Başında y olan 6 harfli 203 kelime var. Y harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde y harfi olan kelimeler listesine ya da sonu y harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında y bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

YAYILI

  1. [sıfat] Yayılmış, serilmiş
    • "Kaymakamlık odasında bile seccadesi yayılı dururdu." (Memduh Şevket Esendal)

YAYLAK

  1. [isim] Otlak

YELEME

  1. [sıfat] Havai

YOLBUL
...
YUVALI

  1. [sıfat] Bir yuva içinde bulunan, yuvası olan

YANMAK

  1. [nsz] Birleşiminde karbon bulunan maddeler, ısı ve ışık yayarak kül durumuna geçip yok olmak
    • "Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir..." (Anayasa)
    • "Bir babam olduğunu, nasıl yana yana istediğini size anlatamam." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Herife bir tokat yahut bir yumruk yerleştiremediğine bile yandı durdu." (Peyami Safa)
    • "Ali Safa Bey bir şeye çok yanıp yakılıyordu, işini daha gizli görebilirdi." (Yahya Kemal)
  2. Ateş durumuna geçmek, tutuşmak
    • "Kömür yandı. Ocaktaki odun yandı."
    • "Her şeyden önce bir bakanlık koltuğuna kurulmak ihtirasıyla yanıp tutuştuğunu ve oraya varmak için her vasıtayı mübah saydığını sezip anlamamış mıydı?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  3. Isı, ışık veren bir konuma geçmek
    • "Gece oldu ışıklar yandı, yatsı vakti geldi." (Memduh Şevket Esendal)
  4. Bütünü veya bir bölümü ateş veya sıcaklığın etkisi ile bozulmak, kömür durumuna geçmek
    • "Yemek yandı. Ekmek yandı."
  5. Isı etkisiyle vücudun bir yanı yara olmak, kızarmak veya rengi koyulaşmak
    • "Ateşe dokundu, eli yandı. Güneşten kolları yandı."
  6. Vücut veya nesnelerin ısısı artmak
    • "Ateşler içinde, günlerce titreyerek yanar." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Odamız yaz günleri çinkodan damın altında yanar durur." (Orhan Veli Kanık)
  7. Parlamak, parıldamak
    • "Birkaç batarya top, kızgın güneş altında pırıl pırıl yanıyor." (Falih Rıfkı Atay)
  8. Birtakım etmenlerin etkisiyle işe yaramaz duruma gelmek
    • "Kumaş boyadan yanmış. Ekinler dondan yanmış."
  9. Yanık acısına benzer bir acı duymak
    • "Boğazım yanıyor. Biberden ağzım yandı."
  10. Kendini göstermek, çabalamak
    • "Çocuklar, kendilerini beğendirmek için yanıyorlar." (Reşat Nuri Güntekin)
  11. Çok üzülmek
    • "Bu yaz tatil yapamayacağıma yanıyorum."
  12. Çok sevmek, büyük bir aşk ile sevmek
  13. Hükümsüz kalmak, değerini yitirmek
    • "Vaktinde değiştirilmeyen kâğıt paralar yandı."
  14. Zarara, kötülüğe uğramak
    • "Maazallah, birimize kitaptan rastgele bir şey soracak olsa yandığımız gündü." (Haldun Taner)
  15. Çocuk oyunlarında oyun dışı olmak
  16. Bir bir sıralamak, dile getirmek, dert dökmek, anlatmak
    • "Yazı yazmak, hayatımı anlatmak, kalbimi dökmek ihtiyacıyla yanıyorum." (Sermet Muhtar Alus)

YARAMA

  1. [isim] Yaramak işi

YEGANE
...
YOĞRUM

  1. [isim] Yoğurma işi

YAKICI

  1. [sıfat] Yakma özelliği olan, yakan
    • "Sanki sesleri güneşin yakıcı aydınlıklarını ürpertiyor." (Ömer Seyfettin)
  2. [isim] Yakı yapan veya satan kimse
  3. Etkili, dokunaklı
  4. Başka bir maddeyle birleşerek o maddenin yanmasını sağlayan (madde)
    • "Oksijen yanıcı değil, yakıcıdır."

YÜKLEM

  1. [isim] Cümlede oluş, iş ve hareket bildiren kelime veya kelime grubu, haber, mahmul
    • ""Çocuk çalışkandır" ve "Çocuk çok çalışır" örneklerinde "çalışkandır" ve "çalışır" birer yüklemdir."
  2. Bir konu için olumlanan veya inkâr edilen şey, mahmul

YILLIK

  1. [sıfat] Yapımından veya doğumundan başlayarak üzerinden bir yıl geçmiş olan
    • "O gün yıllık hesapları getirmişlerdi." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Bir yıl için, senelik, senevi
    • "Evi yıllık tuttular."
  3. Yılda bir yapılan
    • "Kuruluşun yıllık toplantısı."
  4. [isim] Bir yılda verilen ücret
    • "Bu evin yıllığı bir milyon liradır."
  5. [isim] Yılda bir çıkan ve o yılın olaylarını anlatan kitap, bülten, dergi vb. eser, salname
  6. [isim] Yılın gün, hafta, ay vb. bölümlerinden başka, bayram, yıl dönümü gibi belli günleri ve birtakım astronomi, meteoroloji, istatistik bilgilerini gösteren kitap biçiminde takvim, almanak
  7. [isim] Öğretim yılı sonunda hazırlanan, öğrenci, öğretmen ve yöneticilerin özellikleriyle ilgili bilgiler ile eğlendirici konuların yer aldığı kitap

YELKEN

  1. [isim] Rüzgâr gücünden yararlanarak geniş bir yüzey oluşturacak biçimde yan yana dikilen ve teknenin direğine uygun bir biçimde takılarak onu hareket ettiren kumaş veya şeritlerin tümü
    • "Rıhtıma kurumak üzere yelkenler serilmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Kayıkçı yelkeni açmak için ilkin direği yerine oturtmalıdır." (Salâh Birsel)
    • "Ben böyle çıkışınca ister istemez yelkenleri suya indiriyorlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Yelkenli
    • "Yelken yarışları."

YATILI

  1. [sıfat] Geceleri de kalınıp yatılan (okul vb.), leyli
  2. Geceleri de kalıp yatan (öğrenci, konuk), leyli

YALPIK

  1. [sıfat] Derinliği az ve geniş olan, yayvan

YAĞMUR

  1. [isim] Atmosferdeki su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan ve yeryüzüne düşen yağışın sıvı durumda olanı, yağar, yağış, baran, bereket, rahmet
    • "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Ben önde, Nezir arkada, çamurlu yoldan, yağmur yiye yiye elimdeki pilli fenerin ışığında yürüyoruz." (Refik Halit Karay)
  2. Çok ve sık düşen, gelen şey
  3. Çokluk, bolluk
    • "Para yağmuru. Övgü yağmuru."

YIPRAK

  1. [sıfat] Yıpranmış, aşınmış, eski
    • "İç cebindeki meşin cüzdandan çıkardığım, ortasından ikiye bölünmüş yıprak bir sarı kâğıdı uzatıyorum." (Reşat Nuri Güntekin)

YÜKSEK

  1. [sıfat] Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan
    • "... mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı." (Ömer Seyfettin)
    • "Karşımdakilerin içtimai mevkileri ne kadar yüksek olursa ben o kadar yüksekten alırım." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "O kadar nefret ettiğim İsmail, kim bilir bana ne yüksekten bakacak." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Bekçi, onlardan cesaret almış gibi şimdi daha yüksekten konuşuyordu." (Haldun Taner)
  2. Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan
    • "İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor." (Haldun Taner)
  3. Güçlü, etkili, şiddetli
    • "Yüksek basınç. Yüksek gerilim."
    • "Güya bütün memleket arkamızda imiş gibi yüksek perdeden konuşmaya başlamıştık." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  4. Derece veya makamı bakımından üstün
    • "Yüksek kurul."
  5. Normal değerlerin üstünde olan, çok
    • "Türk milletinin karakteri yüksektir." (Atatürk)
  6. Erdemli, faziletli
    • "Yüksek duygu."
  7. Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan
    • "Yüksek sosyete."
  8. [isim] Yukarıda, üst tarafta olan yer
    • "Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu." (Memduh Şevket Esendal)
  9. [zarf] Büyük para ile
    • "Yüksek oynamak."

YERSEL

  1. [sıfat] Yerle ilgili

YEKTEN

  1. [zarf] Birden, birdenbire
    • "Sabunlu elleriyle kapıyı açıp da kâhya kadın, selam sabahtan evvel, yekten ona, Rabia'yı niçin öğleden sonra dersten alıkoyduğunu sorunca şaşırdı." (Halide Edip Adıvar)
  2. Durup dururken

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü