Sonunda ü olan 5 harfli 87 kelime var. Ü harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ü harfi olan kelimeler listesine ya da başında ü harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KÜRSÜ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde bulunan yüksekçe yer
- "İki gün süren tartışmalardan sonra Mustafa Kemal kürsüye geldi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Ana bilim dalı
- "Türk Dili Kürsüsü. Yakın Çağ Tarihi Kürsüsü."
-
Sandalye
-
Bir fakültede araştırma ve öğretim birimi, bölüm
-
[isim]
Kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde bulunan yüksekçe yer
- SÜZGÜ
-
-
[isim]
Delikli çanak
-
Balıkçı kepçesi
-
Fide sulamak için tenekeden yapılan, ucunda süzgeci olan kap
-
[isim]
Delikli çanak
- MÜFTÜ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dinî konularda fetva veren kimse
-
İl ve ilçelerde Müslümanların din işlerine bakan görevli
-
[isim]
Dinî konularda fetva veren kimse
- KÜFLÜ
-
-
[sıfat]
Küflenmiş olan
- "Küflü ekmek."
-
[isim]
Saklanmış altın para
- "Galiba sıra küflülere gelmiş."
-
Zamanı geçmiş, köhne
-
[sıfat]
Küflenmiş olan
- BÜZGÜ
-
-
[isim]
Dikişte kumaşın bir ucundan istenilen yere kadar geçirilen bir ipliğin çekilmesi ile oluşan, kumaşın bolluğunu azaltan sık, küçük kıvrım
-
[isim]
Dikişte kumaşın bir ucundan istenilen yere kadar geçirilen bir ipliğin çekilmesi ile oluşan, kumaşın bolluğunu azaltan sık, küçük kıvrım
- STATÜ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir kimsenin, bir kurum veya bir toplum içindeki durumu
-
Kadro bakımından bağlı olduğu durum, pozisyon
- "Kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri siyasi partilere giremezler." (Anayasa)
-
Tüzük
-
Heykel
- "Köyün evlerinin toprağından yapılmış, canlı, ilkel bir statü düşündüm." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Bir kimsenin, bir kurum veya bir toplum içindeki durumu
- DÜNKÜ
-
-
[sıfat]
Bugünden bir önceki günle ilgili
- "Dünkü gün. Dünkü yağmur."
-
Yakın geçmişteki
- "Dünkü kaplan, bir kül kedisi yumuşaklığı ile göğsüme yaslandı." (Aka Gündüz)
-
Acemi, yeni, toy
- "Daha dünkü damatla böyle çabucak yüzgöz olup rezaleti ayyuka çıkarmak olur mu hiç?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[sıfat]
Bugünden bir önceki günle ilgili
- KÖKLÜ
-
-
[sıfat]
Kökü olan
-
Kökleşmiş, iyi yerleşmiş, kalıcı olan, esaslı
-
Soylu, soyu sopu belli, iyi tanınan
-
[sıfat]
Kökü olan
- ÇÖRTÜ
-
-
[isim]
Değirmende buğday teknesi oluğu
-
[isim]
Değirmende buğday teknesi oluğu
- YÜSRÜ
-
-
[isim]
Bazı ince işlerin yapımında kullanılan siyah bir ağaç ve bu ağacın kökü
-
[sıfat]
Bu kökten yapılmış olan
- "Yüsrü tespih."
-
[isim]
Bazı ince işlerin yapımında kullanılan siyah bir ağaç ve bu ağacın kökü
- REFLÜ
- ...
- YÜKLÜ
-
-
[sıfat]
Yükü olan
-
Yapılacak işi çok olan
- "O çok yüklü, bu işi başkasına verelim."
-
Çok çalışmayı gerektiren
- "Bu yılki ders programı çok yüklü."
-
Çok fazla, pek çok
- "Vurgun, yüklü olursa firar kolaylıkları hazırlanmıştır." (Ömer Seyfettin)
-
Bir duyguyu, bir olguyu içinde veya üzerinde fazlaca bulunduran
- "Romanları, denemeleri hep kültürle yüklü, çok yanlı, zengindi." (Haldun Taner)
-
Çok sarhoş
-
Paralı, varlıklı
-
Gebe
-
[sıfat]
Yükü olan
- YÜZLÜ
-
-
[sıfat]
Yüzü herhangi bir nitelikte olan
- "Yanında ... kapkara yüzlü, bembeyaz dişli lakin çırılçıplak olmayan bir de zenci vardı." (Refik Halit Karay)
-
Şımartılmış, yüz bulmuş (kimse)
-
[sıfat]
Yüzü herhangi bir nitelikte olan
- ÇÖZGÜ
-
-
[isim]
Dokumacılıkta atkıların geçirildiği uzunlamasına ipler, arış
-
[isim]
Dokumacılıkta atkıların geçirildiği uzunlamasına ipler, arış
- ÇÖRKÜ
-
-
[isim]
Sayı boncuğu
-
[isim]
Sayı boncuğu
- KÖKSÜ
-
-
[isim]
Ciğer otlarında ve yosunlarda kökü andıran, bitkinin tutunmasına yarayan bölüm
-
[isim]
Ciğer otlarında ve yosunlarda kökü andıran, bitkinin tutunmasına yarayan bölüm
- KÖSNÜ
-
-
[isim]
Erkek ve dişinin birbirine karşı duydukları cinsel istek, şehvet
-
[isim]
Erkek ve dişinin birbirine karşı duydukları cinsel istek, şehvet
- DÜZGÜ
-
-
[isim]
Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural, norm
-
Önceden belirlenmiş kalıp, norm
-
[isim]
Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural, norm
- GÖNCÜ
-
-
[isim]
Ham veya işlenmiş deri satan kimse
-
Ayakkabı tamircisi
-
[isim]
Ham veya işlenmiş deri satan kimse
- KÖPRÜ
-
-
[isim]
Herhangi bir engelle ayrılmış iki yakayı birbirine bağlayan veya trafik akımının, başka bir trafik akımını kesmeden üstten geçmesini sağlayan ahşap, kâgir, beton veya demir yapı
- "Bu camiler, bu çeşmeler, bu köprüler rastgele yapılmadı." (Orhan Seyfi Orhon)
- "Ama siz öteki kıyıya köprü kurmadan geçtiniz." (Salâh Birsel)
-
İki şey arasında bağ veya ilişkiyi sağlayan şey
- "Annesinin yalnız onunla değil, hiç kimseyle bir köprüsü yoktu." (Murathan Mungan)
-
Geminin önünü iyice görecek bir yükseklikte, sancaktan iskeleye kadar kurulan kumanda yeri
-
Güreşte omuzları yere değdirmemek için ayakları ve alnı yere dayayıp beli yukarı kaldırarak alınan durum
-
Vücudun, sırt yere dönük olarak el, baş veya diz yere dayanarak yay biçimi aldığı durum
-
Olmayan dişlerin yerini tutmak veya takma dişleri ağızdaki dişlere sağlam tutturmak amacıyla yapılan diş protezi
-
[isim]
Herhangi bir engelle ayrılmış iki yakayı birbirine bağlayan veya trafik akımının, başka bir trafik akımını kesmeden üstten geçmesini sağlayan ahşap, kâgir, beton veya demir yapı