Sonunda an olan 5 harfli 159 kelime var. AN ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde an olan kelimeler listesine ya da başında an olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SAPAN
-
-
[isim]
İki ucu ip, ortası örme veya meşin olan bir taş atma aracı
- "Gökçe Bacı, bağrına saplanan bir okla, sapan sallayan eli havada, yere düşüyor." (Tarık Buğra)
-
Genellikle çocukların kuş vurmak için kullandıkları, iki ucuna lastik ve lastiklerin arasına da geniş bir meşin parçası bağlı bulunan çataldan oluşan araç
- "Cebine sakız gibi kuru üzümü doldurdun mu elde sapan, incir kuşu avına çıkarsın." (Atilla İlhan)
-
Kaldırılacak bir şeyin üzerine geçirmek için halattan yapılan çember
-
Makarayı bir yere bağlamak için tablaların çevresine geçirilen halat veya demir kuşaklar
-
[isim]
İki ucu ip, ortası örme veya meşin olan bir taş atma aracı
- URGAN
-
-
[isim]
Keten, kenevir, pamuk, jüt gibi türlü dokuma maddelerinden yapılan ince halat
- "Kadınının boynunda pembe urgan gibi bir yemeni var." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Keten, kenevir, pamuk, jüt gibi türlü dokuma maddelerinden yapılan ince halat
- KAŞAN
-
-
[isim]
Hizmet veya binek hayvanları durup işeme
-
[isim]
Hizmet veya binek hayvanları durup işeme
- ZAMAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit
- "Zaman geçtikçe hafifleyecek yerde, daha ziyade ağırlaşan bir vicdan azabı duyarım." (Ömer Seyfettin)
- "Nihayet yalnız kaldığım bir zamanı avlayarak yanıma yaklaşıyor." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Kaybolmuş şeyleri bulurum ama sen zamanı geçirmişsin, saatini bulamadım." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bu sürenin belirli bir parçası, vakit
- "Efendiler, az söylemek çok yapmak zamanı gelmiştir." (Atilla İlhan)
-
Belirlenmiş olan an
-
Çağ, mevsim
- "Gül zamanı. Çocukluk zamanı."
-
Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler, vakit
-
Dönem, devir
- "Eski müdür zamanında hayli şımarmış olan bu miskin ve ukala herifi sepetledi." (Haldun Taner)
-
Bir süre ile ilgili durum ve şartlar
- "Sigarasını efkârlı olduğu zamanlar yaptığı gibi sık nefeslerle çabuk çabuk içiyordu." (Haldun Taner)
-
Olayların oluş ve akış sırasını belirleyen, düzenli ve dönemli gök olaylarını birim olarak kullanan sanal bir kavram
-
Fiillerin belirttikleri geçmiş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, geniş zaman kavramı
- "Geldi, gelmiş, geliyor, gelecek, gelir."
-
Yer kabuğunun geçirdiği gelişimde belirlenen ve fosillere göre dörde ayrılan geniş evrelerden her biri
-
[isim]
Bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süre, vakit
- FİGAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bağırarak ağlama, inleme
- "Emrah eder düştüm dile / Bülbül figan eder güle." (Erzurumlu Emrah)
-
[isim]
Bağırarak ağlama, inleme
- İNTAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Mikroptan ileri gelen hastalık
- "Yaranın intan ile karışması sizi fazla zayıf düşürmüş." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Kokuşma, kötü kokma
-
[isim]
Mikroptan ileri gelen hastalık
- AYVAN
-
-
[isim]
Eyvan
-
[isim]
Eyvan
- ÇİGAN
- ...
- NİHAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Gizli
-
[sıfat]
Gizli
- UNVAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir kimsenin işi, mesleği veya toplum içindeki durumu ile ilgili olarak kullanılan ad, san
- "Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı / Türk'üm, bu ad her unvandan üstündür." (Ziya Gökalp)
-
[isim]
Bir kimsenin işi, mesleği veya toplum içindeki durumu ile ilgili olarak kullanılan ad, san
- KOZAN
- ...
- YABAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İnsan yaşamayan ıssız yer
- "Kendini pek yabana atma. Olabilir ki bu kadın sana tutulmuştur." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Issız yerde yaşayan veya yetişen canlı
- "Yaban keçisi. Yaban kedisi. Yaban sarımsağı."
-
[sıfat]
Issız
- "Yalnız, yaban ormanda yaşayan yerliler bu zehrin ilacını bilirler." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yabancı, el, yerli halktan olmayan kimse
- "Yerliler bize yaban derler ve aramıza katılmazlardı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
İnsan yaşamayan ıssız yer
- YAMAN
-
-
[sıfat]
Güç, etki veya beceri bakımından alışılmışın üzerinde olan (kimse)
- "Sen yaman bir inkılapçı olacaksın Yıldız." (Aka Gündüz)
-
Kötü, korkulan (kimse)
-
Alışılmadık, olağanın dışında
- "Köhne çatısı yaman bir gürültü ile birdenbire sarsıldı." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[sıfat]
Güç, etki veya beceri bakımından alışılmışın üzerinde olan (kimse)
- AKRAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yaş, meslek, toplumsal durum vb. bakımından birbirine eşit olanlardan her biri, boydaş, taydaş, öğür
- "Babası silik, adsız bir berberken çocuk bütün akranlarını çekerek dükkânını canlandırdı." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Yaş, meslek, toplumsal durum vb. bakımından birbirine eşit olanlardan her biri, boydaş, taydaş, öğür
- ÇOBAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Koyun, keçi, sığır, manda sürülerini otlatan kimse
- "Çoban kaval çaldı sordu bülbüle / Sürülerim hani, ovam nerede?" (Ziya Gökalp)
-
[isim]
Koyun, keçi, sığır, manda sürülerini otlatan kimse
- ELVAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Renkler
-
[sıfat]
Türlü renklerde olan
- "Çok aradım bulamadım dengimi / Elvan çiçeklerden aldım rengimi." (Halk türküsü)
-
[isim]
Renkler
- HİZAN
- ...
- VEGAN
- ...
- ALKAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Doymuş alifatik hidrokarbonların genel adı, parafin
-
[isim]
Doymuş alifatik hidrokarbonların genel adı, parafin
- KAMAN
- ...