Başında s olan 3 harfli 46 kelime var. S harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde s harfi olan kelimeler listesine ya da sonu s harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında s bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SÖZ
-
-
[isim]
Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil
- "Aklıma bu maaş meselesinden bir kere de Ahmet Kerim'e söz açmak geldi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Toplantıda ilk olarak başkan söz aldı."
- "Numaralar okunuyor, görüşüyoruz, gruplardan gruplara sözler atıyoruz, şakalar ediyoruz, ne hoş eğleniyoruz." (Refik Halit Karay)
- "Söz bir, Allah bir, seni ele vermem." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük
- "İşimin yapılacağı konusunda bakandan söz aldım."
- "Sarhoşlar söz atıyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Bu toplantıda büyüklere söz düşmüyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Hâlbuki bu münasebetsiz dedikodular mektebe de söz getirmeye başladı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi
- "Yer yer birçok türküde rastladığımız beylik sözler de vardı içinde." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Kesinlik kazanmayan haber, söylenti
- "Ortalıkta bir söz dolaşıyor."
-
Bir işi yapacağını kesin olarak vadetme
- "O, sözünde duran bir adamdır."
-
Müzik parçalarının yazılı metni, güfte
- "Şarkının sözleri çok anlamlı."
-
[isim]
Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil
- SIK
-
-
[sıfat]
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
- "Ağaçları sık bir bahçe. Sık saç."
-
Çok bulunan, çok rastlanan
-
[zarf]
Kısa zaman aralıklarıyla, az aralıklarla
-
[zarf]
Aralıksız olarak, aralarında az aralık bırakarak
- "Çiçekleri çok sık diktik."
-
[sıfat]
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
- SAL
-
-
[isim]
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı
- "Dalgaları ufukları örten bir denizde, küçük bir sal parçası üstünde bir boraya mı tutulduk?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı
- SET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Toprağın kaymasını veya suyun akmasını önlemek için yapılan kalın duvar
-
Bulunulan yerden daha yüksekte kalan düzlük
- "Karşımıza merdivenli bir setin üstünde hamama benzeyen kubbeli bir bina çıktı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Seki
-
Ateşli silahlarda namlunun içindeki helisin çıkıntı bölümü
-
[isim]
Toprağın kaymasını veya suyun akmasını önlemek için yapılan kalın duvar
- SAN
-
-
[isim]
Ün, şan, şöhret
- "Ne adını sanını ne kalıbını kıyafetini ne oturup kalkmasını ... beğenirdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Saygı belirtme sözü, unvan
-
Herhangi bir şeyi, neyse o yapan nitelik, kip karşıtı
-
[isim]
Ün, şan, şöhret
- SAP
-
-
[isim]
Bitkinin dal, yaprak, çiçek vb. bölümlerini taşıyan, ağaçlarda odunlaşarak gövde durumunu alan bölüm
- "Konuşma sap derken saman demek kabilinden hiçten şeylerden ibaret kalmıştır." (Refik Halit Karay)
- "Avurtları çökmüş, boynu yakasının ortasında sap gibi kalmıştı." (Haldun Taner)
- "O sapına kadar askerdir; asker doğmuş, asker ölecektir." (Haldun Taner)
-
Çiçek veya meyveyi dala bağlayan ince bölüm, sak
- "Armudun sapı. Gülün dikenli sapı."
-
Bir aracı tutmaya yarayan bölüm
- "Bir küçük çekmeceden sapı fil dişi bir revolver çıkarmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İplik, tire, ibrişim vb. şeylerde iğneye geçirilen bir dikişlik iplik
- "Bir sap tire. İki sap ibrişim."
-
Kabza
-
Demet durumundaki ekinler
- "Bugün sap çekeceğiz."
-
Erkek
-
[isim]
Bitkinin dal, yaprak, çiçek vb. bölümlerini taşıyan, ağaçlarda odunlaşarak gövde durumunu alan bölüm
- SUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kale duvarı
-
[isim]
Kale duvarı
- SAK
-
-
[sıfat]
Uyanık, gözü açık, müteyakkız
-
Uykusu hafif
-
[sıfat]
Uyanık, gözü açık, müteyakkız
- SIĞ
-
-
[sıfat]
Derinliği az, dibi yüzeyine yakın olan (göl, deniz, akarsu vb.)
- "Mercan adaları sığ bir kayalığın etrafını alırlar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Ayrıntıya inmeyen, yeterli olmayan, yüzeyde kalan
- "Sığ düşünce."
-
[sıfat]
Derinliği az, dibi yüzeyine yakın olan (göl, deniz, akarsu vb.)
- SİK
-
-
[isim]
Erkeklik organı
-
[isim]
Erkeklik organı
- SİH
- ...
- SKİ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Kayak
- "Sokaktan sırtlarında skileriyle birkaç sporcu gülüşerek geçmiş." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Kayak
- SAF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dizi, sıra
- "Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı." (Ercüment Ekrem Talu)
-
Grup
-
[isim]
Dizi, sıra
- SOS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bazı yemeklerin üzerine dökülen, domates, baharat vb. şeylerle yapılan karışım
-
[isim]
Bazı yemeklerin üzerine dökülen, domates, baharat vb. şeylerle yapılan karışım
- SAH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeyin doğru olduğunu belirtmek için yapılan işaret
-
[isim]
Bir şeyin doğru olduğunu belirtmek için yapılan işaret
- SES
-
-
[isim]
Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün
- "Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." (Falih Rıfkı Atay)
- "Gülsüm bu fena muamelelere ses çıkarmazdı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Üç defa ses veren bir küçük çanın altından bahçeye girdiler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Çardaktan kocasının sesini yükselterek söylediğini duyan kadın, kahve takımlarını alıp çıktı." (Necati Cumalı)
-
Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda yaptığı titreşim
- "Boğukluğu benim kulağıma da ürkütücü gelen bir sesle sordum." (Refik Halit Karay)
- "Her biri bir türlü feryada başlar / Güller seda verir, bağlar ses verir." (Âşık Veysel)
-
Duygu ve düşünce
- "Gençliğin sesini duyuran başka bir dergide ..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Herhangi bir davranış, tutum karşısında uyanan ruhsal tepki
- "Vicdanın sesi. Aklın sesi."
-
Aralarında uyum bulunan titreşimler
-
[isim]
Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün
- SAĞ
-
-
[sıfat]
Vücutta kalbin bulunduğu tarafın karşısında olan, sol karşıtı
- "Sağ cebinde kocaman bir gazete tomarı görünüyordu." (Ömer Seyfettin)
- "Binbaşının gayriihtiyari içi sızladı, yaşlı bir kadını dövmeye kalkmış gibi utanma hissi duyarak sağdan geri etti, başı önünde mağlup ve mahcup merdivenleri indi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Bu taraftaki yön
- "Sağa dönmek. Sağdan yürümek."
-
Ekonomi ve siyasette gelenekçi (görüş)
-
[isim]
Boksta sağ yumrukla vuruş
-
[sıfat]
Vücutta kalbin bulunduğu tarafın karşısında olan, sol karşıtı
- SİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tarih öncesinden günümüze kadar değişik çağların ve uygarlıkların kültür değerlerini temsil eden eser veya kalıntı
-
[isim]
Tarih öncesinden günümüze kadar değişik çağların ve uygarlıkların kültür değerlerini temsil eden eser veya kalıntı
- SİM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gümüş
-
Genellikle işlemelerde kullanılan, gümüş görünüşünde ve parlaklığında olan iplik vb
-
[sıfat]
Gümüş gibi parlayan
-
[isim]
Gümüş
- SAV
-
-
[isim]
İleri sürülerek savunulan düşünce, iddia, dava
- "Eleştiricilerimiz nasıl olur da böyle bir savda bulunabilirler?" (Necati Cumalı)
-
Tanıtlanması gereken önerme, tez
-
Haber, söz
-
Atasözü
-
[isim]
İleri sürülerek savunulan düşünce, iddia, dava