmak
- "Günün birinde kocaman bir motor Santa Maria'ya yanaştı, içinden çıkan bir subay muhafızlarla uzun uzun görüştü." (Refik Halit Karay)
-
Karışmak, ilgilenmek, istek göstermek
- "Ali Mehmet Bey, cihetlere yanaşacak kimselerden değildir." (Sermet Muhtar Alus)
-
[nsz]
İlişki kurmak
- "Vahşi ve utangaç olduğu için pek yanaşmaz." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-e]
Bir şeyin, bir kimsenin yanına gelmek
- DOLAŞMAK
-
-
[nsz]
Gezmek, gezinmek
- "Belki otuz defa belki kırk defa, otelin merdivenlerini inip çıkıyor, her yeri dolaşıyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Doğru gitmeyip yolu uzatmak
- "Bu yoldan giderseniz çok dolaşırsınız."
-
Dönüp başka bir yönden gelmek
- "Dolaş da arka kapıdan gel."
-
Kan, damarlarda yer değiştirmek
- "Damarlarında aynı kan dolaşıyor."
-
Saç, iplik vb. şeyler birbirine karışarak güç çözülür duruma gelmek
- "Saçları taranmamaktan dolaşmış."
-
[-i]
Bir yeri belli bir amaçla gezmek
- "Müzeleri dolaşmak."
-
Denetlemek amacıyla bir yeri gezmek
-
Nefes, el bir şey üzerinde hafifçe hareket etmek
-
Gezinmek
-
Çok kimse tarafından söylenmek
-
Belirmek
- "Başında dolaşan bir tehlikeden bahsediyorum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[nsz]
Gezmek, gezinmek
- URLAŞMAK
-
-
[nsz]
Ur durumuna gelmek
-
[nsz]
Ur durumuna gelmek
- SIVAŞMAK
-
-
[-e]
Bulaşmak, üstüne sürülmek
-
[nsz]
Sıvık veya sıvışık bir duruma gelmek
-
[-e]
Bulaşmak, üstüne sürülmek
- ANLAŞMAK
-
-
[nsz]
Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek, antant kalmak
- "Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kuruluna başvurabilir." (Anayasa)
-
[-le]
Sözleşmek, sözleşme imzalamak
-
[nsz]
Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek, antant kalmak
- OYNAŞMAK
-
-
[nsz]
Birbiriyle oynamak
- "Kardeşleri ile oynaşıyor, güreşiyor ve onları yeniyordu." (Ahmet Hikmet)
-
Âşıktaşlık etmek
- "Bu anlarda, en güzel bildiği birisiyle oynaşmak bile zevksizdir." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Birbiriyle oynamak
- SAVAŞMAK
-
-
[nsz]
Ordu ölçüsünde iki silahlı kuvvet karşı karşıya gelip çarpışmak, vuruşmak, muharebe etmek
-
Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla mücadeleye girişmek
- "Azmi'yi bizimle beraber gelmeye pek güçlükle razı edebilmişizdir. Hatta bir kere de gazinonun kapısında bizden kaçmaya savaşmıştır." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Ordu ölçüsünde iki silahlı kuvvet karşı karşıya gelip çarpışmak, vuruşmak, muharebe etmek
- OYDAŞMAK
-
-
[nsz]
Düşünce birliği içerisinde olmak
-
[nsz]
Düşünce birliği içerisinde olmak
- YARAŞMAK
-
-
[nsz]
Yakışmak, uymak
- "Gözlerim koyu olduğu için kuyruklu sürme, bana pek yaraşır." (Sermet Muhtar Alus)
-
Yatkın olmak
- "Söylenen sözü anlıyor, eli hemen her işe yaraşıyordu." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[nsz]
Yakışmak, uymak
- KAMAŞMAK
-
-
[nsz]
Güçlü bir ışık sebebiyle göz bakamaz olmak
- "Işıktan gözlerimiz kamaşıyor." (Refik Halit Karay)
-
Ekşi bir şey sebebiyle diş uyuşup tedirginlik vermek
-
[nsz]
Güçlü bir ışık sebebiyle göz bakamaz olmak
- SATAŞMAK
-
-
[-e]
Bir kimseyi rahatsız edecek davranışta bulunmak, musallat olmak
- "Edepsiz bir sarhoş, eskiden tanıdığı bir kadına sataşıyor." (Necati Cumalı)
-
Sarkıntılık etmek
- "Ne münasebet gider de komşunun hizmetçi kızına sataşırsın?" (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Bir kimseyi rahatsız edecek davranışta bulunmak, musallat olmak
- ADLAŞMAK
-
-
[nsz]
Ad durumuna gelmek
-
[nsz]
Ad durumuna gelmek
- UĞRAŞMAK
-
-
[-le]
Bir iş üzerinde sürekli çalışmak
- "Muhacir kümeleri arasında, ekmek dağıtmakla uğraşan yaşlıca bir adama seslendi." (Peyami Safa)
-
[-e]
Bir işi başarmaya çalışmak, iş edinmek
- "İkisi barbut oynuyor, üçüncüsü, en küçükleri, bir çekirgeye sigara içirmeye uğraşıyordu." (Haldun Taner)
-
Zamanını bir işe verme durumunda kalmak
- "Ee, hadi yürü yahu. Senlen mi uğraşacağız?" (Haldun Taner)
-
Savaşmak
- "Düşmanlarla uğraşmak için sonuna kadar çalışmaya azmettik." (Atatürk)
-
Birine kötü davranmak
- "Aman, siz de hep beybabamla uğraşırsınız!" (Ömer Seyfettin)
-
[-le]
Bir iş üzerinde sürekli çalışmak
- BULAŞMAK
-
-
[nsz]
Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek
- "Tabak bulaştı."
-
[-e]
İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek
- "Yüzüne gözüne yer yer kepek bulaşmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-e]
Hastalık geçmek, sirayet etmek
- "Çocuğa suçiçeği bulaşmış."
-
[-e]
Çatmak, sataşmak, tedirgin etmek
- "Atiye'nin ters ters yüzüne bakmasına aldırmadan yerde bir dirseğinin üstüne uzanmış keyifle yatan Seyit'e bulaştı." (Lâtife Tekin)
-
[-e]
İstemeden veya rastlantı sonucu bir işe karışmak
- "Seninle hiç alakası olmayan bu işe bulaşmak istemiyorsun." (Ahmet Ümit)
-
[nsz]
Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek
- AĞLAŞMAK
-
-
[nsz]
Birlikte ağlamak
- "Onlar, hanım, evlatlık bir türlü birbirlerinden ayrılamayarak karanlıkta ağlaşıyorlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Sızlanmak
-
[nsz]
Birlikte ağlamak
- KUBAŞMAK
-
-
[nsz]
İmece ile iş yapmak, yardımlaşmak
-
[nsz]
İmece ile iş yapmak, yardımlaşmak
- ALLAŞMAK
-
-
[nsz]
Al duruma gelmek
- "Yanakları allaşmış, yusyuvarlak, tostoparlak bir adam olmuş." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[nsz]
Al duruma gelmek
- AKLAŞMAK
-
-
[nsz]
Ak duruma gelmek, ağarmak, beyazlaşmak
-
[nsz]
Ak duruma gelmek, ağarmak, beyazlaşmak
- UZLAŞMAK
-
-
[nsz]
Aralarındaki düşünce veya çıkar ayrılığını, karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşmak, karşılıklı anlaşmak ve mutabık kalmak, antant kalmak
- "O vakit politika ile mücerret ilmi birbiriyle gayet kolay uzlaşır şeyler sanıyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Aralarındaki düşünce veya çıkar ayrılığını, karşılıklı ödünlerle kaldırarak uyuşmak, karşılıklı anlaşmak ve mutabık kalmak, antant kalmak
- DALAŞMAK
-
-
[nsz]
Köpekler boğuşup birbirini ısırmak
-
Ağız kavgası etmek
- "Günün birinde hain bir kedi bir kuyruk parçasını kapıp kaçmış, o da bunun için günlerce karısıyla dalaşmış." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Köpekler boğuşup birbirini ısırmak