Başında ö olan 5 harfli 63 kelime var. Ö harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ö harfi olan kelimeler listesine ya da sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ö bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÖZENİ
-
-
[isim]
Özenme işi
-
[isim]
Özenme işi
- ÖZLEM
-
-
[isim]
Bir kimseyi veya bir şeyi görme, kavuşma isteği, hasret, tahassür
- "Nasıl doysun, yılların özlemini gideriyor." (Atilla İlhan)
- "Mustafa Kemal Paşa, özlemini çektiği bir yuvaya kavuşmuştur." (Haldun Taner)
-
[isim]
Bir kimseyi veya bir şeyi görme, kavuşma isteği, hasret, tahassür
- ÖBÜRÜ
-
-
[zamir]
Öteki, öbür kişi veya şey, diğeri, öbürkü
-
[zamir]
Öteki, öbür kişi veya şey, diğeri, öbürkü
- ÖKSÜZ
-
-
Anası veya hem anası hem babası ölmüş olan (çocuk)
- "Nihayet iki saat uzakta bir köyde öksüz bir kız bulundu." (Ömer Seyfettin)
-
Kimsesiz
- "Ben hem öksüzüm hem yetimim hem de tam 23 saattir açım." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "O güne kadar yalnızlığımı pek o kadar duymamıştım, birden öksüz kaldım." (Refik Halit Karay)
-
Anası veya hem anası hem babası ölmüş olan (çocuk)
- ÖZNEL
-
-
[sıfat]
Özneye ilişkin olan, öznede oluşan, nesnelerin gerçeğine değil, bireyin düşünce ve duygularına dayanan, enfüsi, subjektif, nesnel karşıtı
- "Bence bunu düşünelim ve ortaya çıkacak öznel davranışımızı içtenlikle dile getirelim." (Melih Cevdet Anday)
-
[sıfat]
Özneye ilişkin olan, öznede oluşan, nesnelerin gerçeğine değil, bireyin düşünce ve duygularına dayanan, enfüsi, subjektif, nesnel karşıtı
- ÖRÜCÜ
-
-
[isim]
Örme işi yapan kimse
-
Kumaş ve örgülerdeki yırtıkları, delikleri onaran kimse veya bu işlerin yapıldığı yer
-
Duvar yapan veya onaran kimse, yapı ustası
-
[isim]
Örme işi yapan kimse
- ÖZALP
- ...
- ÖLGÜN
-
-
[sıfat]
Diriliği, canlılığı, tazeliği kalmamış, pörsümüş, solmuş
- "Bataklıklardan henüz sazlar süzgün, nilüferler çürük, kurbağalar yorgun ve sular ölgün değildi." (Refik Halit Karay)
-
Gücü azalmış, zayıflamış
- "Canlı olmaya çalışan ölgün adımlarla kapağı odasına attı." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Diriliği, canlılığı, tazeliği kalmamış, pörsümüş, solmuş
- ÖZSEL
-
-
[sıfat]
Öz ile ilgili
-
[sıfat]
Öz ile ilgili
- ÖZGÜR
-
-
[sıfat]
Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya, şarta bağlı olmayan, serbest, hür
- "Muallim Naci'den önceki çevirmenler de çok özgür bir çeviriden yanadırlar." (Salâh Birsel)
-
Yönetim bakımından yabancı bir gücün etkisi altında bulunmayan, başka bir yönetime bağlı olmayan, bağımsız, hür (ulus, ülke)
-
Kendi kendine hareket etme, davranma, karar verme gücü olan
-
Tutuklu olmayan, hür
-
Başkasının kölesi olmayan, hür
-
Siyasi bir güç tarafından denetlenmeyen, engellenmeyen
- "Özgür basın. Özgür girişim."
-
[sıfat]
Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya, şarta bağlı olmayan, serbest, hür
- ÖTMEK
-
-
[nsz]
Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak
- "Gelmiş o yaylanın baharı / öter bülbüller hoştur avazı." (Âşık Veysel)
-
Herhangi bir nesne sürekli ses çıkarmak
-
Üflemeli çalgıların sesi çıkmak
- "Bu boru ötmüyor."
-
Anlamsız, boş konuşmak
- "Onlar saçma sapan ötüp dururken, ben içimden şöyle düşünüyordum." (Refik Halit Karay)
-
Sarhoş kusmak
-
[nsz]
Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak
- ÖZGÜL
-
-
[sıfat]
Bir türle ilgili, bir türe ilişkin
-
[sıfat]
Bir türle ilgili, bir türe ilişkin
- ÖRÜLÜ
-
-
[sıfat]
Örülmüş olan
- "Üçüncü itiraz, aruza, bütün yüksek şiirimizin örülü olduğunu görüp de sadık kalmak isteyenlerden geliyor." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Örülmüş olan
- ÖLÇER
-
-
[isim]
Ateşi karıştıracak demir kol
-
[isim]
Ateşi karıştıracak demir kol
- ÖVÜCÜ
-
-
[sıfat]
Öven (kimse veya şey)
- "Bir romanın üzerine övücü saptayımlarda bulunmasına sevindim."
-
[sıfat]
Öven (kimse veya şey)
- ÖZEME
-
-
[isim]
Özemek işi veya durumu
-
[isim]
Özemek işi veya durumu
- ÖNLEM
-
-
[isim]
Kötü veya yanlış bir şeyi önleyecek yol, tedbir
-
[isim]
Kötü veya yanlış bir şeyi önleyecek yol, tedbir
- ÖĞREK
-
-
[isim]
At sürüsü
-
[isim]
At sürüsü
- ÖNSEL
-
-
[sıfat]
Hiçbir denemeye dayanmayan ve akıl yordamıyla bulunup ortaya konan, apriori
-
[sıfat]
Hiçbir denemeye dayanmayan ve akıl yordamıyla bulunup ortaya konan, apriori
- ÖRGÜT
-
-
[isim]
Ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat
- "Örgütteki dosyası da çoktan dürülmüştü." (Tarık Buğra)
- "Sizler batıda yerleştiğiniz her karış toprakta Oğuz töresini yaşatacak örgütleri kuracaksınız." (Nezihe Araz)
-
Bir kuruluşa bağlı alt bölümlerin bütünü
-
[isim]
Ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat