Başında ölü olan 20 kelime var. Ölü ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ölü olan kelimeler listesine ya da sonu ölü ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ölü bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
ÖLÜMSÜZLEŞTİRME
ÖLÜMSÜZLEŞMEK
ÖLÜMSÜZLEŞME
ÖLÜMSÜZLÜK
ÖLÜMLÜLÜK
ÖLÜDOĞA, ÖLÜMCÜL, ÖLÜMLÜK, ÖLÜMSEK, ÖLÜMSÜZ, ÖLÜMÜNE, ÖLÜNMEK
ÖLÜEVİ, ÖLÜLÜK, ÖLÜMLÜ, ÖLÜNME
ÖLÜK, ÖLÜM, ÖLÜŞ
ÖLÜ
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÖLÜMSÜZLEŞTİRME
-
-
[isim]
Ölümsüzleştirmek işi
-
[isim]
Ölümsüzleştirmek işi
- ÖLÜMSÜZLEŞMEK
-
-
[nsz]
Ölümsüz olmak, ölümsüz duruma gelmek
- "Ne olursa olsun tanrılaşır, ölümsüzleşir, o tiyatroda." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Ölümsüz olmak, ölümsüz duruma gelmek
- ÖLÜMSÜZLEŞME
-
-
[isim]
Ölümsüzleşmek işi
-
[isim]
Ölümsüzleşmek işi
- ÖLÜMSÜZLÜK
-
-
[isim]
Ölümsüz olma durumu, ölmezlik
-
Kalıcılık, ebedîlik
-
[isim]
Ölümsüz olma durumu, ölmezlik
- ÖLÜMLÜLÜK
-
-
[isim]
Ölümlü olma durumu, fena (II)
-
[isim]
Ölümlü olma durumu, fena (II)
- ÖLÜDOĞA
-
-
[isim]
Konusu, cansız varlıklar veya nesneler olan resim, natürmort
-
[isim]
Konusu, cansız varlıklar veya nesneler olan resim, natürmort
- ÖLÜMÜNE
-
-
[zarf]
Her türlü olumsuzluğu var gücüyle göze alarak
-
[zarf]
Her türlü olumsuzluğu var gücüyle göze alarak
- ÖLÜMSEK
-
-
[sıfat]
Ölümcül
- "Bir ölümsek tay için gözlerini verdi, şimdi de neredeyse canını verecek." (Yahya Kemal)
-
[sıfat]
Ölümcül
- ÖLÜMCÜL
-
-
[sıfat]
Ölümle sona erme ihtimali olan veya ölümle sona eren
- "Uslu yurttaşlar bu ölümcül sorumluluk karşısında her türlü direnişten vazgeçerler." (Tomris Uyar)
-
Can çekişen
-
[sıfat]
Ölümle sona erme ihtimali olan veya ölümle sona eren
- ÖLÜMLÜK
-
-
[isim]
Bazı kimselerin, öldüklerinde cenazelerinin kaldırılmasına harcanmak için biriktirdikleri para
-
[isim]
Bazı kimselerin, öldüklerinde cenazelerinin kaldırılmasına harcanmak için biriktirdikleri para
- ÖLÜNMEK
-
-
Ölme işi yapılmak
-
Ölme işi yapılmak
- ÖLÜMSÜZ
-
-
[sıfat]
Hiçbir zaman ölmeyecek olan, ebedî, layemut
- "Nerede o süngü takmış birliğinin önünde ölümsüz gibi saldıran genç subay?" (Atilla İlhan)
-
Hiç unutulmayacak, daima anılacak olan, ebedî
-
[sıfat]
Hiçbir zaman ölmeyecek olan, ebedî, layemut
- ÖLÜNME
-
-
[isim]
Ölünmek işi veya durumu
-
[isim]
Ölünmek işi veya durumu
- ÖLÜMLÜ
-
-
[sıfat]
Gelip geçici, kalımsız, fâni
- "Onu hâlâ hiç olmazsa rüyalarında ölümlülerin sevdiği gibi sevebilir." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
İnsan
-
[sıfat]
Gelip geçici, kalımsız, fâni
- ÖLÜEVİ
-
-
[isim]
Bir yakını ölmüş olan aile
-
[isim]
Bir yakını ölmüş olan aile
- ÖLÜLÜK
-
-
[isim]
Cansız kalma durumu, cansızlık
- "Kış müthiş olacak, kar yolları kapayacak, bembeyaz ovada ölülük uzayıp gidecek." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Cansız kalma durumu, cansızlık
- ÖLÜM
-
-
[isim]
Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi, ahiret yolculuğu, emrihak, irtihal, memat, mevt, vefat
- "Çenesinde babamın ölüm günü gördüğüm asabi buruşmalar var." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Ölüm var dirim var, bu parayı alıp saklamalı."
- "Kim bilir hangi aşüftenin biri idi bu, ölümü göze alarak arkasından koştuğun mahluk?" (Refik Halit Karay)
- "Yüz yaşından daha çok insan ne kadar yaşar ki ölümün soluğunu ensemde duyuyorum." (Yahya Kemal)
-
Ölme biçimi
- "Yanarak ölümü, feciydi."
- "Ölüm Allahın emri, bu işi yapacağım."
-
İdam cezası
- "Ölüme mahkûm oldu."
-
[ünlem]
Ölmesi istenen canlı için kullanılan bir söz
- "Zalimlere ölüm!"
-
Sona erme, yok olma, ortadan kalkma
- "Küçük sanayinin ölümü."
-
Çok büyük sıkıntı, üzüntü
- "Sürgün benim için ölüm gibi bir şey olmuştu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi, ahiret yolculuğu, emrihak, irtihal, memat, mevt, vefat
- ÖLÜŞ
-
-
[isim]
Ölme işi veya biçimi
-
[isim]
Ölme işi veya biçimi
- ÖLÜK
-
-
[sıfat]
Canlılığı azalmış, hâlsiz
-
[sıfat]
Canlılığı azalmış, hâlsiz
- ÖLÜ
-
-
[sıfat]
Hayatı sona ermiş olan, artık yaşamıyor olan, diri karşıtı
- "Bir gün gelip ölülerimizi parayla taşıtacağımızda şüphe yok." (Memduh Şevket Esendal)
- "Arkadaşlarım ölü gibi uyuklarken, ben sabahlara kadar dans ediyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Üç yıldır bizim oralarda kuraklık var. Hele bu yıl ölü gözü kadar rahmet görmedik." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Sevim, Beyhan'ın ölümü öp diye ısrarla getirdiği pastasından bir dilim yedi." (Haldun Taner)
-
[isim]
Ölmüş insan, müteveffa, mevta
-
[isim]
Hayvan leşi
- "Bir tavuk ölüsü."
-
Güçsüz
- "Ölü kandil."
-
Çok durgun, hareketsiz
- "Ölü kentler, boş kaleler, eski saraylar." (Necati Cumalı)
-
Ekileme gücü olmayan, canlılığı olmayan
- "Ölü bir konuşması var."
-
[sıfat]
Hayatı sona ermiş olan, artık yaşamıyor olan, diri karşıtı