Sonunda ık olan 7 harfli 242 kelime var. IK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ık olan kelimeler listesine ya da başında ık olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- PUANLIK
-
-
[isim]
Puan değerinde olan
- "Kırk puanlık iki soru ile yirmi puanlık bir soru vardı."
-
[isim]
Puan değerinde olan
- DOLAŞIK
-
-
[sıfat]
Karışık (saç, ip vb.)
- "Bir buğday benizli zülfü dolaşık / Gitme diye beni yolda eğler var." (Karacaoğlan)
-
Dolaşarak giden (yol)
- "Tozlu ve dolaşık yollar üzerinde saatlerce taban tepmiş." (Ahmet Haşim)
-
Kolay çözülmeyecek veya içinden çıkılmayacak derecede karışık
- "Birtakım dolaşık işleri yüzünden istifasını verip çekildi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Amacını doğrudan doğruya değil de dolayısıyla sezdiren
- "Dolaşık ve tutuk bir dille, yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz cümleler mırıldanmaya başladı." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Karışık (saç, ip vb.)
- KATILIK
-
-
[isim]
Katı (I) olma durumu
-
Acımasız, duygusuz olma durumu
- "Öğretmenlik için lazım gelen metaneti ve kalp katılığını belki bu sayede kazanırım." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Katı (I) olma durumu
- ONDALIK
-
-
[isim]
Onda bir olarak alınan veya verilen ücret, komisyon
-
Toprak ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi, öşür, aşar
-
Temel olarak on sayısını alan, aşar, aşari
-
[isim]
Onda bir olarak alınan veya verilen ücret, komisyon
- AŞIKLIK
- ...
- ATIMLIK
-
-
[isim]
Silahı doldurmaya yetecek veya en az bir atım yapabilecek barut miktarı
- "Üç atımlık saçma."
-
[isim]
Silahı doldurmaya yetecek veya en az bir atım yapabilecek barut miktarı
- KAÇINIK
-
-
[sıfat]
Köşesine çekilmiş, insan içine çıkmak istemeyen (kimse)
-
[sıfat]
Köşesine çekilmiş, insan içine çıkmak istemeyen (kimse)
- KIYILIK
-
-
[isim]
Sayanın kenarlarını sağlamlaştırmak ve güzelleştirmek için dikilen şerit biçimindeki parça
-
[isim]
Sayanın kenarlarını sağlamlaştırmak ve güzelleştirmek için dikilen şerit biçimindeki parça
- AĞIRLIK
-
-
[isim]
Ağır olma durumu
- "Taşın ağırlığı."
- "Yükün ağırlığı."
- "Kimseye ağırlık olmaz, kimseyi sıkıştırmaz, iyilikten başka bir şey yapmaz." (Ömer Seyfettin)
- "Başsavcının yargıçlar arasında belli bir ağırlığı var kuşkusuz." (Ayşe Kulin)
-
Değerli olma durumu
- "Hediyenin ağırlığı."
- "Yavaş yavaş bir ağırlık çöktü. Bir sakinlik herkesi kapladı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Ağırbaşlılık
- "Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi."
-
Tehlikeli olma durumu
-
Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum
- "Havanın ağırlığı."
-
Sıkıntı
-
Çeyizini düzmek için güveyinin geline verdiği para, kalın
-
Uykudayken gelen ve insana boğulur gibi bir duygu veren durum
-
Yük, külfet
- "Bütün ailenin ağırlığı omuzlarındadır."
-
Takı
- "Kadın bütün ağırlığını takıp düğüne gitti."
-
Sorumluluk
- "Bu işin ağırlığını tek başıma yüklendim."
-
Etki, baskı, güçlük
-
Dikkati ve önemi bir şey üzerinde yoğunlaştırmak
- "Şimdi bütün ağırlığı reklama vermeli." (Atilla İlhan)
-
Terazilerde tartma işi yapılırken bir kefeye konulan nesne
-
Değerlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, olağanın üzerinde ve belli oranda tanınan değer
-
Uyuşukluk ve gevşeklik durumu
- "Beynime bir ağırlık peyda olmuştu." (Aka Gündüz)
-
Orduda bir birliğin cephane, yiyecek ve eşya yükleri
- "Akşama doğru, ağırlığın başında bezgin neferlere iş gördürmeye uğraşıyordum." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yer çekiminin, bir cismin molekülleri üzerindeki etkisinin oluşturduğu bileşke
-
Güreş, boks, halter, judo vb. spor dallarında, sporcuların kilolarına göre girdikleri kategori
-
[isim]
Ağır olma durumu
- BULANIK
-
-
[sıfat]
Bulanmış olan, duru olmayan
- "Koltuğuna oturdu, Haliç'in bulanık sularına daldı." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bulutlu, kapalı (hava)
-
Açık seçik görünmeyen, net olmayan
- "Bulanık görüntü."
-
Donuk, anlamsız, fersiz (bakış)
- "Dimdik oturuyor, bulanık ve ıslak gözlerle ona bakıyordu." (Peyami Safa)
-
Niteliği tam anlaşılmayan
- "İzmir-Bursa yolculuğundan dönüşümde ben böyle bulanık bir politika havası içinde bulmuştum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Bulanmış olan, duru olmayan
- HOCALIK
-
-
[isim]
Hoca olma durumu veya hocanın yaptığı iş
- "Viyana üniversitesinde hocalığım sırasında amirim olan profesör ağır hasta idi." (Haldun Taner)
- "Mülkiyede Osmanlı tarihi alanında hocalık, müdürlük, yazarlık etmiş." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
[isim]
Hoca olma durumu veya hocanın yaptığı iş
- YARAŞIK
-
-
[isim]
Yaraşma, uyma, uygunluk
-
[isim]
Yaraşma, uyma, uygunluk
- AYVACIK
- ...
- KIRKLIK
-
-
İçinde kırk tane bulunan
- "Kırklık paket."
-
Kırk yaş dolaylarında bulunan (kimse)
- "Yalnız yüzünün bir yanı muharebede yanmış kırklık bir memurun ne düşündüğünü anlamak kabil değildir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Kırk para
-
[isim]
Doğacak çocuk için hazırlanan bez veya giysi
-
İçinde kırk tane bulunan
- YAYINIK
-
-
[sıfat]
Pürüzlü yüzeyde yansıyan (ışık)
-
[sıfat]
Pürüzlü yüzeyde yansıyan (ışık)
- KOCALIK
-
-
[isim]
Bir kadına koca olma durumu
-
Yaşı ilerlemiş olma durumu
-
[isim]
Bir kadına koca olma durumu
- ANMALIK
-
-
[isim]
Anılmak üzere verilen nesne, hatıra, yadigâr, bergüzar
-
[isim]
Anılmak üzere verilen nesne, hatıra, yadigâr, bergüzar
- ARLILIK
-
-
[isim]
Arlı olma durumu
-
[isim]
Arlı olma durumu
- YAPIŞIK
-
-
[sıfat]
Bir yere yapışmış olan
- "Zarfa yapışık pullar."
-
Fizyolojik yönden birbirlerine bağlı olarak doğan
-
Sürekli bir arada bulunan
- "Yapışık hemşireler gibi dünyaya beraber gelmişlerdi." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Dokunan, değen
- "Lavabonun duvara yapışık kıyısının üstüne konmuş bir diş fırçası gösteriyordu." (Çetin Altan)
-
[sıfat]
Bir yere yapışmış olan
- ADAYLIK
-
-
[isim]
Herhangi bir iş, bir görev için kendini ileri sürme veya başkaları tarafından ileri sürülme, namzetlik
- "Seçimlerde adaylık hakkının yalnız muayyen bir seçim dairesinde oturmuş olanlara tahsisi teklif ediliyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Bankacılardan birkaçının kurgularıyla belediye başkanlığına adaylığını koymuştu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir görevde yetiştirilme
- "Adaylık süresi."
-
[isim]
Herhangi bir iş, bir görev için kendini ileri sürme veya başkaları tarafından ileri sürülme, namzetlik