Sonunda z olan 3 harfli 50 kelime var. Z harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde z harfi olan kelimeler listesine ya da başında z harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KEZ
-
-
[isim]
Bazı sayı sıfatlarıyla birlikte kullanılarak bir olayın ve olgunun her bir tekrarlanışını bildiren söz, defa, kere, sefer
- "İki kez İstanbul'a gittim."
-
[isim]
Bazı sayı sıfatlarıyla birlikte kullanılarak bir olayın ve olgunun her bir tekrarlanışını bildiren söz, defa, kere, sefer
- RUZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gün
-
[isim]
Gün
- SİZ
-
-
[zamir]
Çokluk ikinci kişi zamiri
- "... sizden iyi olmasın pek babacan, cana yakın bir adamdır." (Haldun Taner)
- "Doktor 'size doyum olmaz' diye gülerek müsaade istedi. Ayağa kalktı." (Ömer Seyfettin)
-
Bir kişiye saygı ve incelik belirtisi olarak kullanılan bir seslenme sözü
-
[zamir]
Çokluk ikinci kişi zamiri
- ŞAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Ayrık, kural dışı, müstesna
-
[sıfat]
Ayrık, kural dışı, müstesna
- SÖZ
-
-
[isim]
Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil
- "Aklıma bu maaş meselesinden bir kere de Ahmet Kerim'e söz açmak geldi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Toplantıda ilk olarak başkan söz aldı."
- "Numaralar okunuyor, görüşüyoruz, gruplardan gruplara sözler atıyoruz, şakalar ediyoruz, ne hoş eğleniyoruz." (Refik Halit Karay)
- "Söz bir, Allah bir, seni ele vermem." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük
- "İşimin yapılacağı konusunda bakandan söz aldım."
- "Sarhoşlar söz atıyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Bu toplantıda büyüklere söz düşmüyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Hâlbuki bu münasebetsiz dedikodular mektebe de söz getirmeye başladı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi
- "Yer yer birçok türküde rastladığımız beylik sözler de vardı içinde." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Kesinlik kazanmayan haber, söylenti
- "Ortalıkta bir söz dolaşıyor."
-
Bir işi yapacağını kesin olarak vadetme
- "O, sözünde duran bir adamdır."
-
Müzik parçalarının yazılı metni, güfte
- "Şarkının sözleri çok anlamlı."
-
[isim]
Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil
- YÜZ
-
-
[isim]
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
-
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
-
[sıfat]
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
-
Kere, kat vb. kelimeler ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatan söz
- "Hikmet Bey'in kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü." (Sermet Muhtar Alus)
-
[isim]
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
- VAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Konma, konulma
-
Birine ayırma, ona ait olma
-
[isim]
Konma, konulma
- BAZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Temel
- "Baz fiyat."
-
[isim]
Taban
-
[isim]
Bir asitle birleştiğinde bir tuz oluşturan madde, esas
-
[sıfat]
Temel
- HIZ
-
-
[isim]
Çabukluk, sürat
- "Hikâyede baştan sona kadar hareket ve hız olmalıdır." (Falih Rıfkı Atay)
- "Fırtına hızını aldı."
- "Güneş hızını kaybedince bu yapışkan su donar, yapraklar ellenebilir, toplanabilir duruma gelir." (Necati Cumalı)
-
Bir hareketten doğan güç, şiddet
- "Yağmur şimdi hızını daha da arttırmıştı." (Haldun Taner)
- "Münakaşa tekrar eski hızını alamayarak biraz sonra söndü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Çaba, güç, gayret, takat
-
Alınan yolun harcanan zamana oranı, sürat
-
[isim]
Çabukluk, sürat
- KÖZ
-
-
[isim]
Küçük kor parçası
-
[isim]
Küçük kor parçası
- KIZ
-
-
[isim]
Dişi çocuk
- "Düşüncesi bu noktaya gelince birdenbire Azize'nin küçük kızını hatırladı." (Halide Edip Adıvar)
- "Kız gibi oğlan."
- "Sen kızı kandıracaksın, sonra kaynananla gidip kızı isteyeceksin." (Halide Edip Adıvar)
-
Bakire
- "Bulursam namuslu bir kızla evleneceğim." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Yemekten sonra sürgün herifin aklını yoklamak için, kızım sana dedim, gelinim sen işit, demeye getirip sordu." (Kemal Tahir)
-
Üzerinde kadın resmi bulunan iskambil kâğıdı
- "Karo kızı."
- "Şimdi de kucağında evirip çevirdiği İngiliz malı, kız gibi mavzerine bakıyor, gözlerini ondan ayırmıyordu." (Tarık Buğra)
-
[ünlem]
Dişi cinsten birine daha yaşlı biri tarafından kullanılan bir seslenme sözü
-
[isim]
Dişi çocuk
- SAZ
-
-
[isim]
Genellikle su kıyılarında, bataklık yerlerde yetişen ince kamış, hasır otu, kiliz, kofa
- "Köyün saz kaplı, karanlık çökmüş damlarına seslendi." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Bu kamıştan yapılmış
-
[isim]
Genellikle su kıyılarında, bataklık yerlerde yetişen ince kamış, hasır otu, kiliz, kofa
- ARZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sunma
-
Piyasaya mal sürülmesi
- "Demin de arz ettiğim gibi karakolda izah ederim." (Tarık Buğra)
-
Yüksek bir makama anlatma, bildirme
-
[isim]
Sunma
- FAZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Elektrik geriliminde evre
-
[isim]
Elektrik geriliminde evre
- BEZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Pamuk veya keten ipliğinden yapılan dokuma
- "Arkamıza kefenimsi bezler geçirip kuşakla bağladılar." (Falih Rıfkı Atay)
-
Pamuktan, düz dokuma
- "Amerikan bezi. Kaput bezi."
- "Ben senin az mı bezini yıkadım."
-
Herhangi bir cins kumaş
- "Çadır bezi. Yelken bezi."
-
Herhangi bir iş için kullanılan dokuma
-
Gelişigüzel kumaş parçası, çaput
- "Şurasını ıslak bezle silmeli."
-
[sıfat]
Kumaş veya dokumadan yapılmış
- "Bez bebek."
-
[isim]
Pamuk veya keten ipliğinden yapılan dokuma
- TÖZ
-
-
[isim]
Kök, asıl, cevher
-
Değişenlerin özünde değişmeden kaldığı varsayılan idealist kavram, cevher
-
[isim]
Kök, asıl, cevher
- ÇÖZ
-
-
[isim]
Bumbar, bağırsak
-
Bumbarın yağı
-
[isim]
Bumbar, bağırsak
- DOZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir ilacın bir defada veya bir günde alınması gereken miktarı
- "Ruhsal gerilimlerimiz varsa düşük dozda Diazem falan alın, hiç değilse..." (Çetin Altan)
-
Bir maddenin bir birleşiğe, bir karışıma giren veya girmesi gereken belli miktarı, düze
- "Saygının ve sevginin dozunu iyi ayarlayabilmeli insan." (Atilla İlhan)
- "Şakanın dozu kaçmıştı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Genellikle bir davranış, bir konuşma vb.nde yeterli görülen ölçü
- "Çok ölçülü konuşur ve onun etrafındaki lakırtıları muayyen bir dozu geçmezdi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Bir ilacın bir defada veya bir günde alınması gereken miktarı
- BİZ
-
-
[zamir]
Çokluk birinci kişiyi gösteren söz
- "Biz, Türkler, bütün tarihî hayatımızca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz!" (Atatürk)
- "Şehir uşağıyız. Bize de mi lolo? Bu işin içinde bir karı dalaveresi olduğunu anladım." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Bazen teklik birinci kişi zamiri "ben" yerine kullanılan bir söz
- "Biz kendisini aldığımız zaman vücudu pek ince idi." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[zamir]
Çokluk birinci kişiyi gösteren söz
- GEZ
-
-
[isim]
Okun, kirişe geçen ucundaki kertik
- "Bağ hendeğine sinip tüfeği geze aldım." (Memduh Şevket Esendal)
-
Tüfek, tabanca vb. ateşli silahlarda namlunun gerisinde bulunan ve nişan alırken arpacıkla birlikte göz ile hedef arasında aynı doğru üzerine getirilen kertik
-
[isim]
Okun, kirişe geçen ucundaki kertik