Başında u olan 4 harfli 71 kelime var. U harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde u harfi olan kelimeler listesine ya da sonu u harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında u bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- URUP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Arşının sekizde biri uzunluğundaki ölçü
-
[isim]
Arşının sekizde biri uzunluğundaki ölçü
- UZAK
-
-
[sıfat]
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
- "Mualla, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu." (Peyami Safa)
- "Çocuklar ilk günü senden uzak durmuşlardı, nasıl bir kişi olduğunu kestiremiyorlardı." (Tarık Dursun K)
- "Ben uzak düşmemeye çalışır, karşılarında bir yere ilişirdim." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Arada çok zaman bulunan
- "Uzak bir gelecekte neler olacağı bilinmez."
-
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
- "O böyle işlerden pek uzaktır."
-
İhtimali az olan
- "Ben bu işi çok uzak görüyorum."
-
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
- "Ne iyi! Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz." (Peyami Safa)
-
[isim]
Yakın olmayan yer
- "Fazla uzağa gitme."
-
[sıfat]
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
- URBA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Giysi
- "Hemen belli olsun diye beyaz urbalar giyindi." (Nezihe Araz)
-
[isim]
Giysi
- ULUM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bilimler, ilimler
-
[isim]
Bilimler, ilimler
- ULAK
-
-
[isim]
Haberci, haber veren kimse
- "Az sonra ulaklar oba beylerine haber ulaştırmak için atlanmışlardı." (Nezihe Araz)
-
[isim]
Haberci, haber veren kimse
- UFAK
-
-
[sıfat]
Boyutları normalden küçük
- "Ufak ev."
-
Yaşça daha küçük olan
- "İki ufak çocuk konuşarak Fener'e doğru gidiyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Makam, derece bakımından geri olan
- "Ufak bir memuriyet de olsa olurdu." (Orhan Kemal)
-
Önemsiz, çok az
- "Ufak bir ameliyatla yüzük kesilip alındı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Boyutları normalden küçük
- UÇUŞ
-
-
[isim]
Uçma işi veya biçimi
- "Koca mermi bölüğün siperine doğru istikamet aldı, havadan onun uçuşunu takip eden gözler iri dairelerle açılmıştı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Uçma işi veya biçimi
- UMAR
-
-
[isim]
Çare
-
[isim]
Çare
- UMRE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hac mevsimi dışında Kâbe'yi ve Mekke'nin öbür kutsal yerlerini ziyaret etme
-
[isim]
Hac mevsimi dışında Kâbe'yi ve Mekke'nin öbür kutsal yerlerini ziyaret etme
- UŞAK
-
-
[isim]
Çocuk
- "Doksan yaşına kadar yaşamış, yokluk yüzü görmemiş, oğul uşak toplansa koca bir mahalle olacak kadar bereketlenmiş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Herhangi bir bölgenin halkından olan erkek
- "Kim bilir, bu Anadolu uşaklarının her birinde ne cevherler vardır." (Cahit Sıtkı Tarancı)
-
Erkek hizmetçi
- "... kapının eşiğinde fraklı, beyaz eldivenli bir uşak duruyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Tayfa
- "Bir haykırma duyuldu. Uşakları koşturdum. Simit attırdım denize ama deniz geri vermedi." (Zeyyat Selimoğlu)
-
[isim]
Çocuk
- UTÇU
-
-
[isim]
Ut yapan veya satan kimse
-
Ut çalan kimse, udi
-
[isim]
Ut yapan veya satan kimse
- UFUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yıldızın batması
-
Ölme
-
[isim]
Yıldızın batması
- UYUZ
-
-
[isim]
Uyuz böceğinin, üst derinin altına girerek yaptığı kaşındırıcı, bulaşıcı bir deri hastalığı
- "Ne söyleyeceksen söyle Allah aşkına, uyuz etme insanı." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Bu hastalığa tutulmuş olan
- "Uyuz köpekler gibi ne arkadan geliyorsun?" (Salâh Birsel)
-
Hareketli, canlı olmayan, uyuşuk, pısırık, miskin kimse
- "Bu uyuz, can acısından bağıracaktı, ağzı açıldı; ama sesi çıkmadı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Uyuz böceğinin, üst derinin altına girerek yaptığı kaşındırıcı, bulaşıcı bir deri hastalığı
- UÇLU
-
-
[sıfat]
Ucu olan, ucu çıkan
- "Bu iki uçlu davanın ise bence bir tek hedefi vardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Filtreli (sigara)
-
[sıfat]
Ucu olan, ucu çıkan
- USUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kökler, asıllar
-
Bir kimsenin ana, baba, dede ve nineleri
-
[isim]
Kökler, asıllar
- UYUR
-
-
[sıfat]
Uyuyan
-
Durgun (su)
-
[sıfat]
Uyuyan
- UĞRA
-
-
[isim]
Yufka açılırken hamurun tahtaya yapışmaması için serpilen kalın un
-
[isim]
Yufka açılırken hamurun tahtaya yapışmaması için serpilen kalın un
- USLU
-
-
[sıfat]
Toplumu, çevresini rahatsız etmeyen, edepli, müeddep, yaramaz karşıtı
- "Uslu ve çekingen huyum ne kendimi ne de nafakamı herhangi bir sert hareketle savunmaya asla müsait değildi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Sizin gitmeyeceğinizi bildiği için uslu oturacaktır." (Aka Gündüz)
-
[zarf]
Uysal bir biçimde
-
Akıllı, zeki
- "Gören bizi sanır deli / Usludan yeğdir delimiz." (Anonim şiir)
-
[sıfat]
Toplumu, çevresini rahatsız etmeyen, edepli, müeddep, yaramaz karşıtı
- ULUS
-
-
[isim]
Millet
- "Doğrulup gürlüyorsun yeryüzünde yeniden / Her silkinen, kalkınan, kurtulan ulusla sen." (Behçet Kemal Çağlar)
-
[isim]
Millet
- UCUZ
-
-
[sıfat]
Fiyatı yüksek olmayan, pahası az, düşük fiyatlı, pahalı karşıtı
- "Geceleri tiyatroların önünde saatlerce bekleyerek ucuz yerlere yerleşirdik." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Bizim tekrar tekrar dinlemeyi sevdiğimiz bu fıkrayı anlatırken o hâlâ bu işten ucuz kurtulmuş olmasının heyecanını duyardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Tezgâhtarlık, figüranlık derken kendini satmasını bilememiş, ucuza gitmişti." (Necati Cumalı)
- "Hem arabayı ucuza kapattım hem sağlama bağladım." (Aka Gündüz)
-
Az emekle elde edilen
- "Biletçi teşekkür etmekten, ben de bu kadar ucuz teşekkür toplamaktan kurtulduk." (Burhan Felek)
-
Adi, bozuk
- "Bu gerçeği dile getirenleri felaket habercisi diye nitelemek ancak ve sadece ucuz politikacı ağzına yakışır." (Aydın Boysan)
-
[sıfat]
Fiyatı yüksek olmayan, pahası az, düşük fiyatlı, pahalı karşıtı