Sonunda a olan 3 harfli 38 kelime var. A harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde a harfi olan kelimeler listesine ya da başında a harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OYA
-
-
[isim]
Genellikle ipek ibrişim kullanarak iğne, mekik, tığ veya firkete ile yapılan ince dantel
- "Kadın fevkalade nazik ve güzel, çocuklar oya gibi idiler." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Genellikle ipek ibrişim kullanarak iğne, mekik, tığ veya firkete ile yapılan ince dantel
- DUA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yakarış
- "Tanrı'nın, canını kocasından önce alması için dua etmekten başka çare bulamıyordu." (Atilla İlhan)
- "Duasının tutup tutmayacağını söyleyemezdi." (Tarık Buğra)
- "Elini öpüp duasını almak istedim." (Burhan Felek)
-
Tanrı'ya yalvarma, yakarış için söylenen dinî metin
- "Pazartesi, perşembe geceleri yatağında gizli gizli Arapça dua okurdu." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Yakarış
- İSA
- ...
- ABA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yünün dövülmesiyle yapılan kalın ve kaba kumaş
- "Sen mi verdin ona gönül yoksa o mu yaktı sana daha önce abayı?" (Osman Cemal Kaygılı)
-
Bu kumaştan yapılmış yakasız ve uzun üstlük
-
[sıfat]
Bu kumaştan yapılmış olan
- "Ayağında bir aba potur vardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bu kumaştan yapılan ve dervişlerce giyilen hırka
- "Aba var, post var, meydanda er yok." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Kepenek (I)
-
[isim]
Yünün dövülmesiyle yapılan kalın ve kaba kumaş
- İFA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir işi yapma, yerine getirme
- "Hürmetlerimi kendim ifa eder, mektup yazarım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Ödeme
-
[isim]
Bir işi yapma, yerine getirme
- İLA
-
-
[edat]
...-den, ...-e kadar
- "Sınıfın mevcudu on ila on beş kişi arasında değişiyor."
-
[edat]
...-den, ...-e kadar
- UCA
-
-
[isim]
Kuyruk sokumu kemiği, pöç
-
[isim]
Kuyruk sokumu kemiği, pöç
- BOA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Boa yılanı
-
Kadınların boyunlarına aldıkları yılan biçiminde dar ve uzun kürk, boyun kürkü
-
[isim]
Boa yılanı
- ARA
-
-
[isim]
İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe
- "Ben onları akşama yemeğe çağırdım. Sen de geleceksin. Orada ben aranızı bulurum." (Memduh Şevket Esendal)
- "Sabahtan beri ara vermeden yağan sessiz, ince nisan yağmuru." (Peyami Safa)
- "Bir vakitler aralarından su sızmayan o dünya ahiret kardeş hatun kişiler, şimdi birbirlerini çekemiyor, birbirlerinin arkasından söylemediklerini bırakmıyorlardı." (Haldun Taner)
- "Emine ile aralarını bulmaya çalışacağını söyledi." (Halide Edip Adıvar)
-
İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla
-
Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi
- "Öğrenciyle öğretmenin arasının daima iyi olması gerekmektedir."
-
Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin içi
- "Aralarında anası babası ile Binnaz'ın da bulunduğu on sekiz işçiydiler." (Necati Cumalı)
-
Aralık
-
Bir oyunda, bir filmde dinlenme süresi, antrakt
-
Toplu jimnastik dizilmelerinde, sıradakilerin birbirlerinden yanlamasına olan uzaklıkları
-
Futbol oyununun kırk beşer dakikalık iki devresi arasında verilen on beş dakikalık dinlenme süresi
-
Basketbol ve voleybolda takımların dinlenmek, taktik almak ve oyun alanlarını değiştirmek için kullandıkları süre
-
[isim]
İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe
- ANA
-
-
[isim]
Çocuğu olan kadın, anne
- "Gözyaşları döken hanım herhâlde gelinin anası olacaktı." (Haldun Taner)
- "Bilir miyim ben anam babam!"
- "Şimşek gibi çakan ağrılardan beni kurtarsınlar, servetimin yarısını anamın ak sütü gibi vereyim." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Dünya yuvarlakmış... Yok ananın örekesi." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Yavrusu olan dişi hayvan
-
Dinî bakımdan aziz tanınan bazı kadınlara verilen saygı unvanı
- "Fatma Anamız. Meryem Ana."
-
[ünlem]
Yaşlı kadınlara saygılı bir seslenme sözü
-
Velinimet
- "Yoksullar anası."
-
Alacağın veya borcun, faizin dışında olan bölümü
-
[sıfat]
Temel, asıl, esas
- "Geçen yıl ana işlerden hiçbiri bitirilip bir sonuca varılamamıştır." (Memduh Şevket Esendal)
-
Çizgilerden herhangi birini anlatan kelimeye sıfat olarak geldiğinde o çizginin, belirli bir kural altında hareket ederek bir yüzey oluşturmaya yaradığını anlatır
-
[isim]
Çocuğu olan kadın, anne
- ATA
-
-
[isim]
Baba
- "Olanlardan sonra yine atadan babadan gördüğümüze döndük." (Tarık Dursun K)
-
Dedelerden ve büyük babalardan her biri
- "Ey kız gözüme huri görünürsün / Atan sevmez seni benden ziyade." (Karacaoğlan)
-
Kişinin geçmişte yaşamış olan büyükleri
-
[isim]
Baba
- IRA
-
-
[isim]
Karakter
-
[isim]
Karakter
- ASA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bazı ülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din adamlarının güç sembolü olarak törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç veya metalden değnek
-
İhtiyarların baston yerine kullandıkları uzun sopa
-
[isim]
Bazı ülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din adamlarının güç sembolü olarak törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç veya metalden değnek
- AMA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[bağlaç]
Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz, amma
- "Para kazanmayı hiç sevmiyordu ama hesapsız harcamaya bayılıyordu." (Necati Cumalı)
- "Ama ne manzara! Ama ne film!"
- "Ama, diye sözünü kestim adamın. Aması maması yok, dedi o, sert bir sesle. Niye istifa etmedin?" (Nazlı Eray)
-
Uyarma veya şartlı bir ifade niteliğinde olan bir cümleyi, başka bir cümleye bağlamaya yarayan bir söz
- "İnanmam ama fırsat bulursam baktırmadan da yapamam." (Kemal Tahir)
- "Ama ne kılık!"
-
Beklenmeyen bir sonucu anlatan iki cümleyi onun sebebi durumunda olan cümleye bağlayan bir söz
- "Gerçi Miralay bey bu suretle tekrar hatıralarına dalıp derdini unutur ama onu gece yarılarına kadar dinlemek fedakârlığı da yine bize düşer." (Haldun Taner)
-
Bir yargıyı veya bir buyruğu pekiştirmek için de kullanılan bir söz
- "Güzel ama güzel bir söz söyledi."
-
Bazen dikkati çekmek için cümlenin sonuna getirilen bir söz
- "Gerçi, vekillerden bazıları yerli yerinde duruyordu ama!" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[bağlaç]
Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz, amma
- ODA
-
-
[isim]
Evin veya herhangi bir yapının oturma, çalışma, yatma gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz
- "Hâlâ kapısı aralık duran odaya doğru koştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmî birlik
- "Sanayi odası. Ticaret odası."
-
Yeniçeri kışlası
-
[isim]
Evin veya herhangi bir yapının oturma, çalışma, yatma gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz
- OVA
-
-
[isim]
Çevrelerine göre çukurda kalmış, çoğunlukla alüvyonla örtülü, eğimi az, akarsuların derine gömülmemiş olduğu, genellikle geniş veya dar düzlük, yazı
- "Tabiatın kırlara, ovalara verdiği doyulmaz güzellikte bir parça var." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Çevrelerine göre çukurda kalmış, çoğunlukla alüvyonla örtülü, eğimi az, akarsuların derine gömülmemiş olduğu, genellikle geniş veya dar düzlük, yazı
- AĞA
-
-
[isim]
Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse
- "Bu köyün ağası ben miyim, o mu..." (Tarık Buğra)
-
Halk arasında sayılan ve sözü geçen erkeklere verilen unvan
- "Mehmet ağa. Hüseyin ağa."
-
Büyük kardeş, ağabey
- "Köye varınca ağamdan parasını muhakkak alır, sana veririm." (Etem İzzet Benice)
-
Okuryazar olmayan yaşlı kimselerin adlarıyla birlikte kullanılan san
-
[sıfat]
Cömert, eli açık
-
Koca
-
Osmanlı İmparatorluğu'nda bazı kuruluşların başında bulunanlara verilen resmî san
- "Yeniçeri ağası. Çarşı ağası."
-
[isim]
Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse
- AZA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Üye
- "Komşu gencine yüz vermemiş, çocuklu bir mahkeme azasıyla evlenmişti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Vücut parçası, organ
- "Bu vücut, bütün azası kırılmış, birbiri üstüne yığılmış bir külçe hâlinde." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Üye
- EDA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Davranış, tavır
- "Alaycı bir eda ile soruyorum." (Refik Halit Karay)
-
Naz, işve
- "Giyimi kuşamı tepeden tırnağa Paris modası ya, nazı edası hiç aşağı kalmıyor ki!" (Atilla İlhan)
-
Anlatış biçimi, tarzı
- "Sonra birdenbire sözlerinin konferans edasını değiştirerek bana sordu." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Davranış, tavır
- ORA
-
-
[isim]
O yer
- "Bizimkiler ora senin, bura benim derken bir ulu dağın başına geldiler." (Yahya Kemal)
- "Fakat o hiç oralarda değildi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
O yer