Sonunda atmak olan 6 harfli 6 kelime var. ATMAK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde atmak olan kelimeler listesine ya da başında atmak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A A K M T Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
5 Harfli Kelimeler
ATMAK, KATMA, MAKAT, MAKTA, TAKMA
4 Harfli Kelimeler
AKMA, ATAK, ATMA, KAMA, TAAM, TAKA
3 Harfli Kelimeler
AKA, AMA, ATA, KAM, KAT, MAT, TAK, TAM
2 Harfli Kelimeler
AK, AM, AT, MA, TA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÇATMAK
-
-
[-i]
Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak
- "Avlusunda silahlarını çatmış, ayaklarını germiş askerler var." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kereste vb.ni birbirine tutturmak
-
Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek
- "Koca bir nahiye titreştik, odunsuz yattık / O büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Yükü hayvana iki yanlı yüklemek
-
Başa yemeni, çatkı, yazma vb.ni bağlamak
-
Kaşı, yüzü sertlik, öfke bildiren bir duruma sokmak
- "Komiser o yana doğru geldiğinden polis kaşlarını çattı." (Haldun Taner)
-
[-e]
Üzücü, kızdırıcı veya şaşırtıcı olaylarla karşılaşmak
- "Hacı Mustafa bağırıyor, ömründe böyle bir işe çatmadığını söylüyordu." (Refik Halit Karay)
-
[-e]
Yazıyla veya sözle sataşmak
- "Böyle söyler de sonra yemek biraz azca çıkarsa yahut pek düzgün olmasa aşçıya çatacak gibi olur." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Rastlamak, karşılaşmak
- "Nerden çattım böylesi bir güzele..." (Cahit Sıtkı Tarancı)
-
[nsz]
Sırası gelmek, zamanı gelmek
- "Bir karara varma zamanı gelip çatmıştı." (Cahit Uçuk)
-
[-e]
Gemiler birbirine çarpmak
-
[-i]
Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak
- SATMAK
-
-
[-i]
Bir değer karşılığında bir malı alıcıya vermek
- "Geniş arazisini parselleyip sattı." (Tarık Buğra)
-
[nsz]
Kendinde olmayan bir şeyi var gibi göstermek, taslamak
- "Onun yerinde kim olsa bu kadar azamet satardı." (Peyami Safa)
-
Bir kimse, kendini veya başkasını olduğundan daha önemli, yetkili ve değerli göstermek
- "Herhâlde beni de satmasını bilmiş olacaktı ki hatırlılar masasında ehemmiyetli bir adam gibi karşılandım." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir çıkar karşılığında bir şeyi gözden çıkarmak, feda etmek
-
Bir yolunu bularak birinden ayrılmak
- "Yanımdakini satamazsam size gelemeyeceğim."
-
[-i]
Bir değer karşılığında bir malı alıcıya vermek
- YATMAK
-
-
[nsz]
Bir yere veya bir şeyin üzerine boylu boyunca uzanmak
- "Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak." (Nazım Hikmet)
- "Yatıp kalkıp anama dua ediyorum."
- "Yatıp kalktığım odamın penceresinden bakınca bir baştan bir başa bütün sokağı görüyordum." (Necati Cumalı)
-
Uyumak veya dinlenmek için yatağa girmek
- "Öteki, çok kadınla oynaşmış ve hatta yatıp kalkmış, sevda damarları kaşarlanmış bir gençti." (Memduh Şevket Esendal)
-
Yatay veya yataya yakın bir duruma gelmek, eğilmek
- "Rüzgârdan bütün ekinler yattı. Gemi sağa yattı."
-
Hastalık sebebiyle yatakta kalmak
- "Gün geçmeden bronşiti, çarpıntısı tutar; yatak yorgan yatar." (Sermet Muhtar Alus)
-
Geceyi geçirmek üzere bir yerde kalmak
- "Bu gece nerede yatacağız?"
- "Tavuk pazarındaki handa yatmakta devam ediyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Boş yere beklemek
- "Mallar depoda yatıyor."
-
İşlemez, çalışmaz durumda kalmak
- "Gemi limanda yatıyor."
-
Bir özellik kazanmak için bir şeyin içinde beklemek
- "Turşu sirkede yatıyor."
-
Belli bir süreyi cezaevinde geçirmek
-
Ölü gömülmüş olmak
- "Mezarlık servilerinin altında ninelerim, teyzelerim yatarlardı." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Düz bir duruma gelmek, düzleşmek
- "Kumaş iyice ütülenince yattı."
-
[-le]
Cinsel ilişkide bulunmak
-
Bir düşünceyi veya bir öneriyi benimsemek, razı olmak
-
Heves etmek, eğilmek
- "Çalı süpürgelerinin kırmızı çiçeklerindeki bal kokusuna yatmışlardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bulunmak, var olmak
- "Her ayrıcalık hevesinin kökeninde bir kompleks, bir göstermecilik duygusu yattığı görülür." (Haldun Taner)
-
Olumsuz veya başarısız bir sonuç almak
- "Takım bu sezon yattı."
-
İşsiz kalmak, çalışmamak
-
[nsz]
Bir yere veya bir şeyin üzerine boylu boyunca uzanmak
- TATMAK
-
-
[-i]
Dil yardımıyla bir şeyin tadının nasıl olduğunu anlamak
- "Ben de tadabilir miyim? Çok merak ediyorum." (Tarık Buğra)
-
Bir şeyden az miktarda yemek veya içmek
- "O meşhur beyaz şaraplarını tattık." (Haldun Taner)
-
Bir duruma uğramış olmak
- "Yaşamın her acısını tatmış."
-
Duymak, hissetmek
-
[-i]
Dil yardımıyla bir şeyin tadının nasıl olduğunu anlamak
- KATMAK
-
-
[-i]
Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak, ilave etmek
- "Sirkeye su katmak."
-
Bir araya getirmek
- "Fadime, bu yavru bolluğu arasında kuzuları çocuklara ve çocukları kuzulara katarak en olgun bir saadet içinde yaşamış." (Halide Edip Adıvar)
-
Birlikte göndermek
- "Kafileye muhafız katmak."
-
Döllenmeyi sağlamak için erkek hayvanı dişinin yanına salmak
-
[-i]
Bir şeyin içine, üstüne veya yanına, niteliğini değiştirmek veya niceliğini artırmak için başka bir şey eklemek, karıştırmak, ilave etmek
- BATMAK
-
-
[nsz]
Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek
- "Sonra hani bir gemimiz batmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Belki de battı balık yan gider diye eşinizle birlikte lüks bir gece kulübünü göze aldınız." (Haldun Taner)
-
Dünyanın dönüşü dolayısıyla güneş, ay ve yıldız ufkun altına inmek
- "Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
İflas etmek
-
Kirlenmek
- "Üstüm başım battı."
-
[-e]
Saplanmak
- "Ayağına yolda diken batmıştı." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[-e]
Tedirgin etmemesi gereken şeyler tedirgin etmek
- "Bazı kimselere para batar, sarf edecek yer ararlar."
-
[-e]
Hoşa gitmeyen bir duruma uğramak
- "Abdi Bey'in sabırsız, çabuk parlamaya yatkın mizacına karısının tevekküllü ve sakinliği fena hâlde batıyor." (Atilla İlhan)
-
Yok olmak
-
[-e]
Çökmek
- "İçeriye batmış gözleri kadına dikilmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Daha kötü bir duruma uğramak
-
Yıkılmak, egemenliği sona ermek
- "Bizans kurulduğundan battığı tarihe kadar 1125 sene geçmişti." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[-e]
Dokunmak, incitmek
- "Onun her sözü bana batar."
-
[nsz]
Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek