İçinde o olan 4 harfli 308 kelime var. İçerisinde O harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında o harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu o harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ATOL
-
-
[isim]
Mercan adası
-
[isim]
Mercan adası
- SABO
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Genellikle birçok Avrupa ülkesinde giyilen tahta ayakkabı
-
Üzerinde deri vb. bant bulunan bir tür sandalet
-
[isim]
Genellikle birçok Avrupa ülkesinde giyilen tahta ayakkabı
- BROŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kadınların takındıkları süs iğnesi
-
[isim]
Kadınların takındıkları süs iğnesi
- MODA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik
-
Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük
- "Moda sandığımız birçok şeylerin hayatın kendi bünyesinden geldiği anlaşılır." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
- "Bu işin modası geçti, onu vaktiyle yapmak gerekti."
-
[sıfat]
Geçici olarak yeniliğe ve toplumsal beğeniye uygun olan
- "Moda şapka."
-
[isim]
Değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik
- MUÇO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Gemilerde çalışan küçük yaştaki tayfa yamağı, miço
-
Meyhaneci çırağı
-
[isim]
Gemilerde çalışan küçük yaştaki tayfa yamağı, miço
- OYUN
-
-
[isim]
Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence
- "Tenis, tavla, dama, çelik çomak, bale oyundur."
- "Ömer de bizimle idi ama oyunumu bozacağı için sana yüzünü göstermemiştim." (Refik Halit Karay)
- "Millî takım güzel bir oyun çıkardı."
- "Kendisine oyun ettim diye, benden kuşkulandığı hâlde gene bana başvuruyor." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Kumar
- "Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar." (Peyami Safa)
-
Şaşkınlık uyandırıcı hüner
- "Hokkabazın oyunu. Cambazın oyunu."
-
Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi
-
Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü
- "Zeybek oyunu."
- "Büyük annem yeni dansları eski kabakçı Arapların oyunu kadar bile güzel bulmuyor." (Halide Edip Adıvar)
-
Seslendirilmek veya sahnede oynanmak için hazırlanmış eser, temsil, piyes
-
Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma
- "Olimpiyat oyunları. Akdeniz oyunları."
-
Güreşte rakibini yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket
-
Teniste, tavlada taraflardan birinin belirli sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç
-
Hile, düzen, desise, entrika
- "Atatürk hiçbir zaman onların oyununa kanmış değildir." (Haldun Taner)
-
[isim]
Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence
- SOFU
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Dinin buyruk ve yasaklarına bütünüyle uyan (kimse)
-
Dinin buyruk ve yasaklarına bütünüyle uyan (kimse)
- AORT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kalbin sol karıncığından çıkan ve vücuda kırmızı kan dağıtan büyük atardamar
-
[isim]
Kalbin sol karıncığından çıkan ve vücuda kırmızı kan dağıtan büyük atardamar
- FİLO
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Bir arada ve bir komuta altında bulunan savaş gemilerinin veya uçaklarının bütünü
-
Aynı tür yük taşıyan ticaret gemilerinin veya kara taşıtlarının bütünü
- "Ticaret filosu."
-
Bit
-
[isim]
Bir arada ve bir komuta altında bulunan savaş gemilerinin veya uçaklarının bütünü
- OKÇU
-
-
[isim]
Ok yapan veya satan kimse
-
Okçuluk sporunu yapan kimse, kemankeş
-
[isim]
Ok yapan veya satan kimse
- ORAN
-
-
[isim]
Büyüklük, nicelik, derece bakımından iki şey arasında veya parça ile bütün arasında bulunan bağıntı, nispet
- "Dini, dili ne olursa olsun her insan doğup büyüdüğü, ekmeğini kazandığı toprak üstünde korkusuz, güven altında yaşadığı oranda kendini mutlu duyuyordu." (Necati Cumalı)
-
İki şeyin birbirini tutması, karşılıklı uygunluk, tenasüp
-
Akıl yoluyla gerçeğe yakın olduğuna inanılarak verilen yargı, tahmin
-
İki büyüklük, iki nicelik arasındaki bağıntı
- "Üçün sekize oranı."
-
[isim]
Büyüklük, nicelik, derece bakımından iki şey arasında veya parça ile bütün arasında bulunan bağıntı, nispet
- BOYA
-
-
[isim]
Renk vermek, dış etkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde
- "Tırnaklarının boyasını beğenmiyorum." (Falih Rıfkı Atay)
- "Hiç boya kullanmaz, az pudra sürerdi." (Peyami Safa)
- "Kimi kirpiklerine boya sürüyordu." (Refik Halit Karay)
- "Kıpkızıl bir boya çektin odanın her yerine." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Resim yapmak için kullanılan kuru, sulu veya yağlı boya
-
Aldatıcı görünüş
-
Yazmak için kullanılan mürekkep
-
[isim]
Renk vermek, dış etkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde
- LODA
-
-
[isim]
Küme, yığın
- "Saman lodası."
-
Demet
-
Taneli veya tanesiz saman yığını
-
Üzeri toprak veya otla örtülmüş saman yığını
-
[isim]
Küme, yığın
- NATO
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[sıfat]
"Söz dinlemez, söz anlamaz, taş gibi kafa" anlamlarındaki nato kafa, nato mermer deyiminde geçen bir söz
-
[sıfat]
"Söz dinlemez, söz anlamaz, taş gibi kafa" anlamlarındaki nato kafa, nato mermer deyiminde geçen bir söz
- RODA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Yöntemine uygun düzgün sarılmış halat yumağı
-
[isim]
Yöntemine uygun düzgün sarılmış halat yumağı
- OYUŞ
-
-
[isim]
Oyma işi veya biçimi
-
[isim]
Oyma işi veya biçimi
- KONU
-
-
[isim]
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
- "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Üzerinde konuşulan şey, bahis
- "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım." (Burhan Felek)
-
[isim]
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
- ODAK
-
-
[isim]
Bir ışık veya ısı kaynağından yayılan ışınların toplandığı yer, mihrak
-
Herhangi bir düşüncede, nitelikte olan kimselerin kaynağı veya bir şeyin toplandığı, yoğunlaştığı yer, mihrak
- "Herkesin ilgisini çeken bir odak olmaktan mutluluk duyardı." (Muzaffer Uyguner)
-
[isim]
Bir ışık veya ısı kaynağından yayılan ışınların toplandığı yer, mihrak
- OJİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yanardağ kütlelerinde bulunan ve feldspatla birlikte bazaltların temelini oluşturan piroksen cinsinden mineral madde
-
[isim]
Yanardağ kütlelerinde bulunan ve feldspatla birlikte bazaltların temelini oluşturan piroksen cinsinden mineral madde
- ONLU
-
-
[sıfat]
On parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden on tane bulunan
-
[isim]
İskambil, domino vb. oyunlarda on işaretini taşıyan kâğıt veya pul
-
[sıfat]
On parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden on tane bulunan