Sonunda R olan 3 harfli 58 kelime var. R harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde R harfi olan kelimeler listesine ya da başında R harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TUR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Dolaşma
- "Yemekten sonra araba ile tura çıktık." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor." (Haldun Taner)
- "Her ay, mehtapta bir iki kere merkeplerle tura çıkardık." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir sonuca ulaşıncaya kadar yapılan iş
-
Başladığı noktada biten, bir veya daha fazla yere önceden belirlenmiş bir programa göre yapılan seyahat
-
[isim]
Dolaşma
- SÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manastırda yaşayan kadın
-
Katolik mezhebinde dinle ilgili bir yükümlülük almayan ancak din uğruna hemşirelik, hasta bakıcılık vb. işlerde çalışan kadın
-
[isim]
Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manastırda yaşayan kadın
- ÇİR
-
-
[isim]
Kayısı, erik, zerdali vb. meyvelerin kurusu
-
[isim]
Kayısı, erik, zerdali vb. meyvelerin kurusu
- HÜR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Özgür
- "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairim." (Tevfik Fikret)
-
[zarf]
Özgür bir biçimde
- "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[sıfat]
Özgür
- BİR
-
-
[isim]
Sayıların ilki
- "Süfli gayeler, kütleleri ya oldukları yere mıhlayan ve bir arpa boyu ileri götürmeyen sefil isteklerdir." (Samiha Ayverdi)
- "Karabibik tenha sokakta bir aşağı bir yukarı gezinmekteydi." (Nabizade Nazım)
- "Yanımızdan bir ayak evvel kaçmak için içinden yanıyordu." (Halide Edip Adıvar)
- "Bir ayak üstünde kırk yalanın belini büktüğü hâlde para hesabına bir türlü akıl erdiremez, bakkala bozdurulan paranın gerisini daima eksik getirirdi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı
- "Bir de ne göreyim! Bir de öyle demişim ne çıkar?"
- "Bu çocuğa bir hâl oldu, bu çocuk avareleşti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Bana bir şeyler oluyor dedi ve bayıldı."
-
[sıfat]
Bu sayı kadar olan
- "Bir kalem."
- "Bana bir şey olursa çocuklar size emanet."
-
[sıfat]
Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı)
- "Bir adam sizi arıyor."
-
[sıfat]
Tek
- "Allah birdir."
-
[sıfat]
Beraber
- "Hep biriz, ayrılmayız."
-
[sıfat]
Eş, aynı, bir boyda
- "Bu kalemlerin ikisi birdir, hangisini isterseniz alınız."
-
[sıfat]
Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek
- "Bizim kesemiz birdir."
-
[sıfat]
Değer, önem bakımlarından birbirinden farksız, birbirine eşit, birbirine benzer
-
[zarf]
Bir kez
- "Bir ona, bir ona, bir bana baktı, sonra..."
-
[zarf]
Sadece
- "Her şey bitti, bir bu kaldı."
-
[zarf]
Ancak, yalnız
- "Bunu bir sen yapabilirsin."
-
[isim]
Sayıların ilki
- GAR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Demir yolu ile yolculuk edenlerin gereksinimlerinin geniş ölçüde karşılandığı büyük tren istasyonu
- "Bu beylerle Selanik garının civarında bazı bahçelerden geçerek gidiyorduk." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Demir yolu ile yolculuk edenlerin gereksinimlerinin geniş ölçüde karşılandığı büyük tren istasyonu
- ÇAR
-
Kelime Kökeni : Rusça
-
[isim]
Rus imparatorlarına ve Bulgar krallarına verilen unvan
-
[isim]
Rus imparatorlarına ve Bulgar krallarına verilen unvan
- KİR
-
-
[isim]
Herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik
- "Yanaklarında yer yer kirle karışmış gözyaşı var." (Halide Edip Adıvar)
-
Utanılacak durum, leke, şaibe
-
[isim]
Herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik
- SUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kale duvarı
-
[isim]
Kale duvarı
- YIR
-
-
[isim]
Ezgi, türkü, nağme
-
Şiir
-
[isim]
Ezgi, türkü, nağme
- KAR
-
-
[isim]
Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
- "Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu." (Tarık Buğra)
- "Ben kışın kar yağarken bile kova kova soğuk su dökünürüm." (Refik Halit Karay)
- "Karda yürüyüp izini belli etmemek, cümlesiyle tarif edilen bu sinsilik, hedefine asla varamayan adi bir hiledir." (Peyami Safa)
-
[isim]
Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
- FIR
-
-
[zarf]
Fırıl fırıl
- "Kızı, annesinin çevresinde fır dönüyor."
-
[isim]
Piç, fırlama
-
[zarf]
Fırıl fırıl
- GÜR
-
-
[sıfat]
Bol ve güçlü olarak çıkan veya fışkıran
- "Gür, kumral saçlarının çerçevelediği narin yüzü kıpkırmızı idi." (Ömer Seyfettin)
-
Bol, verimli, feyyaz
- "Oralarda deve dikenleri ve çalı süpürgeleri gür, yeşil, pembe bitmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Bol ve güçlü olarak çıkan veya fışkıran
- NAR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Nargillerden, yaprakları karşılıklı, çiçekleri büyük, koyu kırmızı renkte, küçük bir ağaç (Punica granatum)
-
Bu ağacın kırmızımtırak sarı sert bir kabukla örtülü, içinde çok sayıda kırmızımtırak, sulu taneler bulunduran yuvarlak yemişi
-
[isim]
Nargillerden, yaprakları karşılıklı, çiçekleri büyük, koyu kırmızı renkte, küçük bir ağaç (Punica granatum)
- PİR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yaşlı, koca, ihtiyar kimse
- "Ak sakallı pir, bunları söyleyerek sırra kadem basmış." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "İki ay pir aşkına çalıştık."
-
Bir tarikat veya sanatın kurucusu
- "Büyük Itri'ye eskiler derler / Bizim öz musikimizin piri." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[zarf]
Adamakıllı, iyice
- "Bir söyledi ama pir söyledi."
-
Herhangi bir konuda, bir meslekte deneyim kazanmış, eskimiş kimse
-
[isim]
Yaşlı, koca, ihtiyar kimse
- LİR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kaynağı mitolojik çağlara dayanan kirişli bir çalgı
-
[isim]
Kaynağı mitolojik çağlara dayanan kirişli bir çalgı
- FAR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Taşıtların ön bölümünde bulunan, kısa ve uzun mesafeyi aydınlatmaya yarayan ışık düzeneği
- "Taksi yaklaşırken farların ışıkları gittikçe güçlenerek yukarılara doğru tırmandı." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Taşıtların ön bölümünde bulunan, kısa ve uzun mesafeyi aydınlatmaya yarayan ışık düzeneği
- ZAR
-
-
[isim]
İnce perde veya örtü
-
İnce ve yumuşak yaprak biçimindeki organlar veya organ bölümleri, çeper
-
Birbirine sımsıkı yapışık hücre veya moleküllerden oluşan ve bitkilerin çeşitli bölümlerini bir kın gibi saran ince tabaka, cidar, çeper
- "Çekirdek zarı. Hücre zarı."
-
[isim]
İnce perde veya örtü
- TÜR
-
-
[isim]
Çeşit, cins
- "Yazı türleri."
-
Ortak özellikleri olan bireylerin tamamı, cinslerin ayrıldığı bölüm, janr
- "Aslan ve insan türleri."
-
Kendi içinde bir birim olan ve üzerinde cins kavramının bulunduğu mantıksal kavram
- "Parça bütünün, cins türün yerine geçti mi daralma olur. Hayvan canlı varlık karşısında türdür, aslan karşısında cinstir."
-
[sıfat]
Türlü
- "Bu tür davranışlar."
-
[isim]
Çeşit, cins
- FER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Parlaklık, aydınlık
-
Gözdeki canlılık
- "Otuz yaşıma gelmeden gözlerimin feri sönmüştü." (Halide Edip Adıvar)
-
Güç, kuvvet, nüfuz
-
[isim]
Parlaklık, aydınlık