Başında de olan 4 harfli 25 kelime var. De ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde de olan kelimeler listesine ya da sonu de ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında de bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DEFİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Taraflardan birinin kendisine açılan davada borçtan kurtulmak için başvurduğu her türlü yol
-
[isim]
Taraflardan birinin kendisine açılan davada borçtan kurtulmak için başvurduğu her türlü yol
- DEFA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kez, kere
- "İlk defa bu fikir, bir fikir olmaktan çıktı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Kez, kere
- DEYİ
-
-
[isim]
Dil, söz, işaret, mimik vb. anlatım araçlarının bütünü, logos
-
Hristiyan felsefesinde Tanrı kelamını insanlara ulaştıran oğul, logos
-
[isim]
Dil, söz, işaret, mimik vb. anlatım araçlarının bütünü, logos
- DERÇ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Alma, toplama
-
Kaydetme
-
[isim]
Alma, toplama
- DELK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ovma, ovuşturma
-
Sürtünme
-
[isim]
Ovma, ovuşturma
- DEVA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İlaç, çare
- "Deva bulmaz bir can kaygısına düşer." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
İlaç, çare
- DERT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Üzüntü
- "Gündüz ya bir yere sokulup uyur ya sessiz sedasız sokaklarda dolaşır. Fakat akşam oldu mu derdi teper." (Halide Edip Adıvar)
- "Elimden çeker alır, kime dert anlatırım o zaman?" (Aka Gündüz)
- "Artık açıkça mahallenin başına dert olmaya başlamış." (Yaşar Nabi Nayır)
- "Nereden buraya gelmiş, âlemin başına dert kesilmişti." (Refik Halit Karay)
-
Hastalık
- "Hastayım derdime verem diyorlar." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
- "Benim derdim başımdan aşkın, bir de onunla uğraşamam şimdi." (Ahmet Ümit)
-
Ağrı
-
Sorun, kaygı
- "Ne var ki dert evin satılması ile bitmeyecekti." (Tarık Buğra)
-
Ur
- "Boynunda dert çıkmış."
-
[isim]
Üzüntü
- DEST
- ...
- DENK
-
-
[sıfat]
Ağırlık bakımından eşit olan
- "Neleri, nasıl yazacağımıza gelince, yaşadığım günden başlayıp, denk geldikçe geriye dönüşlerle." (Nezihe Meriç)
- "Bizimkinin evde olmadığı bir zamana denk getirirsem çağıracağım, bakalım gelecek mi?" (Çetin Altan)
- "Şehrin ortasında bir kurulu düzen var ki dengi dengine işleyip duruyor." (Nezihe Meriç)
-
0,80175 g olan ağırlık ölçü birimi
- "Dolunun her biri, denk gelse bir kafa yarardı." (Tarık Buğra)
-
Uygun, nitelik yönünden eşit
-
[sıfat]
Ağırlık bakımından eşit olan
- DEPO
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Korunmak, saklanmak veya gerektiğinde kullanılmak için bir şeyin konulduğu yer, ardiye
- "Eşya deposu. Su deposu."
-
Bir malın toptan satıldığı ve çokça bulunduğu yer
- "Ben depoya güzel bir portatif eczane ısmarlayacağım." (Mahmut Yesari)
-
Ordu mallarının saklandığı, bakımlarının yapıldığı yer, debboy
-
[isim]
Korunmak, saklanmak veya gerektiğinde kullanılmak için bir şeyin konulduğu yer, ardiye
- DEVE
-
-
[isim]
Geviş getiren memelilerden, boynu uzun, sırtında bir veya iki hörgücü olan, yük taşımakta kullanılan hayvan (Camelus)
- "Onu soyup soğana çevirecek, babasından kalan evleri, dükkânları birtakım maceralar yüzünden deve yapacaktı." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Kitaptan öğrendikleri, hayattan gözlediklerinin yanında devede kulak kalır." (Selim İleri)
- "Görülüyor ki insanlara bir şeyi anlatmak deveye hendek atlatmaktan güçtür." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Geviş getiren memelilerden, boynu uzun, sırtında bir veya iki hörgücü olan, yük taşımakta kullanılan hayvan (Camelus)
- DEFO
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kusur, özür, bozukluk
-
[isim]
Kusur, özür, bozukluk
- DERS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi
- "Mektepten kaçmıyor, bazı derslerden zevk alıp saatlerce çalıştığım oluyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Metin'in bu dersi asma teklifi hiç hoşuma gitmedi doğrusu." (Adalet Ağaoğlu)
- "Bu seneki tecrübe aynı zamanda bir de ders oldu." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "İyi konuşurdu, ders vermek sanatını bilirdi."
-
Bu bilgi aktarımı için ayrılan süre
- "Dersin bitmesine beş dakika var."
- "Yapılacak şey gördüğümüz vakalardan ders almaya çalışmaktır." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "İnek Şaban güzel ders çalışırdı boş sınıfta." (Rıfat Ilgaz)
- "Evvela kendi kendisini cezalandırdı, sonra kendisi gibi yaşamak istemeyenlere ders verdi." (Peyami Safa)
-
Öğrencinin öğrenmek zorunda olduğu bilgi
- "Bir yakınlık kurmak için derslerini soracak oluyordu." (Necati Cumalı)
-
Bir olayın bellekte bıraktığı öğretici iz, öğüt, ibret
- "En iyisi, kıyının verdiği şu ekoloji dersini uygulamak mı dersiniz?" (Haldun Taner)
-
[isim]
Öğretmenin öğrenciye belirli bir sürede verdiği bilgi
- DENİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Alçak, kötü, kişiliksiz (kimse)
-
[sıfat]
Alçak, kötü, kişiliksiz (kimse)
- DEMO
-
-
[isim]
Gösteri
-
[isim]
Gösteri
- DEHA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnsan zekâsının, insan kişiliğinin erişebileceği en yüksek düzey, dâhilik
- "Hepimiz Mustafa Kemal'in askerlik dehasına inanırdık." (Falih Rıfkı Atay)
-
Dâhi
- "Dehalar muvaffak olmak için zamanlarını ve şartlarını unutamazlar." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
İnsan zekâsının, insan kişiliğinin erişebileceği en yüksek düzey, dâhilik
- DERZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Duvar taşlarının veya tuğlalarının harçla doldurulup üzerinden mala çekilerek düzeltilen aralığı
-
[isim]
Duvar taşlarının veya tuğlalarının harçla doldurulup üzerinden mala çekilerek düzeltilen aralığı
- DESİ
- ...
- DERE
-
-
[isim]
Genellikle yazın kuruyan küçük akarsu
-
Bu akarsuyun yatağı
-
İki dağ arasındaki uzun çukur
-
Damlarda yağmur sularını toplayarak oluğa veren çinko veya kiremit yol
-
[isim]
Genellikle yazın kuruyan küçük akarsu
- DEBİ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir akarsuyun herhangi bir kesiminden saniyede geçen suyun hacmi, akım
-
[isim]
Bir akarsuyun herhangi bir kesiminden saniyede geçen suyun hacmi, akım